1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Hastaneleri bombalamak kırmızı çizgidir - tabii bunu İsrail yapıyorsa o başka!
Hastaneleri bombalamak kırmızı çizgidir - tabii bunu İsrail yapıyorsa o başka!

Hastaneleri bombalamak kırmızı çizgidir - tabii bunu İsrail yapıyorsa o başka!

​​​​​​​İran'ın Soroka hastanesine yönelik saldırısına duyulan öfke, Gazze'nin sağlık sisteminin yok edilmesine yönelik küresel sessizlikle tam bir tezat oluşturuyor.

20 Haziran 2025 Cuma 20:19A+A-

Ghada Majadli’nin MEE’de yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.


Perşembe sabahı İran füzelerinin Berşeba'daki Soroka Hastanesini vurması İsrailli yetkililerin öfkeli açıklamalarına neden oldu.

Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir, İran rejimini “hastanelere, yaşlılara ve çocuklara füze atan Nazilere” benzetti. Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, yoğun bakımdaki bir bebek ve yataklar arasında koşuşturan bir doktor imgesini çağrıştırdı.

Kültür Bakanı Miki Zohar sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada “sadece dünyanın pislikleri hastanede yatan çocuklara ve hasta yataklarındaki yaşlılara füze atar” dedi. İsrail Tabipler Birliği Başkanı Zion Hagay saldırıyı bir savaş suçu olarak nitelendirdi ve uluslararası tıp camiasını saldırıyı kınamaya çağırdı.

İsrail siyasi ve tıbbi liderliğinin bu hızlı ve ortak kınaması çarpıcı bir çelişkinin altını çizmektedir: aynı aktörler son iki yıldır Gazze'deki hastanelerin yıkımını sadece görmezden gelmekle kalmamış, aynı zamanda açıkça meşrulaştırmışlardır.

7 Ekim 2023'ten bu yana İsrail'in hava saldırıları ve kara işgalleri Gazze'nin sağlık altyapısını yerle bir etti. Dünya Sağlık Örgütü sağlık tesislerine yönelik yaklaşık 700 saldırı kaydetmiştir. El Şifa, Nasır ve Endonezya hastanesi gibi büyük hastaneler kuşatıldı, bombalandı ve yıkıldı.

İsrailli yetkililer bu hastaneleri askeri hedefler ve Hamas'ın “kalkanları” olarak gösteriyor. Gazze'deki en büyük hastane olan Şifa, kuşatma altına alındı ve ardından işgal edildi, saldırı İsrail medyası tarafından bir zafer olarak selamlandı.

Bu arada İsrail Tabipler Birliği sessizliğini korudu. İsrail'in bir buçuk yıldır hastanelere ve sivil altyapıya yönelik tekrarlanan ve hedef gözeten saldırılarının ardından nadir açıklamalarından birini yapan birlik, “terörist faaliyetler için bir üs olarak kullanılmadıkları sürece” sağlık tesislerinin ve personelinin hedef alınmaması gerektiğini belirterek devletin söylemini yineledi.

Seçici ahlaki öfke

Bu noktada özellikle çarpıcı olan İsrailli yetkililerin seçici ahlaki öfkesidir. Gazze'nin sağlık sisteminin sistematik olarak çökertilmesini haklı bulan aynı bakanlar şimdi bir İsrail hastanesine yapılan saldırıyı kırmızı çizgi, savaş suçu olarak tanımlıyor.

Herzog'un yatakların arasında koşuşturan doktorlara dair duygusal imgesi, sağlık çalışanlarının ameliyathanelerde vurulduğu, bombalandığı, hapsedildiği ya da ateş altında hastalarını terk etmeye zorlandığı Gazze'deki katı gerçekliği çağrıştırıyor.

Uluslararası tıbbi sesler de buna eşlik etti. Birçok doktor ve sağlık çalışanı sesini yükseltirken, birçoğu da sessiz kaldı ve İsrail'i sorumlu tutmak için hiçbir gerçek adım atılmadı.

Bu resmi açıklamaları İsrail'deki kamuoyu havasından bağımsız olarak değerlendirmek hata olur. İsraillilerin çoğu Gazze'nin sağlık altyapısının yok edilmesini savunmuştur. Kamuoyu söylemi Filistin hastanelerinin meşru askeri hedefler olduğu fikrini normalleştirdi, hatta bazı durumlarda yıkımlarını kutladı.

Bu normalleşme tesadüfî değildir. Gazze'deki bir ameliyathanede anestezi altındaki bir çocuğun bile kurban olarak değil, tali hasar ya da “kalkan” olarak görüldüğü Filistinlilere yönelik daha geniş bir insanlıktan çıkarmanın parçasıdır.

Soroka'ya yönelik öfke böylece daha derin bir gerçeği ortaya çıkarıyor: Birçok kurum ve kitlenin gözünde bazı hayatlar doğası gereği diğerlerinden daha değerlidir. İsrail hastaneleri vurulduğunda dünya empati ve aciliyetle tepki veriyor. Filistin hastaneleri yıkıldığında - hastalar yataklarında öldürüldüğünde, doktorlar ameliyatın ortasında tutuklandığında - dünya tereddüt ediyor, rasyonelleştiriyor ya da sessiz kalıyor.

Bu sadece bir çifte standart değil; kimin acı çektiğinin önemli olduğuna dair yerleşik bir hiyerarşiyi yansıtıyor.

İsrailli liderler bugün ahlaki sınırlardan, sivillerden ve çocuklardan, hastanelerin sığınak olduğundan bahsediyor. Ancak yaklaşık iki yıldır Gazze'de bu değerler sistematik bir şekilde ihlal ediliyor ve neredeyse hiç pişmanlık duyulmuyor. Bu durum sadece ikiyüzlülüğü değil, aynı zamanda cezasızlıkla gelen alaycı güveni de ortaya koymaktadır. Bu durum, İsrail'in üzüntü ve öfkesinin sınırlarının nasıl dar bir şekilde İsrailli Yahudilerin hayatları etrafında çizildiğini ve İsrail'in hiçbir sonuçla karşılaşmayacağı kesinliğine dayandığını yansıtmaktadır.

Bu an uluslararası sistemi teste tabi tutuyor. Bazı tıbbi ve insani yardım grupları endişelerini dile getirirken, uluslararası paydaşların çoğu Gazze'nin tüm sağlık sisteminin yok edilmesi karşısında sessiz kaldı.

Tıp dergileri, uluslararası dernekler ve BM organları, Gazze'deki hastaneler bombalandığında gösteremedikleri hızlı kınama ve somut adımları İsrail'deki bir hastaneye yapılan saldırı karşısında da gösterecek mi? Dünya, Gazze'de ilk ameliyathane vurulduğunda harekete geçmeliydi. Hastanelerin korunaklı alanlar olması gerektiğini hatırlamaları için bir İsrail tesisinin hedef alınması gerekmemelidir.

Eğer bir hastaneye yapılan saldırı kırmızı çizgiyse, bu sadece İsraillilere hizmet verenler için değil, tüm hastaneler için geçerli olmalıdır. Eğer uluslararası hukuk bir anlam ifade edecekse, herkesi korumalı ve her ihlale aynı standartlar uygulanmalıdır. Daha azı sadece ikiyüzlülük değil, suç ortaklığıdır.

 

*Ghada Majadli, araştırmacı ve Al-Shabaka politika analistidir. Kudüs'teki İbrani Üniversitesi'nden insan hakları ve geçiş dönemi adaleti alanında yüksek lisans derecesine sahiptir. Çalışmaları, İsrail rejiminin Filistinlilerin sağlığını çok katmanlı bir şekilde kontrol etmesi ve yönetmesine özellikle dikkat ederek, Filistinlilerin sağlığı ve insan hakları üzerine odaklanmaktadır.

HABERE YORUM KAT