1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Aşağılama ve ölüm tehditlerine rağmen Gazze direnişi seçmeye devam ediyor
Aşağılama ve ölüm tehditlerine rağmen Gazze direnişi seçmeye devam ediyor

Aşağılama ve ölüm tehditlerine rağmen Gazze direnişi seçmeye devam ediyor

"İsrail'in baskı yapısı bizi sadece kontrol etmekle kalmıyor. İnsanlığımızı elimizden alıyor ve bizi acıma veya aşağılama nesnelerine dönüştürüyor."

20 Haziran 2025 Cuma 19:52A+A-

Malak Hijazi’nin electronic intifada’da yayınlanan yazısını Barış HoyrazHaksöz Haber için tercüme etti.


İsrail aylardır bizi aç bırakıyor. Mart ayında Gazze'ye tüm yardımları kesen İsrail, kısa süre önce ABD öncülüğünde, sözde “Gazze İnsani Yardım Vakfı” tarafından yönetilen askeri bir yardım merkezini onayladı.

Sonuçlar soyut değil, içgüdüsel, acil ve yıkıcı.

27 Mayıs'ta Refah'ta binlerce aç ve çaresiz insan yiyecek ve su bulmak için bu merkeze akın etti. Başka seçenekleri yoktu.

Güvenlik görevlileri merkezin kontrolünü kaybettiğinde, İsrail güçlerinin, insanlar ellerine geçirebilecekleri her şeyi kapmak için birbirleriyle itişip kakışırken kalabalığa ateş açtığı bildirildi.

Bir görüntü viral oldu: Filistinliler, sığır geçidi gibi bir alanda, çitlerle çevrili kuyruklarda sıkışık bir şekilde, yakıcı güneşin altında, un, konserve fasulye, kuru makarna, bitkisel yağ gibi asgari ihtiyaçları karşılayan torbaları bekliyorlardı.

Neden öldürülmeden önce aşağılanıp aç bırakılmak zorundayız?

Bu, bir dizi talihsiz olayın sonucu değildir. Bu, hesaplanmış, sistematik bir stratejidir: Gazze'deki ruhumuzu kırmak, onurumuzu elimizden almak ve bizi – ve dünyayı – bir sonraki, daha kabul edilebilir şiddet biçimine hazırlamak.

Bizi ölüme özendiren, bunun daha iyi bir seçenek olduğuna ikna eden bir strateji.

Sık sık, birisi öldürüldüğünde “Şanslılar” diyen insanlar duyuyorum, sanki sonunda rahatlamışlar gibi. Gazze dışındaki insanların da çocuklarımızın öldürülmesi hakkında benzer sözler söylediğini gördüm.

Neden bize sadece iki seçenek bırakılıyor: aşağılanma ya da ölüm?

Bu aşağılanma sadece bir duygu değil, bir makine: yaşayan insanları dünyanın gözünde ve sonunda kendi gözümüzde insanlık dışı bir şeye dönüştüren yavaş, ezici bir mekanizma.

Çocukları boş tabak ve tencereler taşıyan, kirli, geçici barınaklara hapsedilmiş aç ve çaresiz insanlara dönüştük. Bu, ölümün ön habercisi. Dayanılmaz olanı sıradan gösteren ekonomik, psikolojik ve sosyal koşullanma.

Aşağılanma

8 Aralık 2023'te İsrail ordusunun Gazze Şehri'nin al-Rimal mahallesindeki evimizi işgal ettiğini hatırlıyorum. Kapıyı bombaladıktan sonra silahlarla içeri girdiklerini gördüğümde, garip bir rahatlama hissettim. Sonunda, diye düşündüm, huzur içinde ölebilirdim.

Üç gündür evimizde temiz su ve yenilebilir yiyecek yoktu. Mahalle askeri kuşatma altındaydı. Tanklar her şeyi bombalıyor gibiydi ve mermiler parçalanmış pencerelerimizden ve kapılarımızdan içeri giriyordu. Biz hala içerideyken yakındaki bir ev bombalandı ve bizim evimizin de sıradaki hedef olacağından korktuk.

Askerler bize ellerimizi kaldırıp iki sıra oluşturmamızı emretti – biri kadınlar, diğeri erkekler için. Erkeklere soyunmaları söylendi ve sorgu için başka bir odaya götürüldüler. İsrail ordusu okul tarzı emir kiplerine takıntılı gibiydi: sıraya girin, oturun, susun.

Bir asker bize yere oturmamızı söyledi, kendisi ise bir sandalyeye oturup bize garip ve korkutucu bir şekilde bakıyordu. Enerji içeceğini açtı ve bir yudumda içti. Sonra atıştırmalıklarını yedi. Ben deli gibi susamış ve acıkmıştım. Hepimiz öyleydik.

Bizi soğuk ve karanlıkta evden çıkmaya zorladılar – telefonlarımız olmadan, ışık olmadan, nereye gideceğimizi bile bilmeden. Yanımızda giysi yoktu. Evimizden ayrıldıktan sonra evimizin yıkılıp yıkılmayacağını bilmiyorduk.

Çok korkmuştum. Agresif bir askeri köpekten başka hiçbir şey göremiyordum. Ondan kaçmak için yolun kenarında yürümeye çalıştım, ama bir asker bağırdı ve silahını sallayarak acele etmezsem ateş edeceğini söyledi. Canımı kurtarmak için çılgınca koştum.

Nekbe'den birkaç ay sonra doğan ve şu anda tekerlekli sandalyede olan büyükannem, yakınlarda meydana gelen bir patlama sandalyesini sarsınca düştü. Uzun ve yorucu bir yürüyüşün ardından, tek ışığımız yıldızlar olurken, geceyi geçirmek için El-Şifa Hastanesine ulaştık. Rastgele bir odaya girdik ve ben kirli zemine uzandım — aç, susuz, bitkin — hala hayatta olduğuma inanamıyordum.

Uyuyamadım.

Yaralıların ve acı içinde çığlık atan hastaların sesleri korkunçtu. Daha önce hiç ağlamadığım kadar sessizce ağladım. Hayatım elimden alınmamıştı, ama onurum alınmıştı.

Normalleştirilmiş vahşet

20 ay sonra, geleceğimin nasıl olacağını hayal etme yeteneğimi kaybettim. Bazen, hiç bir gelecek olmamasını bile diliyorum.

İsrail'in baskı yapısı bizi sadece kontrol etmekle kalmıyor. İnsanlığımızı elimizden alıyor ve bizi acıma veya aşağılama nesnelerine dönüştürüyor. İsrailli askerler, Filistinlilerin evlerini ve kişisel eşyalarını yok ederken veya Filistinli tutukluları çıplak halde, sığır gibi sürü halinde gösterirken çekilmiş birçok fotoğraf paylaştılar.

Her kontrol noktasında, su veya yiyecek için her kuyrukta, temel insani ihtiyaçların ve güvenliğin sürekli olarak reddedilmesinde, bize karşı şiddet sadece kabul edilebilir değil, beklenen bir şey haline gelen bir atmosfer yaratılıyor.

Devlet ve müttefikleri için bir tehdit olarak gösteriliyoruz ve böylece vahşet normalleşiyor.

Gazze'de neler olduğunu anlamak için, yıkımın görüntülerinin ötesine bakıp altındaki mimariyi görmek gerekir. Bu mimari, sadece evlerin ve altyapının enkazından değil, aynı zamanda günlük aşağılama ritüellerinden de inşa edilmiştir – size hiçbir şey beklememeyi, tatsız bir yemek kabından veya kirli bir su testisinden başınızı kaldırmamanızı öğreten türden.

Sizi acıyı rutin olarak kabul etmeye şartlandırır. Sonunda, dünyanın sizi gördüğü gibi kendinizi görmenizi sağlar – bir yük, bir tehdit ya da eski İsrail savunma bakanı Yoav Gallant'ın ifadesiyle “insan hayvanlar” olarak.

Bu, kim olduğumuzu yeniden yazan türden bir şiddettir. Sadece nasıl yaşadığımızı değil, nasıl hayal kurduğumuzu, hayattan ne beklediğimizi, nasıl hatırladığımızı ve hatta nasıl yas tuttuğumuzu da yeniden şekillendirir.

 

*Malak Hijazi, Gazze'de yaşayan bir yazardır.

HABERE YORUM KAT