1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Dünya dönüyor ama İsrail henüz işlediği suçların hesabını vermedi
Dünya dönüyor ama İsrail henüz işlediği suçların hesabını vermedi

Dünya dönüyor ama İsrail henüz işlediği suçların hesabını vermedi

​​​​​​​Küresel eleştiriler yoğunlaştıkça, İsrail'in uzlaşısında çatlaklar belirmeye başladı, ancak soykırımı kınama konusunda hala genel bir isteksizlik var.

02 Haziran 2025 Pazartesi 21:18A+A-

Abed Abou Shhadeh’in Middle East Eye’da yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.


Dört yaşında bir kız ve yeni doğmuş bir bebek babası olarak, Gazze'deki soykırıma verilen uluslararası tepkiyi izlerken merak etmekten kendimi alamıyorum: Çocuklarım hangi yaşta çocuk olarak görülmekten çıkacak ve hayatları daha az önemli sayılacak?

Dünya Gazze'de öldürülen ve aç bırakılan çocukların sayısı karşısında şok olmuş durumda, ancak İsrail'in son 19 ayda Gazze'deki tüm Filistinlilere yaptıklarına yönelik ciddi bir eleştiri yok. Taleplerin eşiği sadece insani krizin hafifletilmesine indirgenmiş durumda.

İsrail Gazze'nin altyapısını, sağlık sistemini, belediyelerini, eğitim ağlarını, ailelerini, camilerini ve kiliselerini, kısacası insan hayatını düzenleyen her çerçeveyi yok etmeyi başardı.

Ancak şimdi, “hedef bankasını” tüketen ve bombalayacak hiçbir şeyi kalmayan İsrail, mülteci çadır kamplarını vuruyor ve insanları diri diri yakıyor. Bu zalimlik, geçen zaman ve artan uluslararası baskı ile birlikte, hem küresel hem de İsrail toplumu içinde bir dönüm noktasına yol açtı.

Birbirini izleyen iki ABD başkanının İsrail'e verdiği desteğe ve hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler arasında İsrail'in elini serbest bırakma konusunda varılan mutabakata rağmen, Başbakan Binyamin Netanyahu, Hamas'ı yenmeyi ya da kalan rehinelerin serbest bırakılmasını sağlamayı başaramadı.

İsrail'in siyaset kurumu ilk günden itibaren bir intikam söylemi benimseyerek İsrail halkını işlenecek suçlara ortak olmaya hazırladı.

İsrail'in başarısızlığı rehineleri serbest bırakamaması ya da Hamas'ı silahsızlandıramaması değildi. Kasım 2023 gibi erken bir tarihte İsrail tüm rehineleri serbest bırakacak bir anlaşmaya varabilirdi ve Gazze'yi yönetmesi için Filistin Yönetimi gibi başka oluşumları devreye sokmak da dâhil olmak üzere çatışmayı çözmek için çeşitli öneriler sunuldu.

Ancak İsrail'in asıl hedefi açık: Gazze'yi nüfusundan arındırmak. Maliye Bakanı Bezalel Smotrich'in son açıklamalarının da açıkça ortaya koyduğu gibi, savaşın gerçek amacı Gazze'yi fethetmek, Filistinli sakinlerini kovmak ve bölgeyi işgal etmektir. Başından beri asıl niyet buydu.

Stratejik başarısızlıklar

Bu durum İsrail için iki stratejik başarısızlıkla sonuçlandı. Birincisi, Mısır ve Ürdün'ü bu plana katılmaya ve Filistinli mültecileri kabul etmeye zorlayamadı.

İsrail'in ikinci başarısızlığı ise ahlakidir. Hükümet ve İsrail toplumunun kendisi bir soykırım ve etnik temizlik söylemini normalleştirdi ve bu tutumu “gönüllü göç” ve “yeniden yerleştirmeyi teşvik etmek” gibi örtülü ifadelerle savundu.

Şimdi, uluslararası eleştirilerin yoğunlaşmasıyla birlikte İsrail'in uzlaşısında çatlaklar oluşmaya başladı. Dünya çapında binlerce aktivist ve medya mensubunun -Filistinli olsun olmasın- Gazze konusunda konuşmaya devam etme ısrarı, etki yaratmak için yeterli baskıyı oluşturdu.

Bu durum ilk etapta İsrailli turistleri etkiledi ve dünyanın dört bir yanındaki çoğu insanın soykırımı affedilemez bir vahşet olarak gördüğünü keşfeden İsrailli turistler, İsrail Dışişleri Bakanlığı'nın İsraillilere ulusal sembollerini yurtdışında bastırmaları gerektiğini hatırlatmasına neden oldu ve İsrailli akademisyenlere ve kültürel figürlere yönelik sessiz bir boykotu körükledi.

Şimdi Batı dış politikasının tonunda bir değişim görüyoruz - geç ama önemli. ABD yönetiminin çifte vatandaş Edan Alexander'ın serbest bırakılmasını sağlamak için Hamas ile doğrudan müzakereler yürütme kararı, İsrailliler arasında hükümetlerinin bir rehine anlaşmasını ilerletmekle gerçekten ilgilenmediği hissini pekiştirdi.

Öte yandan, Başkan Donald Trump'ın İsrail'i es geçerek çıktığı Orta Doğu turunun da gösterdiği gibi, ABD İsrail'den bıkmış durumda.

İsrail'in küresel konumundaki değişim, Financial Times'ın “Batı'nın Gazze konusundaki utanç verici sessizliği” başlıklı başyazısıyla daha da belirginleşirken, Avrupa'nın ticaret anlaşmalarını askıya alma tehditleri de etkisini göstermeye başladı.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanual Macron, bu hafta Gazze'de giderek kötüleşen insani kriz nedeniyle Avrupa ülkelerinin İsrail'e karşı “ortak tutumlarını sertleştirmeleri” gerektiğini söyleyerek tonunu açık eleştirilere doğru kaydırdı. Almanya'nın yeni şansölyesi bile Berlin'in insani hukuku çiğnemek için kullanılan silahları ihraç etmeyeceğini söyleyerek İsrail'in savaşına 19 aydır verdiği sadık desteğe bir ara verdi.

İsrail'in kendi içindeki kırılmanın en çarpıcı işaretlerinden biri, Demokrat Parti lideri Yair Golan'ın geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada ortaya çıktı: “Aklı başında bir ülke sivillere karşı savaşmaz, bebekleri hobi olarak öldürmez ve kendisine halkları kovma amacı vermez.”

Eski bir genelkurmay başkan yardımcısı olan Golan, yirmi yıl önce saha operasyonlarında sivillerin komşularını orduya teslim olmaya ikna etmek için kullanıldığı bir yöntem olan yasaklı “komşu prosedürünü” uyguladığı için disipline verildi.

İleriye giden yol

Bu bağlam Golan'ın etik bir pasifist olmadığını gösteriyor. Aksine, pek çok eski İsrailli general gibi o da İsrail'in parya bir devlet olma yolunda ilerlediğini ve Batı'nın desteği olmadan Ortadoğu'da ayakta kalamayacağını fark etmiş durumda.

Gerçekten de bir zamanlar savaşın ateşli destekçileri olan pek çok İsrailli şimdi Gazze soykırımını Netanyahu'nun hayatta kalması için siyasi bir kumar olarak görüyor. Oysa bu, Golan'ın kendisi de dâhil olmak üzere İsrail toplumunda pek çok kişinin istediği ve desteklediği bir savaştı.

Bugün İsrail'deki kamusal söylem, soykırımın devam etmesini isteyenler ile bunun yansımalarından endişe duyanlar arasında gidip geliyor. Bu bölünme, İsrail'in Gazze'yi etnik olarak temizlemedeki başarısızlığının ve uzun yıllar boyunca silahlı direnişle karşı karşıya kalacağı gerçeğinin bir yan ürünüdür.

Bu ortamda Netanyahu'nun aşırı sağcı koalisyon ortakları, İsrail'i parya devletlerin kara listesine sokacak bir hamle olarak Gazze'ye yerleşimlerin geri dönmesinden bahsediyor.

Ne yazık ki ne Golan ne de İsrail'in siyasi ve sivil çevrelerindeki diğerleri - savaşa karşı çıkanlar bile - devletin bir soykırım gerçekleştirdiğini kabul etmeye hazır değil. Ancak yine de Golan'ın sözlerine yönelik kamuoyu tepkisi etkisini gösterdi: Golan, günler sonra bir televizyon röportajında İsrail'in “Gazze'de savaş suçu işlemediğini” ilan etti.

Salı günü güneydeki Beerşeba kentine yaptığı bir ziyaret sırasında öfkeli Siyonist kalabalıklar, daha önceki açıklamalarını geri çekmesine rağmen, gerçek bir alternatif sunmamasına rağmen şimdi dünya çapında Netanyahu'ya sözde bir alternatif olarak gösterilen Golan'ı yuhaladı.

Ne yazık ki, gelecek muhtemelen böyle olacak: Batı, gerçek bir ahlaki alternatif sunmadan savaşa karşı çıkan İsrailli hareketleri ve liderleri arayıp bulacak. Birinci ve İkinci İntifadalardan sonraki dönemlere benzer şekilde, İsrail'in “barış endüstrisine” milyonlarca dolar akacak ve bu endüstri bizi bu gerçekliğe getiren temel siyasi sorularla yüzleşmeden Araplar ve Yahudilerin bir arada yaşamasından bahsedecek.

Bu arada, savaşın sona ermesine katkıda bulunacak her açıklama ve girişimi desteklemeliyiz - çünkü şu anda önemli olan Gazze'dir ve sadece Gazze'deki çocuklar değil, aynı zamanda gençler, kadınlar, erkekler ve yaşlılardır.

Daha fazla felaketi önlemek için İsraillilerden daha fazlasını talep etmeliyiz; buna son 600 gün içinde yaptıklarının gerçek anlamda kabul edilmesi de dâhildir.

 

*Abed Abou Shhadeh, Yafa'da yaşayan bir siyasi aktivisttir. Abou Shhadeh, 2018-2024 yılları arasında Yafa-Tel Aviv'deki Filistin toplumunun belediye meclisi temsilcisi olarak görev yaptı ve Tel Aviv Üniversitesi'nden siyaset bilimi alanında yüksek lisans derecesine sahip.

HABERE YORUM KAT