1. HABERLER

  2. KİTAP

  3. Dünyamız hâlâ çok cesur!
Dünyamız hâlâ çok cesur!

Dünyamız hâlâ çok cesur!

"1930'larda Aldous Huxley, dünyanın nereye sürüklendiğini anlatıyordu. Günümüzde değişen bir şey yok."

26 Kasım 2022 Cumartesi 15:30A+A-

Gülnur Küçükaladağlı / Dünyabizim

Dünyamız hâlâ çok cesur!

1930’ların ütopyası: Dünya nereye gidecek?

İlk olarak 1932 yılında yayınlanan Aldous Huxley’in “Cesur Yeni Dünya”sı, daha önce okuduğum ütopyalardan (Devlet, Ütopya, Güneş Ülkesi) farklı üslupla kaleme alınmış. Diğerlerinde yazıldıkları dönemin tüm olumsuz koşulları göz önüne alınmış, daha iyi, daha insancıl ve hep beraber paylaşarak nasıl yaşanabilir sorusunun cevabı aranmış ve dönemine alternatif bir yaşam tarzı kurgulanmıştı.

“Cesur Yeni Dünya” ise bunlardan farklı olarak dünya nereye gidiyor ya da diğer bir ifadeyle nereye sürükleniyor sorusunun cevabını arıyor. Yazar bu sorunun cevabını iyice düşünüp, yüzlerce yıl sonra dünyanın gelebileceği nihai noktayı kaleme almıştır. Kitapta 26. yy. Londra’sını anlatılmaktadır. Henry Ford’un T modeli otomobille birlikte seri üretime geçmesini milat olarak kabul eden yazar, tarihi onun adına çağrışım yapan ve manaca da yerinde olan bir kelime kullanarak  “Ford’dan önce” ve “Ford’dan sonra” olmak üzere iki döneme ayırmıştır. Kitapta kaleme alınan olaylar F.S. 632 yılında sloganları “Cemaat, Özdeşlik, İstikrar” olan “Londra Kuluçka ve Şartlandırma Merkezi”nin etrafında geçmektedir.

Herkes birbirinin aynı        

Cesur Yeni Dünya’da doğum yoluyla çoğalmak müstehcen karşılanmaktadır. Cesur Yeni Dünyalılar, “Döllenme Odalarında” embriyoların kuluçka makinelerine yetişkin olana kadar farklı işlemler için defalarca bırakılmasıyla çoğalmaktadırlar. Bu çoğalma da bakanovski adını verdikleri bir işlemle gerçekleşir. Bakanovski, toplumsal istikrarın sağlanabilmesi için ilk yumurtanın sekiz ila doksan altı arasında değişen sayıdaki embriyoya bölünerek çoğalma işleminin adıdır.

Eğitim şart! 

Döllenme odalarındaki işlemi bitenler, “Çocuk Yuvaları’nda” Pavlov tekniği ile eğitilirler(!). Pavlovcu Şartlandırma Odasında çocuklar, ergenliklerinde neyi sevip neyi sevmemeleri konusunda defalarca korkunç şartlandırmalara tabi tutulurlar. Bu eğitimlerin sonucu olarak kitleler kitaplara ve doğaya karşı nefretle büyütülürler.

Tüm bu işlemlerin (kuluçkalama, şartlandırma vd.) tamamlanması, bireylerin üretilmesi iki yüz altmış yedi günde gerçekleşir. Bu süreç sonunda entelektüel zekâya sahip Alfalar, salt fiziksel güç sağlamak için üretilen en alt sınıf Epsilonlar ve bunların arasında bulunan Beta, Gama, Deltalar üretilir. Bu üretim modelinin günümüzdeki hemen her rejimin hayali olduğunu söyleyebiliriz. Böyle bir şeyin gerçekleşme ihtimali olsaydı belki de büyük(!) ülkeler enerjilerini silahlanma yerine; aynı düşünen, aynı hareket eden, kendi amaçlarına hizmet etmekten zevk alan, şartlandırılmış ve itaatkâr onlarca hatta milyonlarca “sorunsuz insan”ın üretimine harcarlardı.

Tüketim ve kullanım önceden belirlenmiş 

Cesur Yeni Dünya’da çocukların oynayacakları oyunlar bile belirlenmiştir. Yeni bir oyun üretme, farklı bir oyun oynama olanakları yoktur. Oyunlar, hemşirelerin öngördükleri saatlerde ve biçimlerde oynanır. Cinsellik içeren ve kızlı erkekli oynanan bu oyunları oynamak istemeyen çocuklar ise dışlanır. Çok küçük yaşlardan itibaren bu tür ilişkiler yeme-içme gibi hayatlarının bir parçası olarak gösterilir. “Ford’dan önce” evlilik dışı ilişkilere izin verilmemiş olmaması Cesur Yeni Dünya’da yetişen çocuklar tarafından hayretle karşılanır. Evlilik düşüncesi bile yoktur. Ev, onlar için hayatı düzene koyan bir araç olmak yerine boğucu bir yaşamdır. Dünyanın babalar ve annelerle dolu olması mutsuzluk kaynağıdır. Ayrıca periyodik aralıklarla düzenlenen herkesin katılmak zorunda olduğu ve “herkes, herkes içindir” sloganıyla şartlanarak büyüdükleri için de zevk aldıkları toplu seks ayinleri düzenlenir.

Cesur Yeni Dünya’da herkes tüketime endeksli olarak büyür. Atıp kurtulmak, onarmaktan daima daha iyidir. Kendilerine verilen iş dışında yaptıkları tek şey tüketmek, eğlenmek ve devlet tarafından ücretsiz verilen uyuşturucu hapları (somaları) kullanıp kendinden geçmektir. Ayrıca, birey olgusu yoktur. Birey olarak düşünme, hareket etme ve hissetme yoktur. “Birey hissederse toplum sendeler”.

Vay medeniyetsiz! 

Cesur Yeni Dünya’nın dışında yaşayan toplumlar küçümsenir. “Ayrıbölge” olarak tanımlanan vahşi yaşam(!) bölgesi elektrikli tellerle çevrilmiştir. Burada her şey doğal ve korkunçtur. İnsanlar vahşidir, evlenerek çoğalırlar, ilkel şartlarda avlanıp karınlarını doyururlar, yaşlanarak ölürler. Oysa Cesur Yeni Dünya’da yaşlanmak diye bir şey yoktur. Herkes daima genç ve güzel görünür ve o hâl üzere ölür. Yaşlanmak iğrenç bir şeydir.

Tüm bu şartlandırmalar ve öğretiler doğrultusunda yetişmeyen ve doğal olarak bu ahlaksız ilişkilere karşı çıkan, birey olarak varlığını sürdürme çabasında olan kişiler toplumun istikrarını bozma endişesiyle sürgüne gönderilir.

Devlet baba ne derse o olur 

Kitapta hayallerin ötesinde ama gerçekleşmesi totaliter sistemler tarafından istenebilecek korkunç bir yaşam tarzı sergilenmektedir. Yaratan tamamen devreden çıkartılmıştır. Her şeyin kontrolü devletin elindedir. Bu düşüncenin ilk nüvesi Eflatun’un “Devlet” adlı kitabında hayat bulmuştur. Efendiler(yöneticiler), askerler ve yönetilenler şeklinde sınıflara ayrılan toplumun istikrarını sağlamak ve korumak yöneticilerin elindedir. Benim, senin gibi kelimelerin anlamını kaybetmesi için yönetici sınıfa aileyi ve özel mülkiyeti yasaklamıştır. Eflatundan çok sonra gelen Campenella ise “Güneş Ülkesi”nde aile kavramını tamamen devreden çıkartmıştır. Kim, kimin çocuğu bilinmemektedir. Doğan çocukların kaderleri devlet tarafından belirlenmektedir. Çocuklar, ileride ne olmaları isteniyorsa o doğrultuda yetiştirilmektedir.

Cesur Yeni Dünya’da ise, aile kavramının olmaması bir yana bu kurum tamamen müstehcen karşılanmaktadır. Bizim inancımızla birlikte aynı zamanda birçok inanç ve toplum için de ahlaksızlık olarak kabul edilen tüm yasaklar çiğnenmiştir. Hatta günümüzde toplumların temelini derinden sarsacak nitelikte olan bu davranışlar “Cesur Yeni Dünya”yı ayakta tutan özelliklerinden olmuştur. 

Yaratıcı insanoğlu 

Çocukların suni yöntemlerle çoğaltılması ise, Yaratma Kanunu’na tam bir isyandır. Yetiştirilme esnasında kendilerine yüzlerce defa tekrarlanan spontane cümlelerle toplum, ne yapmaları isteniyorsa o doğrultuda yetiştirilmektedir. Böylece kendini sınırsız isteklerini karşılamakta özgür zanneden beyinsiz tipler seri olarak üretilmektedir. Bu seri üretim arzusu ile insanların kişilik ve karakter haklarına tecavüz edilmektedir. Özgürlük ve istikrar kisvesi altında olabildiğince baskıcı bir rejim uygulanmaktadır. Yeni Dünya Düzeni’nde olduğu gibi farklı düşünene yaşam hakkı tanımamaktadır. Aynı zamanda “Island”, “V For Vendetta” ve “Equilibrium” gibi filmler de klonlama, baskıcı rejimler, tek tip insan yetiştirme ve mevcut sisteme baş kaldırış gibi özellikleriyle “Cesur Yeni Dünya” ile konu olarak kısmi benzerlikler göstermekte, sistemi, teknolojinin geldiği ve gelebileceği noktaları sorgulamaktadır.

Özetle, gücü elinde bulunduranların ilahlaştırıldığı bir yerdir “Cesur Yeni Dünya”…

HABERE YORUM KAT