1. YAZARLAR

  2. Bülent Korucu

  3. Darbenin yargısından, yargının darbesine
Bülent Korucu

Bülent Korucu

Yazarın Tüm Yazıları >

Darbenin yargısından, yargının darbesine

09 Mart 2010 Salı 13:47A+A-

Başarıya ulaşmış ve akim kalmış darbeler geçidi olan yakın tarihimizden çıkaracağımız ipuçlarıyla mevcut halimizi analiz edebiliriz. Sözü dolaştırmadan ilk kalemden başlayalım.

Müdahale dönemlerinde ilk yapılan iş anayasayı askıya almaktır. Erkler arasında görev ve yetki taksimi yapan temel belge rafa kaldırılır. Böylece darbenin aktörlerinin iki dudağı arasından çıkan kanun olur. 30 yıldır yapıla gelen ve kaynağını anayasadan alan birçok fiil imkânsızlaşır. Mesela 4 kez cumhurbaşkanı seçiminde kullanılan prosedür tıkanır. Herkesin kullandığı otoban size kapanır. Kanun yapamaz hale gelirsiniz. 'Ama anayasa...' diyecek olsanız, kâr etmez. Çünkü yüksek mahkeme korumakla görevli olduğu anayasayı ihlal ederek yeni bir temel metin üretmeye başlamıştır. Ve bu yeni anayasa anbean yazıldığı için belirsizlik had safhadadır. Kuralları belirsiz bir maça çıkmış gibisinizdir. Hakem hep sizin aleyhinize olacak şekilde kuralları değiştirmektedir.

Darbelerin tezahürlerinden biri parti kapatmaktır. Bakmayın 12 Eylül'ün bütün partileri kapattığına, çoğunlukla seçmece yaparlar. Demokrat Parti'nin kapısına kilit vurulurken CHP'nin sırtı sıvazlanır. Refah ve Fazilet tarihin tozlu raflarına gönderilirken, yeni partilere omuz verilir. CHP'nin dosyası hiç kabarmaz; İşçi Partisi genel kurulunu hapishanede yapacak vaziyete düşer, oralı olunmaz; tarikatçılık oynayan birinin partisine kimse dönüp bakmaz. Ama tek başına iktidara gelmiş parti kapatılmaktan kıl payı kurtulur. İkinci dava başının üstünde sallandırılır. Teröre destek verdiği iddia edilen partinin ılımlı unsurları cezalandırılır, şahinlerin önü açılır.

Ara rejimlerin alamet-i farikası seçilmişlerin makamlarına atamalar yapmak, icraya fiilen el koymaktır. Yeni planlarda görüyoruz, hayata geçenlerden de biliyoruz, yerel yönetimlere kimin oturacağı önceden bellidir. Belediyeleri yönetmek önemli tedbirlerdendir. Her zaman üniformalı atamalar yapılmaz. Kenarda bekleyen içi haki siviller kullanılır. Yerel yönetimlerin temel işlevleri bile onaya bağlanır. Ankara Büyükşehir Belediyesi olarak ambleminizi değiştirirsiniz, 'ııh olmamış' der birileri. Toplu taşıma araçlarının ücretlerini bile belirleyemezsiniz. 6 yıl önceki fiyatlarla yolcu taşımaya zorlanırsınız.

Bütün bu yazdıklarımız Türkiye'de bir darbenin hayata geçirilmeye çalışıldığını gösteriyor. Bazen tanklar sokağa çıkarak gerçekleşir müdahale, bazen parlamentoya gönderilen bir mektupla. 28 Şubat'ta brifing denildi adına; darbenin post modernine de bu yakışırdı. Güncel örnekte iletişimin nasıl gerçekleştiği henüz netleşmedi. Telepatik bir bağ var sanki. 'Durumdan vazife çıkarma' uygulaması da söz konusu olabilir, pekâlâ. Yüksek Yargı, mahallede arkadaşını dövüp, sonra da yaygara koparan mızıkçı çocuk gibi. Yasama organını bloke ederek kanun çıkarmasını, anayasayı değiştirmesini engelliyor. Bir grup 'açık yeşil' sivil siyasetçi de destek veriyor. Danışma Meclisi denen anti demokratik kurulun yaptığı anayasayı, halkın oyuyla seçilmiş parlamentonun değiştiremeyeceğini savunuyorlar. İdari yargı, belediyelerle yetki yarıştırıyor. Ankara'da konu, minibüs ücretlerini belirmeye kadar varıyor. Başkan Melih Gökçek mesela EGO genel müdürünü Danıştay'a bağlasa sorun çözülür(!) Gerçi fen işlerini de isterler ama arada bir yerde anlaşsınlar. Başkan Gökçek, park ve bahçeler müdürlüğü ile idare ediversin artık.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT