
Gazze'de yiyecek satmak ya da servis etmek öldürülme sebebinizdir
İsrail açlıkla mücadele kampanyasında gıda tedarik zincirinin tüm halkalarını hedef alıyor.
Sumaya Mohammed’in al-Jazeera’de yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.
27 Nisan'da kayınbiraderim Samer, Gazze'nin merkezindeki Deyr el-Belah'ta sebze tezgâhının bombalanması sonucu hayatını kaybetti. Silahlı değildi. Siyasi bir figür değildi. Gıdanın altından daha pahalı hale geldiği bir yerde çocuklarını doyurmak için hayatını kazanmaya çalışan barışçıl bir insandı.
Samer'in mesleği satıcılık değildi. Ezilenlerin haklarını savunan bir avukattı. Ama savaş onu yolunu değiştirmeye zorladı.
Ateşkes sırasında yerel toptancılardan sebze satın alıyordu. Savaş yeniden başladıktan ve mart ayında Gazze'ye geçişler kapatıldıktan sonra, tedarik önemli ölçüde azaldı, ancak küçük bir sebze stoğu tuttu. Yüksek fiyatlar nedeniyle alıcılar azaldığında bile gece gündüz satmaya devam etti. Cömertliğinden sık sık bize bedava sebze vermeye çalışırdı ama ben hiç istemezdim.
Samer'in öldürüldüğünü duyduğumda donup kaldım. Haberi kocamdan saklamaya çalıştım ama gözyaşlarım gerçeği söylüyordu. Çığlık atmak ister gibiydi ama çığlığı boğazında düğümlendi kaldı. Bir şey onu engelliyordu - belki de ağırlaşmış ruhu artık kederini ifade etmeye bile dayanamıyordu.
Samer geride üç küçük çocuk ve kalbi kırık bir aile bıraktı. Kimse onun ölümünü beklemiyordu. Bu bir şok oldu. O iyi ve temiz kalpli genç bir adamdı, her zaman neşeliydi, en zor zamanlarda bile hayatı ve kahkahayı severdi.
Sebze tezgâhının önünde durup müşterilere sevgiyle seslenişini hala hatırlıyorum.
Samer, bu soykırım savaşında öldürülen sayısız gıda satıcısından biri. Gıda temin eden ya da satan herkes hedef alındı. Meyve ve sebze satıcıları, bakkallar, fırıncılar, dükkân sahipleri ve halk mutfağı çalışanları, sanki gıda değil de silah satıyorlarmış gibi bombalandı. Fırınlar, dükkânlar, çiftlikler ve depolar, sanki sağladıkları gıda bir tehditmiş gibi tahrip edildi.
Samer'in öldürülmesinden on gün sonra, Gazze Şehri'nin Remal mahallesinin en işlek caddelerinden biri olan el-Vahda Caddesi'ndeki bir restoran ve bir market bombalandı. En az 33 kişi hayatını kaybetti.
Samer'in şehit edilmesinden iki hafta önce Cebaliye'deki bir fırının çevresi bombalanmıştı. Bundan günler önce de Han Yunus'taki bir gıda dağıtım merkezi hedef alınmıştı. Gazze'deki Hükümet Medya Ofisi'ne göre savaşın başından bu yana 39'dan fazla gıda ve dağıtım merkezi ile 29 halk mutfağı hedef alındı.
İsrail'in kasıtlı olarak yürüttüğü aç bırakma kampanyasında sadece Gazze'ye gıda girişini engellemekle kalmadığı artık çok açık. Aynı zamanda gıda tedarik zincirindeki her halkayı da yok ediyor.
Satıcıların ve pazarların defalarca hedef alınması sonucunda, yiyecek satın alabilecek durumda olanlar için artık satın alınabilecek tek şey kırıntılar. Gazze'de ölüm yaşamdan daha kolay hale geldi.
Açlık en çok bebekleri ve küçük çocukları etkiliyor. Euro-Med İnsan Hakları Gözlemcisi 21 Mayıs'ta Gazze'de 24 saat içinde dokuzu çocuk olmak üzere en az 26 Filistinlinin açlık ve tıbbi bakım eksikliği nedeniyle öldüğünü bildirdi.
5 Mayıs'ta Gazze'deki Sağlık Bakanlığı, Mart ayı başında yardım ablukasının başlamasından bu yana yetersiz beslenme nedeniyle en az 57 çocuğun öldüğünü kaydetti.
Bir anne olarak, elimizde kalan azıcık yiyeceği çocuklarıma yedirebilmek için çoğu zaman günlerce yemek yemediğim oluyor. Kocam bütün gününü açlığımızı dindirecek bir şeyler aramakla geçiriyor ama genellikle sadece kırıntılarla geri dönüyor. Şansımız varsa, bir parça ekmek -genellikle bayat- ve çocuklarımız arasında eşit olarak paylaştırdığım bir domates ya da salatalık yiyoruz.
Samer'in karısının yaşadığı zorluklar daha da dayanılmaz. Gözyaşlarını, babalarının pazardan ne zaman döneceğini soran çocuklarından saklamaya çalışıyor. Bu kayıp onu bir gecede baba olmaya zorladı ve sadece biraz yiyecek alabilmek için toplum mutfaklarının önünde uzun kuyruklarda beklemeye itti.
Çoğu zaman eli boş dönüyor ve çocuklarını içi boş sözlerle teselli etmeye çalışıyor: “Babam geri döndüğünde bize yemek getirecek.” Çocukları aç bir şekilde uykuya dalıyor, karınlarını doyuracak bir lokma hayal ediyorlar - rahmetli babalarının asla getirmeyeceği bir lokma.
İsrail, Hamas gıda ürünlerini aldığı için Gazze'ye yardımı engellediğini iddia etti. Gerçeğin çarpıtılmasında tamamen suç ortağı olan Batı medyası da bu iddiayı papağan gibi tekrarladı.
Ancak İsrail'in sadece Hamas'ı değil tüm Gazze halkını hedef aldığı açıktır. Açlığı kasıtlı olarak sivillere karşı bir savaş silahı olarak kullanıyor ve insani yardım akışını engelliyor - uluslararası hukuka göre bu bir savaş suçudur.
Geçtiğimiz günlerde Başbakan Binyamin Netanyahu, savaşı sona erdirmenin bir koşulu olarak tüm Filistinlilerin Gazze'den çıkarılmasını talep ederek hükümetinin gerçek amacını çok daha açık bir şekilde ortaya koydu.
Geçişlerden gıda geçişine izin verme kararı bir halkla ilişkiler gösterisinden başka bir şey değildir. Bir fırında dağıtılan ekmek görüntülerinin medyada dolaşması ve dünyaya açlıktan ölmediğimize dair güvence vermek için yeterince unun içeri girmesine izin verildi.
Ancak bu görüntüler bizim için sahadaki gerçeği yansıtmıyor. Benim aileme ve ailelerin büyük çoğunluğuna ekmek ulaşmadı. Un -bulunan yerlerde- çuval başına 450 dolara mal olmaya devam ediyor.
İsrail, pazartesi gününden bu yana 388 yardım kamyonunun giriş yaptığını iddia ederken, yardım kuruluşları 119 kamyonun giriş yaptığını söylüyor. Bunların bilinmeyen bir kısmı yağmalandı çünkü İsrail ordusu yardım dağıtımını güvence altına almaya çalışan herkesi hedef almaya devam ediyor.
İsrail'in izin verdiği bu küçük yardım damlası, açlık çeken nüfusun ihtiyaçlarıyla karşılaştırıldığında hiçbir şey değil. Asgari ihtiyaçları karşılamak için her gün en az 500 kamyon gerekmektedir.
Bu arada, bazı Batılı hükümetler yaptırım tehdidinde bulundu ve İsrail'e bizi aç bırakmayı bırakması için sözde baskı yapmak amacıyla bazı sembolik jestler yaptı. Bunu yapmadan önce neden çocuklarımızın açlıktan öldüğünü görmeyi bekleme ihtiyacı duydular? Ve neden sadece tehdit ediyorlar ve gerçek anlamda harekete geçmiyorlar?
Bugün en büyük dileğimiz bir somun ekmek bulmak. Tek endişemiz, kemiklerimizi kıran ve içimizi eriten bu feci kıtlığın ortasında hayatta kalmaya nasıl devam edeceğimiz. Artık aramızdan hiç kimse sağlıklı değil. İskelete dönüştük. Bedenlerimiz öldü ama hala umutla çarpıyor - bu kâbusun sona ereceği o mucizevî günün özlemiyle.
Ama bizi desteklemek için kim harekete geçecek?
Kimin kalbinde hala bize karşı bir parça merhamet var?
Ve en önemli soru da şu: Dünya açlıktan yavaş ve acımasızca ölmemize göz yummaktan ne zaman vazgeçecek?
*Sumaya Mohammed, Gazze'de yaşayan bir yazar ve öğretmendir.
HABERE YORUM KAT