
Hemşire Ghada ve İsrail'in sağlık çalışanlarına açtığı savaş
Ghada'ya kahraman demekte tereddüt ediyorum çünkü kendisi bu şekilde isimlendirilmeyi istemiyor. “Biz insanız,” dedi bana. “Ve bu bizim görevimiz.”
Nur Abu Mariam’ın PC’de yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.
Gazze'de savaş sadece cephede ya da gökyüzünde yaşanmıyor. Hastane koridorlarına sızıyor, acil servisleri sarıyor ve hayat kurtarmaya çalışanları hedef alıyor.
Akıl almaz acıların ve sessiz kahramanlıkların anlatıldığı pek çok öykü arasında, Tal Al-Zaatar bölgesindeki El-Avda Hastanesi'nde dört kuşatmadan sağ kurtulan ve o günlerin ağırlığını taşımaya devam eden Hemşire Ghada'nınki de var.
Ghada her şeyi net bir şekilde hatırlıyor. Kuşatmalardan biri sırasında, o ve sekiz meslektaşı ameliyathanede mahsur kalmış, en temel gıda malzemelerini bile temin etmekte zorlanmışlardı.
“O zamanlar temel gıda malzemelerini almak için hastanenin yakınındaki küçük bir süpermarkete ulaşabiliyorduk. Ameliyathanede sekiz meslektaşımla birlikte, hayatta kalmak için ihtiyaç duyduğumuz temel malzemeleri temin etmeye çalışıyorduk. Açlıktan ölmenin eşiğinde olduğumuzu biliyorduk,” diyor Palestine Chronicle'a.
Sonra 18 Kasım geldi. Ghada, etraflarının sarıldığını fark ettiklerinde birkaç doktorla birlikte ameliyathanedeydi. Kendilerini korumak için kapıları kilitlediler. Birkaç dakika içinde İsrail güçleri hastanenin kendi bölümüne lazer ışıklarıyla girmeye başladı.
Tüm erkek personel dışarı çıkarıldı, soyunmaya zorlandı, arandı ve sorguya çekildi. Sonrasında tam bir kaos yaşandı. Daha sonra hastane personeli tarafından anlatılanlara göre, İsrail askerleri ayrım yapmadan ateş açtı. Bazı erkekler hafif yaralanırken, diğerleri ağır kanama nedeniyle yere yığıldı.
“Acımadan ateş açtılar. Bazıları hafif yaralandı; diğerleri ağır kan kaybetti ve bilincini kaybetti. Kimsenin canı bağışlanmadı. Hâlâ nefes alanlar oracıkta infaz edildi,” diye anlattı Ghada ve ekledi:
“Yaralıların birçoğu dönmeye başlayan bir askeri tankın topunun üzerine çıkmaya zorlandı. Bazıları paletlerin altına düştü. Diğerleri ise öldü. Hayatta kalanlardan birinin daha sonra anlattığı gibi, bu tam bir vahşet eylemiydi.”
Birkaçı hala hayattaydı ama yaşam belirtisi gösteren herkes oracıkta infaz edildi.
Zaten tükenmiş, zaten kırılmış olan sağlık çalışanları, insanları iyileştirmeye çalıştıkları için şiddetin kurbanı oldular.
Ghada'nın aklından çıkmayan anılar arasında en çok meslektaşı Hemşire Ola'nınki var. Haber hastaneye kuşatmalardan biri sırasında ulaşmış: Ola'nın tüm ailesi öldürülmüş. Çocukları için ağlarken çığlıkları koğuşta yankılanıyordu. Yas tutacak zaman yoktu. Yaralılar gelmeye devam ediyordu ve o da çalışmaya devam etmek zorundaydı.
Sonra cesetler gelmeye başladı; önce Ola'nın kocası, sonra kızı Lama, sonra da oğlu Muhammed. Ola yıkıldı. Çocuklarından sadece biri, 13 yaşındaki Amr kayıptı.
Onu saatler sonra hastanenin bir köşesinde sessizce otururken buldular, konuşamayacak kadar şoktaydı. Katliamdan kurtulmuştu ama travmayı atlatamamıştı.
Ertesi gün, sığındığı yerin yakınındaki başka bir ev bombalandı. Amr'ın günlerine ve gecelerine asla huzur geri gelmedi. Annesine sürekli “Kardeşim Muhammed enkazın altında hala nefes alıyordu... yaşıyordu... Öldüğüne inanamıyorum” diyordu.
Ghada sık sık kendini o günleri yeniden yaşarken buluyor, hala hayatta kaldığına inanamıyor. Anıları bastırmaya, duygu selini bastırmaya çalışıyor ama psikolojik yaraları geçmiyor. İnancı onun dayanağı. Bir gün iyileşmenin mümkün olabileceğine inanması için ona güç veren şey bu.
18 Mayıs'ta, saat tam 15:00'te, bir quadcopter hastane yakınlarında ekibini hedef aldığında, daha önce pek çok kez yaptığı gibi işe gidiyordu. Saldırıdan sağ kurtuldu. O zamandan beri görevine geri dönemedi. Geriye her gün taşıdığı bir ağırlık kaldı: hayatta kaldığı için, başkaları özgürce hareket edebilirken o edemediği için ağır bir suçluluk duygusu.
Meslektaşları hâlâ El-Avda Hastanesi'nde. Yiyeceğe erişimleri yok. Durumları her geçen gün daha da vahimleşiyor. Korkudan, güçsüzlükten ve geride bıraktıkları için duyduğu ıstıraptan ağlarken sık sık onunla birlikte oturdum. Adaletsizlik duygusu derinlerde yanıyor: O, şans eseri dışarıdayken, diğerleri bir zamanlar şifa merkezi olan, şimdi ise hapishaneye dönüşen bir yerde kapana kısılmış durumda.
Yine de onlarla her gün iletişim halinde. Onlar için sürekli dua ediyor. O korkunç günlerin geri gelmeyeceği umuduna tutunuyor - bir şekilde, bu sefer en kötüsü geride kaldı.
Yine de Ghada gibi insanlar nadiren haberlere çıkıyor. İsimleri manşetlerde ya da trend hashtag'lerde dolaşmıyor. Ama onların direnişi gerçek. Silahlarla değil, şefkatle gerçekleşiyor. Dayanıklılıkla. Yaralılara, yas tutanlara, ölenlere bakmak için her gün ortaya çıkan sessiz eylemle.
Ghada'ya kahraman demekte tereddüt ediyorum çünkü kendisi bu şekilde isimlendirilmek istemiyor. “Biz insanız,” dedi bana. “Ve bu bizim görevimiz.”
Yine de onu hatırlamalıyız. Onun gibi olan herkesi hatırlamalıyız. Onların acılarının susturulmasına izin vermemeliyiz. Unutulmalarına asla izin vermemeliyiz.
* Nur Abu Mariam, Gazze'deki El-Ezher Üniversitesi'nde İngilizce alanında uzmanlaşmış 20 yaşında bir İşletme öğrencisi. Bir Gazzeli olarak, şu anda yazıyı paylaşmak için güçlü bir araç olarak kullanmaya odaklanmış durumda. Hikâyesini tüm dünyaya duyurarak toplumunun deneyimlerine ve direncine ışık tutmayı amaçlıyor.
HABERE YORUM KAT