
Gazze filosu: Madleen bize dünyanın nasıl olması gerektiğini gösteriyor
Ya binlerce kişi Akdeniz'in her limanından yelken açarsa? Ya balıkçılar, denizciler, öğrenciler ve veliler “bizim adımıza değil” demek için ayağa kalksaydı?
Sümeyye Gannuşi’nin MEE’de yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.
Gecenin köründe İsrail sürat tekneleri Madleen'i kuşattı. Dronlar yukarıda belirdi. Güverteye garip beyaz bir madde püskürtüldü. Ardından, uluslararası sularda, silahlı kuvvetler tekneye baskın düzenledi.
Yolcular - Brezilya'dan İsveç'e 12 silahsız sivil - teker teker yakalandı ve götürüldü.
Gemide silah yoktu - sadece yiyecek, ilaç ve vicdan vardı.
Madleen'in görevi basit ama derindi: Gazze'nin açlık çeken nüfusuna yardım ve dayanışma götürmek. İsrail'in Gazze kuşatmasının ortasında güç konuşuyor, ahlak susturuluyor ve açık deniz bile güvenli değil.
Madleen sadece bir tekne değildi. Dalgalara kazınmış bir mesajdı.
Adı, Gazze'nin ilk ve tek kadın balıkçısı Madleen Kulab'ı onurlandırıyordu. Henüz 13 yaşındayken babasının yerini aldı ve abluka ve tehditlerle dolu bir dünyaya tek başına adım attı. Daha sonra küçük bir işletme sahibi oldu - başkalarını istihdam etti, mor bir gölgelik altında tekne turları sundu, umudun kıt olduğu bir yerde bir gelecek inşa etti.
Bir keresinde “Ben cesurum ve iyi niyetliyim” demişti.
Cesareti onun adı altında yelken açtı.
'Bize düşüyor'
Madleen, zaten şiddete bulanmış bir geçmişi takip etti. İsrail güçleri 2010 yılında Mavi Marmara'ya saldırmış ve dokuz kişiyi öldürmüştü. Diğer filolar engellendi, gözaltına alındı, aşağılandı. Yine de yelken açtılar.
Madleen'de bulunanlar, varlıklarıyla Filistin'in artık bir bölgenin davası olmadığını, dünyanın vicdanı haline geldiğini ilan ettiler.
Yolcular arasında, bir zamanlar batılı ilericilerin sevgilisi olan, şimdi ise sessiz kalmayı reddettiği için kötülenen Greta Thunberg de vardı. Madleen'in güvertesinden şöyle seslendi: “Suç ortağı hükümetlerimiz adım atmadığında, bunu yapmak bize düşer.”
Müesses nizam için bir tehdit olarak tasvir edilen Gazze'nin yanında durduğu için ana akım medya tarafından “uyanmış elitlerin” bir parçası olarak karalandı. ABD Senatörü Lindsey Graham bile bu çirkin koroya katılarak alay etti: “Umarım Greta ve arkadaşları yüzebilir!” - Genç bir kadının ve sivil arkadaşlarının açık sularda boğulmasını neşeyle düşündü.
Greta'nın yanıtı sakin ve soğukkanlıydı: “Biz çok iyi yüzeriz.”
Hiçbir şey İsrail'in ahlaki çöküşünü bu küçük sivil tekneye verdiği tepkiden daha iyi gösteremez. Sadece tehditler değil, ses tonu da: kudurmuş, hayalperest, insan gerçekliğinden tamamen kopmuş.
İsrail Savunma Bakanı Israel Katz, Thunberg'i “antisemitik Hamas propagandacısı” olarak nitelendirdi ve orduya Madleen'i durdurmak için “gerekli her türlü aracı” kullanma talimatı verdi - bir balıkçı kadının adını taşıyan bir tekneye karşı sivillere yönelik askeri güç tehdidi.
Grotesk bir videoda İsrailli çocuklar Thunberg'i uyarıyordu: “Seni almaya geliyoruz!”
İsrailliler ölenlerin yasını tutmak ya da barış için dua etmek yerine, vicdan sahibi silahsız bir kızın peşine düşülmesini kutluyorlardı.
Kaşık büken illüzyonist Uri Geller bile İsrail güçlerine “psişik” koruma gönderdiğini iddia ederek ve Greta'yı zihninin gücünü hafife almaması konusunda uyararak bu çılgınlığa katıldı.
Başka bir zaman olsa, bu saçma olurdu. Bugün ise patolojik.
Bu kendine güvenen bir demokrasinin sesi değil. Bu, kendi hayalinin sınırında bir yerleşimci kolonisi: silahlı, öfkeli ve sarmal.
Arap sessizliği
Ancak gürültünün ortasında ahlaki bir netlik sesi geldi.
Holokost'tan kurtulan bir Yahudi ve dünyaca ünlü bir travma uzmanı olan Gabor Mate, Varşova Gettosu Ayaklanması anıtını ziyaret ettiği Polonya'dan filoya bir mesaj gönderdi. İnançla şöyle dedi: “Bugün o savaşçıları temsil ediyorsunuz. Bugün sizler, dünyanın tüm büyük güçleri tarafından desteklenen, dünyanın en cani ordularından birine karşı durmaya istekli o küçük grubu temsil ediyorsunuz.”
Mate, “Tüm insanlığı yanınızda taşıyorsunuz; kalpleri açık olan, adalete inanan, özgürlüğe inanan ve yaptığınız şeyi destekleyen ve bundan etkilenen ve hayranlık duyan tüm insanları” diye ekledi.
Gemi Tanca, Lazkiye ya da İskenderiye'den değil, İtalya'dan yola çıktı. Akdeniz'in Arap kıyılarında kahredici bir sessizlik yankılanıyor.
Mısır suyun ötesinden izliyor. Tatilciler geminin geçişini videolarla ve bayram tebrikleri ile kutluyor ama kimse gemiye binmiyor. Görünen o ki Gazze, genç bir İsveçliye komşularından daha yakın. Filistinliler metrelerce ötede açlıktan ölürken Mısır Refah sınır kapısını kapattı ve askerlerle koruyor.
Filistin artık hükümetlerin, özellikle de despotlar tarafından yönetilenlerin meselesi değil. Bu özgürlerin, vicdan sahiplerinin, sessizliğe, diktatörlüğe ya da umutsuzluğa boyun eğmeyi reddedenlerin davasıdır.
Madleen bir mucize değil, bir modeldir. İnsanlık harekete geçmeye cesaret ederse neler yapılabileceğinin bir fısıltısıdır.
Ya bu tek tekne olmasaydı? Ya Akdeniz'in her limanından binlercesi denize açılsaydı? Ya balıkçılar, denizciler, öğrenciler ve ebeveynler “bizim adımıza değil, bizim gözetimimizde değil” demek için ayağa kalksaydı? Ya deniz bir vicdan koridoru haline gelseydi?
Küresel eylemsizlik
Dunkirk'ü hatırlayın. 1940'ta sivil tekneler sıkışıp kalan Müttefik askerlerini kurtarmak için Manş Denizi'ni geçmişti. Emir yok, izin yok. Sadece cesaret. Ve tarih bunu hatırlıyor.
Ya Gazze'nin kendi Dunkirk'ü olsaydı? Ya her yerde insanlar bir halk açlıktan ölürken, katledilirken ve silinirken seyirci kalmayı reddetseydi?
Ve şunu da unutmayın: Pazar günü, İsrail'in uluslararası sularda ABD deniz istihbarat gemisi USS Liberty'ye saldırmasının üzerinden 58 yıl geçti. İsrail savaş uçakları ve torpido botları 34 mürettebatı öldürdü ve 171'ini yaraladı. İsrail bunun bir hata olduğunu söylese de, bazıları hala bunun kasıtlı olduğuna inanıyor.
Bugün, Amerikan kanıyla kıpkırmızı olan aynı deniz şimdi de yiyecek taşıyan silahsız sivillerin teknesi Madleen'i görüyoruz. Ve yine, ABD tarafından her zaman desteklenen İsrail güç tehdidinde bulunuyor.
İsrail bu savaşı küresel eylemsizlikten cesaret alarak yürütüyor. Uluslararası hukuku buldozerlerle eziyor, mültecileri çadırlarda yakıyor, çocukları aç bırakıyor, hastaneleri bombalıyor, okulları dümdüz ediyor, sağlık görevlilerini infaz ediyor, ekmek getiren çocukları vuruyor. Ve hiçbir şey olmayacağından emin bir şekilde omuz silkiyor.
Elinde ABD bombaları, ABD vetosu, suç ortağı bir Avrupa, sessiz Arap rejimleri ve içi boşaltılmış bir Filistinli elit var.
Ama biz halk olarak güçsüz değiliz. Seyirci olmaya mahkûm değiliz. Kaderimiz, güçlülerin zayıfları yuttuğu, geri kalanların ise yan gelip yattığı bir dünyada yaşamak değildir.
Ahlaki yön
Söz konusu olan sadece bir halkın hayatta kalması değildir. Medeniyetin ahlaki yönüdür.
Hukukun anlamsız olduğu, soykırımın meşru müdafaa olarak adlandırıldığı, açlığın askeri bir strateji ve gerçeğin bir sorumluluk olduğu bir dünya istiyor muyuz?
Madleen bir aynadır. Bize dünyayı olduğu gibi ve olabileceği gibi gösterir. Kurtuluş güçlülerin bir armağanı değildir. Güçsüzlerin bir projesidir.
Madleen'de bulunan Fransız siyasetçi Rima Hassan'ın yazdığı gibi: “Bizi tutukladıklarında, onlara Larbi Ben M'Hidi'nin topraklarını sömürenlere baktığı gibi bakacağım - sakin, özgürlüğünden emin... Filistin'i özgürleştirdiğimizi düşünüyoruz. Ama bizi özgürleştiren Filistin'dir.”
Hassan devam etti: “Batılı sömürgecilerin suç ortaklığını suçluyorum. Arap korkaklığını suçluyorum. Filistinli seçkinlerin yozlaşmasını suçluyorum. Ve direnenlerin, isyancıların, hayalperestlerin, disiplinsizlerin, bu dünyanın düzensizliğini reddedenlerin yanındayım.”
Sözlerine bir zamanlar şöyle diyen Ben M'Hidi'den alıntı yaparak devam etti: “Devrimi sokağa atın - halk onu yerden alacaktır.”
Bugün, devrim denize atılmıştır.
Biz de takip edecek miyiz?
* Sümeyye Gannuşi, Tunus asıllı İngiliz yazar ve Orta Doğu siyaseti uzmanıdır. Gazetecilik çalışmaları The Guardian, The Independent, Corriere della Sera, aljazeera.net ve Al Quds'ta yer almıştır.








HABERE YORUM KAT