
Hind Rajab, Gazze Soykırımının Anne Frank'ıdır
Hiçbirimizin Hind'i unutacağını sanmıyorum, ancak hepimiz bir duruş sergilemeli ve onun soğukkanlılıkla katledilmesinden sorumlu olanların sanık sandalyesine oturup çektiği acıların hesabını vermesini sağlamalıyız.
Yvonne Ridley’in Middle East Monitor’de yayınlanan yazısı Haksöz-Haber tarafından tercüme edilmiştir.
Filistin'de her gün, dünyanın dört bir yanındaki insanları “durduracak” kadar korkunç bir trajedinin ya da cinayetin yıldönümüdür. Bu makale, unutmamamız için bir hatırlatma niteliğindedir. Yıldönümleri, hem olumlu hem de olumsuz paylaşılan deneyimlere dönüp bakma ve bir ilişkinin hayatlarımız üzerinde ne kadar anlamlı bir etkiye sahip olabileceğini takdir etme fırsatı sunar.
Hepimizin hatırlaması gereken en az bir önemli tarih vardır. Benim için 28 Ocak her zaman özel olacak, çünkü o gün annem Joyce'un 98 yaşında bu dünyadan ayrıldığı gündü. Ancak, milyonlarca kişi için ertesi gün, 29 Ocak, İsrail'in hala dünyanın “en ahlaklı” ordusu olduğunu iddia ettiği ordusunun insanlık dışı ve acımasızlığının kalıcı bir hatırlatıcısıdır.
Dünyaca ünlü âlim, imam ve aktivist Dr. Omar Suleiman'ın da hatırlattığı gibi 29 Ocak, altı yaşındaki Hind Rajab'ın İsrail'in “en ahlaklı” askerleri tarafından öldürülmesinin birinci yıldönümüydü. Filistinli çocuk, Gazze'de İsrail hava saldırısında öldürülen akrabalarının cesetleriyle çevrili bir arabanın içinde saatlerce sinmişti. O meşum günde hepimiz nefesimizi tuttuk ve küçük kızın acil servislere kendisine yardım etmeleri için yalvarırken söylediği unutulmaz sözleri duyduk. O son telefon görüşmesini yapıp beklerken bir İsrail tankı sadece birkaç metre ötedeydi.
Dr. Süleyman, “Hind Rajab, halihazırda çok fazla cana mal olan bir savaşta hayatını kaybedenlerden sadece biri değil,” diye yazdı. “O Gazze'nin Anne Frank'ı, son anları dünyanın vicdanını sızlatması gereken bir çocuk. Tıpkı Anne'nin günlüğünün Nazi zulmünün dehşetine tanıklık etmesi gibi, Hind'in son telefon görüşmesi de zamanımızın vahşetinin bir kanıtıdır. Ve Anne gibi, onun hikâyesi de sadece hatıra için değil, adalet için de anlatılmalıdır.”
Bazı Siyonistlerin imamın sözlerine verdiği tepki tahmin edilebilirdi.
Amerika doğumlu akademisyen, Filistinli çocuğu Anne Frank ile nasıl karşılaştırabilir?
Bir gözlemci “Hind Rajab'ın hikayesi çok üzücü ve Omar onu unutmamamız gerektiği konusunda haklı” diye yazdı. “Onu Holokost kurbanı Anne Frank ile karşılaştırmak son derece yanlış. Shoah benzersiz bir olaydı ve Gazze'ye ilişkin duyguları ne olursa olsun başka hiçbir şeyle karşılaştırılmamalı. Neden Bibas kardeşler için dua etmiyoruz Omer, bu adalete olan tutarlı bağlılığımızı göstermez mi?”
Bibas kardeşler 5 yaşındaki Ariel ve geçen ay 2 yaşına giren kardeşi Kfir. Hamas'ın 7 Ekim 2023'te El Aksa Tufanı Operasyonu'nda el koyduğu 251 kişiden 100'den fazlasının serbest bırakılmasını öngören Kasım 2023 anlaşmasından sonra Gazze'de kalan tek İsrailli çocukların onlar olduğuna inanılıyor. Son rehinelerin serbest bırakılması, küçük kardeşler ve annelerinin de serbest bırakılanlar arasında yer alacağına dair umutları arttırdı ancak kimse onların akıbetinden emin değil.
Yaklaşık bir yıl önce çocukların ve annelerinin bir İsrail hava saldırısında öldüğü öne sürülmüştü ki Siyonist ordunun Gazze'de izlediği yakıp yıkma politikası düşünüldüğünde bu ihtimal hiç de düşük değil. Gerçek şu ki Bibas çocuklarının akıbetini bilmiyoruz, ancak Hind Rajab'ın akıbetini biliyoruz, çünkü üç saatten fazla bir süre boyunca çocuğun Filistin Kızılay Derneği (PRCS) görevlisiyle konuşmasını dinledik. “Çok korkuyorum,” diye ağladı, ”Lütfen gelin. Gelin beni alın. Lütfen, gelir misiniz?”
Hind Rajab'ın çığlıklarını tüm dünya duydu, ancak diğer pek çok Filistinli çocuk gibi o bir istatistik değil. O hala kalplerimizde çok gerçek. Onun sesini duyduk, yardım için yalvarırken saatlerce telefon operatörüyle birlikte dinledik. Sonra onun ilgi çekici fotoğrafı dünyanın dört bir yanındaki gazetelerden hepimize baktı. Filistin diasporası için Hind onların kızıydı ama aynı zamanda her birimize aitti çünkü Anne Frank gibi o da kalplerimizi çaldı.
Anne Frank ve ailesi, Gestapo tarafından bulunup 4 Ağustos 1944'te bir toplama kampına götürülene kadar 761 gün boyunca Amsterdam'da babasının iş yerinin gizli bir ek binasındaki tavan arasında saklandı. Arkasında gizli bir günlük bıraktı ve Şubat 1945'te Almanya'daki Bergen-Belsen toplama kampında kız kardeşi Margot ile birlikte tifüsten öldü.
Dr. Süleyman, “Anne Frank Holokost'un sonunu görecek kadar yaşamadı, ancak onun sözleri hayatta kaldı” diye ekledi. “Bu nedenle de hiç kimse onun ve onun gibi milyonlarca insanın başına gelenler hakkında bilgisiz olduğunu iddia edemez. Ancak Hind Rajab'ın günlüğü yoktu. Onun tanıklığı kırık telefon konuşmalarında, arabasının enkazında, çocuğunu gömmek zorunda kalan her Filistinli annenin feryadındadır. Dünyanın bir seçeneği var. Onun adının 'tali hasar' raporlarının ağırlığı altında gömülmesine izin verebilir ya da ona tutunabilir, onu söyleyebilir, sorumluların bunun hesabını vermesini talep edebilir.”
Hiçbirimizin Hind'i unutacağını sanmıyorum, ancak hepimiz bir duruş sergilemeli ve onun soğukkanlılıkla katledilmesinden sorumlu olanların - çünkü öyle oldu - sanık sandalyesine oturup çektiği acıların hesabını vermesini sağlamalıyız.
Holokost sırasında ve sonrasında Yahudilerin çektiği acılar, Nakba sırasında ve sonrasında bugün Gazze Soykırımına kadar Filistinlilerin çektiği acılar kadar acı vericidir; bu ikisi birbirini dışlamaz. Biri Yahudi, diğeri Müslüman diye yüreği yanık annelerin acılarını ve gözyaşlarını birbirinden ayıramam.
Teksas'taki Yaqeen İslami Araştırmalar Enstitüsü'nün kurucu başkanı ve Southern Methodist Üniversitesi'nde İslami çalışmalar profesörü ve Etik Merkezi Danışma Kurulu üyesi olan İmam Süleyman'ın haklı olduğunu düşünüyorum.
Hind Rajab bizim Anne Frank'ımızdır ve onun anısını canlı tutmalıyız.
Hind'in çelimsiz küçük bedeni geçen yıl 10 Şubat'ta, korkak İsrail askerleri tarafından etrafı sarılıp üzerine ateş açılırken ölen ailesiyle birlikte bir arabanın içinde mahsur kaldıktan yaklaşık iki hafta sonra bulundu.
Bu hayatta onu korkunç bir şekilde hayal kırıklığına uğrattık ve onu öldürmekten sorumlu olanları, özellikle de Hind'in sığındığı arabaya 355 kurşun sıkan askerleri adalete teslim etmeliyiz. Onlar kim olduklarını biliyorlar, meslektaşları ve üst düzey subaylar da öyle.
Hind'i kurtarmak için gönderilen Filistin Kızılay Derneği'nden iki kahraman sağlık görevlisi, Yousef Zeino ve Ahmed Al-Madhoun da öldürüldü. Hind'i kurtarmak üzere bölgeye girmek için İsrail işgal güçlerinden izin almışlardı ve ambulansları bombalandığında sadece birkaç metre uzaktaydılar. Böyle bir şeyi yapan ve buna göz yuman insanlara nasıl bir “ahlak” rehberlik eder?
Evet, Holokost tarihin çok karanlık bir dönemiydi ve yaşananları asla unutmamalıyız. Anne Frank'ın Günlüğü'ndeki güçlü sözler yankılanmaya devam ediyor ve aranan savaş suçlusu Benjamin Netanyahu gibi kötü adamların uykusuz geceler geçirmesine neden olmalı, çünkü Hind Rajab onun gözetimi altında, haydut devleti adına hareket eden haydut ordusundaki haydut askerleri tarafından öldürüldü.
Gazeteci, tarihçi ve IDF propagandacısı Zoe Strimpel, bir yıl önce Sunday Telegraph'taki haftalık köşesinde İsrail ordusunun hala “dünyanın en ahlaklı ordusu” olduğunu yazmıştı. Hind'in öldürülmesinin yıldönümünde yaptığı telefon görüşmesinin kaydını gerçek zamanlı olarak dinlemesini ve ardından bu tür konularda tekrar kalem oynatmadan önce kendisine bir gerçeklik kontrolü yapmasını öneririm. Ayrıca Strimpel'in, Netanyahu ve Yoav Gallant'ın insanlığa karşı suçlar ve savaş suçlarından yargılanacağı Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde ön sıralarda yer almasını umuyorum. Çünkü o gün geldiğinde dünya artık Siyonist devlet ve destekçilerinin suçlarını görmezden gelemeyecektir.
HABERE YORUM KAT