
Fas'ın İsrail'e karşı oynadığı yüksek bahisli kumar nasıl çöküşü olabilir?
Rejim, siyasi çöküş riskini göze alarak sembolik meşruiyeti stratejik kazanımlarla takas ediyor.
Tewfik Hamel’in Middle East Eye’da yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.
İsrail Golani Tugayı kuvvetlerinin Afrika Aslanı 2025 askeri tatbikatı için Fas'a gelişi Kuzey Afrika'da siyasi şok dalgalarına neden oldu.
Fas vatandaşları arasındaki yaygın öfkeyi kristalize eden şey sadece yabancı bir gücün askeri varlığı değil, Gazze'de savaş suçu işlemekle suçlanan bir birliğe ev sahipliği yapmanın sembolik ağırlığıdır.
İbrahim Anlaşması'ndan bu yana Fas, askeri, istihbarat ve gözetleme alanlarında İsrail ve ABD çıkarlarıyla giderek daha fazla uyum sağlamıştır.
Bu normalleşme, rejim tarafından Cezayir'i dengelemek ve Batı Sahra'daki konumunu güçlendirmek için stratejik bir zorunluluk olarak çerçevelendirildi. İsrail'in özellikle insansız hava araçları ve çöl gözetleme alanlarındaki askeri uzmanlığı, Polisario Cephesi'ne karşı operasyonel bir üstünlük elde etmenin anahtarı olarak görülüyor.
Ancak bu stratejik derinlik arayışı, genişleyen bir meşruiyet açığı pahasına gerçekleşiyor. Fas monarşisi meşruiyetini geleneksel olarak dini sembolizmden, tarihsel süreklilikten ve ulusal birlik algısından alıyor. Rejim, İsrail güçlerini -özellikle de Golani gibi birimleri- açıkça kucaklayarak halkın geniş kesimlerini yabancılaştırma ve kendi ulusal anlatısını zayıflatma riskini alıyor.
Paradoks rejimin hesabında yatıyor: dışarıya karşı egemenlik ve stratejik önem iddiasında bulunarak içeride uzlaşı ve uyumun temellerini aşındırıyor.
Gözle görülür hoşnutsuzluğa rağmen rejim neden bu stratejide ısrar ediyor? Rabat'ın mantığı, özellikle İsrail ile ortaklıktan elde edebileceği askeri ve teknolojik faydalar açısından jeostratejik yarar; ABD ve Avrupa askeri ve güvenlik çerçevelerine tercihli erişim yolu da dâhil olmak üzere Batı onayı ve kontrollü çoğulculuk veya muhalefetin temel politika değişiklikleri olmadan yönetilebileceği inancı gibi iç içe geçmiş birkaç faktöre dayanıyor gibi görünüyor. Normalleşme, Cezayir'in etkisini zayıflatmanın bir başka yolu olarak da görülüyor.
Ahlaki öfke
Ancak bu strateji yüksek riskli bir kumar gibi görünüyor. Hükümet sembolik meşruiyeti, siyasi patlama riskini göze alarak stratejik kazanımlarla takas ediyor.
Monarşi, siyasi sistemin mevcut gerilimleri köklü bir istikrarsızlık olmadan absorbe edebileceğine ve zamanla normalleşmenin Fas dış politikasının popüler olmasa da kabul gören bir yönü haline geleceğine inanıyor gibi görünüyor.
Ancak bu yaklaşımın doğasında kırılganlıklar var. Protestolar rejimin yönetme kapasitesinin ötesine geçerse ya da vaat edilen stratejik faydalar gözle görülür bir şekilde gerçekleşmezse Rabat, telafi edici avantajlar elde etmeden halkın meşruiyetini feda ettiği bir senaryoyla karşı karşıya kalabilir.
Bu stratejinin sürdürülebilirliği nihayetinde rejimin sıradan Faslıların gözünde tartışmalı ittifakı haklı çıkaracak somut ulusal kazanımlar sağlayıp sağlayamayacağına bağlı.
Siyasi ifade üzerindeki sıkı kısıtlamalara rağmen Rabat, Kazablanka, Fez ve Tanca gibi şehirlerde protestoların patlak vermesi Fas sivil toplumunun önemli bir harekete geçirici güce sahip olduğunu gösteriyor. Siyasi partiler ve aktivist gruplardan oluşan bir koalisyon olan Filistin'e Destek ve Normalleşmeye Karşı Fas Cephesi, halkın öfkesini dile getiren ve normalleşmeyi ihanet olarak çerçeveleyen kilit bir aktör olarak ortaya çıktı.
Yine de anlamlı bir etki yaratma imkânı çeşitli yapısal faktörler nedeniyle kısıtlı kalmaktadır. Fas'ın resmi medyasında protestolara sınırlı yer verilmesi ulusal görünürlüğü ve koordinasyonu azaltıyor. Buna ek olarak, protesto liderleri sıklıkla tutuklanma veya gözetim altında tutulma ile karşı karşıya kalırken, diğer hareketler parçalanmakta veya rejimin yörüngesine çekilmektedir.
Üçüncü olarak, siyasi alternatiflerin eksikliği söz konusudur. Muhalefet partilerinin marjinalleştirilmesi ya da gayrimeşrulaştırılması nedeniyle, monarşinin dış politika yönelimine etkili bir şekilde meydan okuyacak tutarlı bir siyasi güç ortaya çıkmamıştır.
Bu kısıtlamalara rağmen, devam eden hareketlilik uzun vadeli dönüşümlerin tohumlarını atabilir. İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşının yol açtığı ve İsrail askerlerinin Fas'taki görünür varlığıyla daha da büyüyen ahlaki öfke, yerel mücadeleleri daha geniş küresel adaletsizliklerle ilişkilendiren ulus ötesi bir bilinç oluşturdu.
Potansiyel yörüngeler
Fas monarşisinin İsrail ile askeri işbirliğini benimsemesi, toprak egemenliğine, Cezayir ile bölgesel rekabete ve Batı güvenlik çerçevelerine entegrasyona öncelik veren karmaşık bir hesaptan kaynaklanıyor. Rejim, normalleşmenin somut faydalarının sembolik otoritesine olan maliyetinden daha ağır bastığına karar vererek, bu stratejik hedefleri ilerletmek için önemli iç muhalefeti absorbe etmeye istekli görünüyor.
Bu yaklaşımın sürdürülebilirliği tartışmalıdır. Mevcut protestoların benzeri görülmemiş doğası, Filistin davasının Fas'ın yönetilen çoğulculuğunu aştığını ve ideolojik bölünmeleri aşan ulusal kimliğin temel yönlerine dokunduğunu göstermektedir.
Rejimin muhalefeti yönetmek için kullandığı geleneksel araçlar - sınırlı tavizler, hedefli baskı ve söylem kontrolü - somut bir İsrail askeri varlığının muhalefet için görünür bir toplanma noktası sağladığı bir ortamda artan zorluklarla karşı karşıya.
İleriye dönük olarak, birkaç potansiyel yörünge ortaya çıkmaktadır. Rejim muhalefeti başarılı bir şekilde kontrol altına alabilir ve İsrail ile güvenlik işbirliğini bir oldubitti şeklinde kademeli olarak normalleştirerek muhalefeti marjinal siyasi alanlara hapsedebilir.
Alternatif olarak, sürekli baskı, sembolik provokasyonları azaltırken stratejik faydaları koruyarak daha az görünür işbirliği biçimlerine doğru bir yeniden ayarlamayı zorlayabilir.
Daha değişken bir senaryoda ise bölgesel çatışmaların tırmanması ve Fas güçlerinin İsrail'in askeri eylemleriyle dolaylı da olsa ilişkilendirilmesi halinde meşruiyet krizi derinleşebilir.
Fas'ın stratejik kumarı hem bölgesel konumunu hem de iç siyasi dinamiklerini temelden değiştirdi. Monarşi, Filistin davasının Fas kimliğindeki duygusal ve ideolojik yankısı yerine askerileştirilmiş reel politiğe öncelik vererek, tam sonuçları önümüzdeki yıllarda ortaya çıkmayacak bir dönüşüm başlattı ve bunun Kuzey Afrika'daki istikrar ve yönetişim için önemli sonuçları olabilir.
Fas rejiminin İsrail ile derinleşen ittifakı sadece bir dış politika değişikliği değil; devlet ve toplumu birbirine bağlayan sembolik sözleşmede bir yırtılmadır. Monarşinin bu duruşu daha derin bir iç istikrarsızlığa yol açmadan sürdürüp sürdüremeyeceği açık bir soru olarak kalmaya devam ediyor.
*Tewfik Hamel; araştırmacı, öğretim görevlisi ve eğitmendir. Paul-Valéry Üniversitesi'nden (Fransa) askeri tarih ve savunma çalışmaları alanında doktora derecesine sahiptir. Conservatoire National des Arts et Métiers (Fransa), Institute for Applied Geopolitical Studies (Fransa), Initiative for Peace and Security in Africa (Senegal), Idées-Afrique (Kanada) ve Stractegia'da araştırmacı olarak görev yapmaktadır. Fransızca ve Arapça medyaya düzenli olarak katkıda bulunmakta ve Fransızca, İngilizce ve Arapça yayınlar yapmaktadır.
HABERE YORUM KAT
islam ülkelerinin başındaki amerika ve ingiliz ajanları ne zaman def olup gidecekler?
Yanıtla (0) (0)Müslümanların başına ne geliyorsa bu alçak işbirlikçi sözde Müslüman liderlerden gelmiyor mu, Siyonist katiller bu işbirlikçi alçakların sessizliğinden aldıkları cesaretle Müslümanları çocuk Kadın demeden katlediyor, ne zaman bu alçak işbirlikçilerden kurtuluruz o zaman refaha ulaşırız, aksi Siyonist katiller gider başkaları gelir değişen birşey olmaz.
Yanıtla (0) (0)Siyonistleri dost ve veli edinen alçak Fas yönetimini ve bu havzada yerini almış alçak yöneticileri şiddetle kınıyoruz ..
Yanıtla (0) (0)Rabbim bu münafık necis domuz alçakları rezil ve zelil eylesin ..