
Endonezya OECD üyeliği için Filistin'i satmamalıdır
Endonezya'nın politikasını eleştirenler, İsrail ile normalleşmenin OECD'ye girişin bedeli olduğunu savunuyor. Ancak bu yanlış bir seçimdir.
Dr. Muhammad Zulfikar Rakhmat’ın Middle East Monitor’de yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.
Endonezya Devlet Başkanı Prabowo Subianto geçtiğimiz günlerde İsrail'in de Filistin devletini tanıması halinde ülkesinin İsrail'i tanımayı düşünebileceğinin sinyalini verdi. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile görüşmesi sırasında yaptığı bu açıklamalar pek çok kişiyi şaşırttı. Yine de Endonezya'nın daha geniş kapsamlı stratejik hedefini yakından yansıtıyor: Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'ne (OECD) katılmak.
OECD üyesi olan İsrail'in, Endonezya'nın diplomatik bağlarının olmamasını gerekçe göstererek üyeliğini yıllarca engellediği bildiriliyor. Şimdi, küresel konumunu yükseltmek ve Batı ile ekonomik ilişkilerini güçlendirmek isteyen Cakarta için bir soru beliriyor: Endonezya, Filistinlilerin haklarına on yıllardır verdiği önemi OECD üyeliğinin getireceği prestij ve potansiyel faydalarla takas etmeli mi?
Endonezya uzun zamandır Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkının tutarlı ve ilkeli bir savunucusu olmuştur. Bu pozisyon sadece bir duruş değildir; ülkenin sömürge karşıtı kimliği ve ahlaki taahhütlerine dayanmaktadır. Endonezya kuruluşundan bu yana İsrail ile ilişkilerini normalleştirmeyi reddetmiş, Filistin topraklarını işgalini, Gazze ve Batı Şeria'da tekrarlanan askeri harekatlarını uluslararası adaletle bağdaşmaz olarak görmüştür.
Şimdi -özellikle de İsrail Gazze'de yıkıcı bir kampanyaya devam ederken- bu pozisyonu tersine çevirmek, uzun süredir sahip olunan bu değerlere ihanet anlamına gelecektir. Ayrıca Endonezya'nın Müslüman dünyasındaki ve küresel meselelerde uzun süredir Cakarta'yı ahlaki bir ses olarak gören Küresel Güney'deki uluslar arasındaki konumunu zayıflatma riskini de beraberinde getirecektir.
Endonezya'nın politikasını eleştirenler, İsrail ile normalleşmenin OECD'ye girişin bedeli olduğunu savunuyor. Ancak bu yanlış bir seçimdir. Aralarında Türkiye ve Meksika'nın da bulunduğu birçok OECD üyesi, tam üyeliklerini korurken İsrail ile karmaşık ya da gergin ilişkilerini sürdürmektedir. Endonezya'nın da aynı yolu izlememesi için hiçbir neden yok: Filistinlilerin haklarına bağlılığını sürdürürken OECD ile ilişki kurmak.
Aslında, OECD'ye katılım Endonezya için güçlü bir platform olabilir - ilkelerini susturmak için değil, onları yansıtmak için. Endonezya, örgütün içinden üye devletlerin işgal ve apartheid konusundaki tutumlarının daha fazla incelenmesi için baskı yapabilir, mevcut çifte standartlara meydan okuyabilir ve küresel yönetişimde adaleti savunabilir. Güçlü ülkelerin suç ortaklığını dile getirmek için sesini kullanabilir ve süregelen uluslararası hukuk ihlalleri için hesap verebilirlik talep edebilir.
OECD siyasi uyum için bir ödül olarak değil, yapıcı angajman için bir forum olarak görülmelidir. Endonezya'nın ahlaki temelinden ödün vermesi koşuluyla katılması halinde üyeliğinin içi boş olacaktır.
Daha geniş kapsamlı sorun ise uluslararası toplumun, Filistinlileri uzun süredir başarısızlığa uğratan bir model olan iki devletli çözüme olan bağlılığını sürdürmesidir. İsrail yerleşimlerinin kontrolsüz bir şekilde genişlemesi ve Filistin topraklarının parçalanması da dâhil olmak üzere sahadaki gerçekler, iki yaşayabilir, egemen devlet vizyonunu giderek daha mantıksız hale getirmektedir.
Sömürgecilik karşıtı direniş mirası ve ilkeli diplomasisiyle Endonezya, modası geçmiş iki devletli çerçeveye meydan okuyacak güvenilirliğe sahiptir. Filistinliler için eşitlik, haysiyet ve adaleti garanti altına alan hak temelli bir yaklaşımı savunmalıdır. İster tek bir demokratik devlet isterse başka bir kapsayıcı model yoluyla olsun; uygulanabilir herhangi bir çözüm, mevcut statükonun savunulamaz olduğunun kabul edilmesiyle başlamalıdır.
Prabowo'nun açıklaması daha derin bir endişeyi gündeme getirmektedir: işlemsel diplomasinin ilkeli dış politikanın yerini alması riski. Endonezya halkı genel olarak Filistin'e verdiği destekte kararlıdır. İsrail ile normalleşme yönünde atılacak herhangi bir adım muhtemelen halkın tepkisine yol açacak ve ülke içinde demokratik hesap verebilirlik konusunda soru işaretleri yaratacaktır.
Uluslararası meşruiyet sessizlik ya da tavizlerle satın alınamaz. Adaletsizlik karşısında sağlam durarak kazanılmalıdır. Endonezya'nın dış politikası, Bağlantısızlar Hareketi'ndeki liderliğinden ezilen halkları açıkça savunmasına kadar, tarihsel olarak bu ilkeyi örneklemiştir. Bu miras kısa vadeli siyasi ya da ekonomik çıkarlar uğruna bir kenara atılmamalıdır.
Endonezya'nın dünyadaki gerçek etkisi hiçbir zaman zenginlik ya da askeri güçten kaynaklanmamıştır. Ahlaki netlik ve cesur liderlikten kaynaklanmıştır. Eğer ülke dünyanın en gelişmiş ekonomileri arasında yer almak istiyorsa, bunu kendi şartlarına göre yapmalı ve uzun zamandır küresel sahnedeki rolünü tanımlayan değerlerden vazgeçmemelidir.
Dünyanın bir başka sessiz seyirciye daha ihtiyacı yok. Sert gerçekleri söylemeye istekli ülkelere ihtiyacı var. İşte dünyanın saygı duyduğu ve halkının hak ettiği Endonezya budur.
* Dr. Muhammad Zulfikar Rakhmat, Jakarta'daki Ekonomi ve Hukuk Çalışmaları Merkezi'nde (CELIOS) Endonezya-MENA Masası Direktörü ve Singapur Ulusal Üniversitesi Orta Doğu Enstitüsü'nde Araştırma Görevlisidir. On yılı aşkın bir süre boyunca Orta Doğu'da yaşadı ve seyahat etti, Katar Üniversitesi'nden Uluslararası İlişkiler alanında lisans derecesi aldı. Daha sonra Manchester Üniversitesi'nde Uluslararası Siyaset alanında yüksek lisansını ve Siyaset alanında doktorasını tamamladı.








HABERE YORUM KAT