1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Çok yaşayın Filistinliler, o onurlu insanlar
Çok yaşayın Filistinliler, o onurlu insanlar

Çok yaşayın Filistinliler, o onurlu insanlar

Filistin halkı ölmeyecek ve yenilmeyecek bir ulustur. Çok yaşayın Filistinliler, o harika insanlar.

06 Mayıs 2025 Salı 19:51A+A-

Dr Amira Abo el-Fetouh’un Middle East Monitor’da yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.


Siyonistlerin Filistin topraklarını gasp etmesinin 77. yıldönümü birkaç hafta içinde işgal devletinde “Bağımsızlık Günü” olarak kutlanacak. Bu, İngiliz sömürgeciliğinden ulusal kurtuluş efsanesine ve birbirini izleyen Yahudi nesillerin hayalini kurduğu bağımsız bir devletin kurulmasına dayanıyor. Siyonistler askeri güçlerini gösterecek ve ülke genelinde özel etkinlikler düzenlenecek.

Filistinliler için 15 Mayıs 1948, Filistin'in yerleşimciler tarafından işgal edildiği gündür. İngiliz sömürgeciliğinin yerini daha da korkunç bir yerleşimci sömürgeciliğinin aldığı gündür. Nekbe ne sömürgecilikten kurtuluş ne de bağımsızlıktı; 20. yüzyılın en büyük silahlı soygunuydu; bu soygun sırasında bütün bir vatan ele geçirildi ve etnik temizlikle Arap topraklarında bir Yahudi çoğunluğu oluşturuldu.

Nekbe'nin sonuçları bugün hala hissedilmektedir. Arap bölgesinin kalbi parçalandı ve Filistin'deki topraklarımız, bunu kutsayan ve hatta İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra galip gelen büyük güçlerin hedeflerine ulaşmak için özel olarak kurulan Güvenlik Konseyi aracılığıyla bunun gerçekleşmesine izin vermek için acele eden tüm dünyanın gözleri önünde gasp edildi. Sömürgeci güçler, Arap topraklarına yerleştirilen işgal varlığını tanımak için acele ettiler. İsrail'i ilk tanıyan Sovyetler Birliği oldu, ardından ABD geldi, pek çoklarının sandığı gibi tersi olmadı. Doğu ve Batı, Arapları arkadan bıçaklamak için komplo kurdu. Dahası, Arapların işbirliği olmasaydı, Batı Filistin'deki komplosunu gerçekleştiremezdi.

Siyonist oluşumun kökleri elbette İngiliz hükümetinin 2 Kasım 1917'de Filistin'de Yahudiler için bir “ulusal yuva” kurmak amacıyla yayınladığı meşhur Balfur Deklarasyonu'na kadar uzanmaktadır. Toprağın sahibi olmayanlar, onu hak etmeyenlere vermeyi vaat ettiler. Bu söz 15 Mayıs 1948'de yerine getirildi.

O zamandan beri Filistinliler, Siyonistlerin ellerinde sonsuz eziyet, acı, sürgün, öldürme ve toprak hırsızlığı ile yaşadılar.

Canlarını, kanlarını, onurlarını ve servetlerini kaybettiler. Filistinlilerin adalet ve işgalden kurtulma mücadelesi devam ediyor. Soykırım, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar işleyen acımasız bir düşmana karşı yıllardır, ama özellikle de son 18 aydır direnen Gazze, devam eden bu mücadelenin açık bir örneği olarak durmaktadır. Arap yöneticilerin Filistin halkının mücadelesine karşı danışıklı dövüşü devam ederken, uluslararası toplum da İsrail'in cezasız kalmasını engellemesi gereken yasa ve sözleşmeleri uygulamakta başarısız olmuştur. ABD'nin başını çektiği büyük güçler Siyonist varlığı desteklerken, Arap yöneticiler İsrail'in hala ilan edilmemiş sınırlarını korumaktadır.

Mısır'da Cemal Abdül Nasır döneminden bugüne kadar istisnasız tüm Arap rejimleri, Filistin konusunda kaygı duyan halklarını yatıştırmak için Filistin meselesini istismar etmiştir. Bunu iktidarlarını korumak için yapmışlardır. Ancak perde arkasında Siyonist düşmanla imzalanan barış anlaşmalarıyla yıllarca süren bir aldatma söz konusudur. Mısır 1979'da, Ürdün 1994'te bir barış anlaşması imzaladı.

Filistin Kurtuluş Örgütü 13 Eylül 1993'te Oslo Anlaşmalarını imzaladı, buna göre İsrail işgal devletini tanındı ve Filistin'i nehirden denize kadar özgürleştirmek için silahlı mücadeleye ilişkin madde FKÖ'nün ulusal tüzüğünden çıkarıldı. Bunun karşılığında Filistinlilere, sadece işgal devletiyle güvenlik koordinasyonunu sağlamak için var olan bir “otorite” ve hala gün yüzü görmemiş bir devlet kurmak için muğlâk bir vaat verildi. Bunun yerine, her geçen gün bu devletin bir parçası olması gereken toprakların daha fazla çalınmasına ve işgal altındaki topraklarda sömürge yerleşimlerinin kurulmasına tanık oluyoruz.

Bugün tarihi Filistin topraklarının yüzde 20'sinden azı İsrailli Yahudiler tarafından sömürgeleştirilmemiştir, ancak bu topraklar bile Yahudiler tarafından kontrol edilmektedir.

Lanetli Oslo Anlaşmaları, işgal makamlarıyla güvenlik koordinasyonu bahanesiyle adalet ve özgürlük için mücadele eden Filistinlilerin daha fazla öldürülmesine ve tutuklanmasına yol açtı.

Aksa İntifadası 28 Eylül 2000 tarihinde başladı ve merhum lider Yaser Arafat yönetimindeki Filistin halkının direniş ruhunu yeniden canlandırdı. Arafat, ABD Başkanı Bill Clinton'ın himayesinde İsrail Başbakanı Ehud Barak ile yaptığı Camp David toplantısının ardından Amerika'dan hüsranla dönmüştü. Arafat, başkenti Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulmasına ve Filistinli mültecilerin topraklarına geri dönmesine yol açacağına güvendiği Siyonist varlıkla barış anlaşmaları yapmanın bir anlamı olmadığına, bunların buhar olup uçan hayaller olduğuna inanıyordu. Oslo sonrası yedi yıl boyunca Filistinlileri ayakta tutan umut buydu. Sonra gerçeklere uyandılar ve özgürlük mücadelesine geri döndüler.

İslami Direniş Hareketi Hamas, Birinci İntifada'dan hemen önce, 1987 yılının sonlarında kuruldu. Nehirden denize kadar tüm Filistin'in geri dönüşünü hedefliyor ve bunu başarmanın tek yolunun uluslararası hukukun öngördüğü şekilde meşru direniş olduğuna inanıyordu. Direniş, İsrail'in 2005 yılında Gazze Şeridi'nden çekilmesiyle sona ermedi, çünkü işgal devleti bölgeye açılan sınır kapılarını kontrol etmeye devam etti ve buradaki Filistinlilere abluka uyguladı.

Dahası İsrail, Hamas'ın 2007 Filistin parlamento seçimlerini kazanmasından bu yana Gazze Şeridi'ne beş askeri saldırı düzenledi. Ne İsrail, ne uluslararası müttefikleri ne de şimdi olduğu gibi o zaman da Mahmud Abbas tarafından yönetilen Filistin Yönetimi özgür ve adil seçim sonuçlarını kabul etti ve Hamas'ın en güçlü olduğu Gazze'ye daha kapsamlı bir kuşatma uygulandı. Ancak bunların hiçbiri direniş gruplarını zayıflatmadı, kararlılıklarını azaltmadı ya da topraklarını özgürleştirmeye çalışan Filistin halkının azmini azaltmadı. Adalet, haysiyet ve bağımsızlık için büyük acılar çektiler.

Abbas ve Filistin Yönetimi'nin güvenlik güçleri Hamas'ı yenilgiye uğratma çabalarında Siyonistlerle işbirliği yaptı. Tahmin edilebileceği üzere, Batı'nın desteğini alabilmek için direniş “terörizm” olarak nitelendirildi. Son olarak Filistin Yönetimi Başkanı, direniş hareketine karşı aşağılayıcı bir terim olan “köpeklerin oğulları” ifadesini kullandı.

Ancak Siyonistlerin talep ettiği gibi Hamas'ın silahlarını teslim etmesi pek olası değil.

Bence Hamas liderliği İsrail'le yapılacak herhangi bir barış anlaşmasına uyulmayacağını çok iyi biliyor -İsrail Filistinlilerle imzaladığı hiçbir anlaşmaya uymadı- ve silahları teslim etmek Gazze'yi Siyonistlere istediklerini yapmaları için terk etmek anlamına gelecektir ki işgal altındaki Batı Şeria ve Kudüs'te de aynı şeyin olduğunu görüyoruz.

Gazze'deki direnişin sadece Gazze'de değil tüm Filistinlilerin var olma hakkını savunduğuna şüphe yok. Gazze'de savaşan nesil, 1948'de topraklarından sürülen Filistinlilerin torunlarından oluşuyor. Atalarının yaşadığı yerlerde hiç yaşamadılar ama o toprakların kendilerine ait olduğunu ve oraya geri dönme meşru haklarından asla vazgeçmeyeceklerini biliyorlar. Filistin halkı ölmeyecek ve yenilmeyecek bir ulustur. Çok yaşayın Filistinliler, o harika insanlar.

HABERE YORUM KAT