1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Fransa'da şiddet suçları kontrolden çıktı, ancak bunun Müslüman başörtüsü ile hiçbir ilgisi yok
Fransa'da şiddet suçları kontrolden çıktı, ancak bunun Müslüman başörtüsü ile hiçbir ilgisi yok

Fransa'da şiddet suçları kontrolden çıktı, ancak bunun Müslüman başörtüsü ile hiçbir ilgisi yok

Müslümanlar Retailleu'nun ima ettiği gibi uygarlığı tehdit eden güçlü canavarlar değildir.

05 Şubat 2025 Çarşamba 01:48A+A-

Nabila Ramdani’nın Middle East Monitor’de yayınlanan yazısı Barış Hoyraz tarafından Haksöz Haber için tercüme edilmiştir.

 

Yeni bir yıl her zaman düşünme zamanıdır ve Fransa'nın içişleri bakanının düşünecek çok şeyi olduğu da kesin.

Bruno Retailleau, suç oranlarının hızla arttığı bir ülkede kanun ve düzenden sorumlu.

Cinayet ve soygun gibi suçlar haberlere konu oluyor ancak Fransız toplumunun çoğu zaman gizli kalmış ahlaksızlığını ortaya çıkaran olaylar da yaşanıyor.

Bu durum, 2024 yılının sonunda Avignon'da görülen korkunç çoklu tecavüz davasında, sözde “sıradan bir adamın” kendisi gibi çok sayıda Fransızın on yıl boyunca karısını kirletmesine izin vermekten suçlu bulunmasıyla vurgulanmıştır.

Geleneksel olarak maço Galya erkekleri tarafından uygulanan bu tür iğrenç cinsel şiddetin Retailleau'nun 2025 başlarındaki açıklamalarına hâkim olacağı düşünülebilirdi, ama hayır.

Retailleau her zamanki gibi kamuya açık yerlerde başörtüsü takmaya cesaret eden barışçıl Müslüman kadınlara karşı konuşuyor. 2015'teki Charlie Hebdo silahlı saldırılarının 10. yıldönümünde yaptığı son derece samimiyetsiz yorumlarda, Müslümanları potansiyel terörist olarak göstermeye çalıştı.

Retailleau, kıyafet yasaklarının güçlendirilmesi çağrısında bulunmadan önce “Saldırı tehdidi hiçbir zaman şimdiki kadar büyük olmamıştı” dedi.

Özellikle de kadınların okul gezilerinde çocuklara eşlik ederken başörtüsü takmalarının yasaklanmasını istiyor.

Ayrıca bu tür giysilerin, Fransa'nın 'Özgürlük, Eşitlik ve Kardeşlik' değerlerini desteklemesi gereken kurumlar olan üniversitelerde yasaklanması çağrısında bulundu.

Batı Avrupa'daki en büyük topluluk olan yaklaşık altı milyon Müslüman'ın neredeyse tüm hastalıklar için kullanışlı bir günah keçisi haline geldiği bir cumhuriyette bu tür idealler düzenli olarak göz ardı edilmektedir.

Retailleau aklını Charlie Hebdo'ya yapılan korkunç saldırılara ve Fransa'da El-Kaide ve IŞİD tarafından gerçekleştirilen müteakip vahşetlere geri götürseydi, bunların hepsinin başörtülü kadınlar tarafından değil, özel kuvvetler komandoları gibi giyinmiş, uyuşturucu etkisindeki erkek suçlular tarafından gerçekleştirildiğini hatırlardı.

Katillerin motivasyonu görünüşte Charlie Hebdo'nun Hz. Muhammed’i (sav) aşağılamasının intikamını almaktı, ancak katliamda çok sayıda Müslüman da öldü.

Bu durum Retailleau'nun, savaşın parçaladığı Orta Doğu'da yasadışı gruplar tarafından işlenen vahşetten İslam'la bağlantılı herkesin kısmen sorumlu olduğu yönündeki imasını alay konusu haline getirmiştir.

Retailleau'nun söyleminde ırksal bir unsur varmış gibi görünüyorsa, Paris dahil büyük şehirlerin kenarlarındaki bakımsız sitelerde yaşayan ve kökenlerini eski Fransız sömürgelerine kadar izleyebilen milyonlarca Fransız vatandaşı - çoğu koyu tenli Müslümanlar - hakkındaki sözleri bunu destekliyor.

Ailesi Cezayir ve Fas'tan gelen genç Nahel Merzouk'un 2023 yılında bir polis tarafından vurularak öldürülmesinin ardından protestolar başladığında Retailleau, ataları göçmen olanlar arasında “etnik gerilemeden” söz etti.

Özetle, örneğin Fransa'nın eski Kuzey Afrika İmparatorluğu ile bağlantılı Arap ve Berberi kökenlilerin kabul edilebilir davranışlar ve genel entegrasyon açısından geriye gittiklerini öne sürdü.

Böylesine bariz bir ırkçılık, Retailleau'nun başörtüsü konusundaki görüşlerine de açıkça yansımaktadır; ona göre başörtüsü aşağı ırklarla ilişkilendirilmektedir. Aslında, her şekil, renk ve boyutta olabilen başörtüsünün İslam inancıyla özel bir ilgisi yoktur. Sadece pek çok Müslüman kadın bunları takıyor.

Retailleau ise bu giysinin “kurumlarımızı ve ulusal bütünlüğümüzü tehdit eden” bir “siyasal İslam” sembolü olduğunu söyledi.

“Toplumun tüm kesimlerine sızmayı amaçlayan yavaş bir fetih” olarak hayal etti. Bunu durdurmanın yollarından birinin başörtüsünü yasaklamak olduğunu çünkü başörtüsünün “İslamcılık için bir standart ve kadınların erkeklere kıyasla aşağılık olduğunun bir göstergesi” haline geldiğini savundu.

Gerçek şu ki Fransa'da bağımsız olarak başörtüsü takmayı tercih eden pek çok kadın var. Onlar da tıpkı (Kraliçe II. Elizabeth'in yaptığı gibi) kırsal kesimde düzenli olarak başörtüsü takanlar, mantilla takan Roma Katolikleri ya da tichel takan Yahudiler gibidir.

Diğer tüm başörtülerinde olduğu gibi, Müslümanlar başörtüsünü kültürel muhafazakarlıklarının bir ifadesi olarak görmekte ve kendilerini saygın hissetmelerini sağlamaktadır. İnanç açısından ise bunun Allah önünde alçakgönüllü olmayı ifade ettiğine inanıyorlar.

Durum ne olursa olsun, başörtüsü takanların büyük çoğunluğu sıradan eşler, anneler ya da geleneksel hayatlar süren bekar kadınlardır. Bu yüzden onları çocuklarıyla birlikte son derece tehditkâr görünmezken ve her türlü normal işte çalışırken görebilirsiniz.

Eğer Retailleau gibi erkeklerin iddia ettiği gibi gerçekten de baskıcı erkeklerin kurbanı iseler, o zaman onlara eziyet edenlerin yargılanıp cezalandırılması için yeterli mevzuat mevcuttur.

Bu durumda, giysileri içerideki bir düşmanın nefret edilen sembolleri olarak yansıtmak, Retailleau gibi gericilerin iğrenç bağnazlığını vurgulamaktan başka bir işe yaramaz.

Dahası, başta Fransa olmak üzere hiçbir şeyi “fethetmeye” vakit bulamayan milyonlarca Müslüman -büyük çoğunluk- yeterince ekonomik ve sosyal sorunla boğuşmaktadır.

Birçoğu şirket çalışanı ya da devlet memuru, çok daha fazlası ise kendilerine karşı ayrımcılık yapan Fransa sayesinde işsiz ve yoksul.

Kısacası, Müslümanlar Retailleu'nun ima ettiği gibi uygarlığı tehdit eden güçlü canavarlar değildir.

Retailleau'nun yeni yıl açıklamalarından bir diğeri de Charlie Hebdo anmalarıyla aynı gün 96 yaşında ölen ırkçı ve Holokost inkârcısı Jean-Marie Le Pen için sarf ettiği sıcak sözler oldu.

Le Pen'i “çağına damgasını vurduğu” için öven Retailleau, onun etnik ve dini azınlıklara, özellikle de Müslümanlara karşı korkunç önyargıları hakkında hiçbir şey söylemedi.

Le Pen'in 1972'de Nazi sempatizanları ve bağımsızlık savaşı sırasında Cezayirlilere işkence eden sömürge nostaljistleriyle birlikte Ulusal Cephe adıyla kurduğu ‘Rassemblement National’ partisi şu anda Fransa'da yükselişte.

Partinin bu kadar başarılı olmasının başlıca nedenlerinden biri Bruno Retailleau gibi adamların zehirli önyargılarının artık ana akım olarak kabul edilmesidir.

HABERE YORUM KAT