1. YAZARLAR

  2. Mine Alpay Gün

  3. Çocukların son fotoğrafını da yaktın
Mine Alpay Gün

Mine Alpay Gün

Yazarın Tüm Yazıları >

Çocukların son fotoğrafını da yaktın

20 Ocak 2009 Salı 02:42A+A-

Bilmiyoruz ölümün bu türlüsünü. Sekaret anındaki birinin başında beklemişizdir, belki.

Onunla beraber biz de acı çekmişizdir.

Gözlerine takılıp kalmışızdır.

Ama hiç başını beklemediği, konduramadığı ölüler buluyor Gazze'de, insanlar.

Gençler, çocuklar, anneliği yeni tadmış genç kadınlar.

Sırmalı yatağına yatırdığında bebeğini.

Öpe koklaya bir anne.

Hatta kalbine sokmak istercesine sarılırken, incitmekten korkarcasına ipekten elleri ile gezindiğinde alnında.

Cennet kokulu saçlarına, kara gözlerine bakmaya doyamayan annenin en kıymetli hazinesini de çalıyor Yahudi.

Şimdi uyduruk ve kanlı, anlamsız bir ateşkesin altında bağrı yanık analar; evlerinin, eşyalarının, yıkıntıların arasında kayıp bebelerini arıyorlar.

Dişleri tırnakları ile kaldırıp taşları, molozları, kumları, bakmaya kıyamadıkları kara gözlü çocuklarını tarıyorlar.

Minik yorganları geliyor ellerine, küçük yastıkları.

Çıldırmanın eşiğine geliyorlar.

Ölümün en korkuncunu yaşatmak da senin harcınmış be Yahudi.

O annenin bir lokma yemek yedirebilmek için gözlerine baktığı.

Üşüyecek diye gece kaç kez kalkıp üstünü örttüğü.

Seyretmeye doyamadığı çocuğunu, hayallerini, yaşama sevincini de aldın ya.

Şimdi ateşkes.

Gözün aydın, Gazze yıkık ve harap bir tımarhane şimdi.

Geriye kalanlar nasıl yaşayacaklar.

Al ateşkesini başına çal.

Şimdi her gün ölüm o annelere.

Ve annesiz kalan çocukların yaşamları boyunca delireceğinin başlangıcıdır, bu ateşkes.

Artık hiçbir şey eskisi gibi değildir.

Bir halkın bahçelerini, zeytin ağaçlarını, sırma işlemeleri sofralarını, ekmeğini aşını, mutluluk ve huzurunu da çaldın.

Nasıl gülümseyecek gayrı o çocuk.

Rahat bir yatakta son nefesini vermemiş bir annenin hayali gözlerinin önünden gidecek midir?

Saçlarına daha tek tel ak bile düşmemiş yirmi üçündeki annesinin yastığa dağılmış ecel terleri ile ıslanmış bir yüz bile değildir.

Yıkıntılar arasında boş kalmış ellerini ezmiş taşı kaldırdığında komşusu.

Yıkılmış bir evin önünde oturan o çocuk, yaşlanana değin aynı yere bakacak. Dönülmez yollara giden annesini özleyecek.

Üç dört yaşında anca var.

Her şeyi hatırlayacak.

Bombaların gürültüsü hiç silinmeyecek kulaklarından.

Ne şehrini yakan uçakları unutacak, ne kara dumanlarla yanan gökyüzü hafızasından çıkacak.

Annesinin cesedi çıkarıldığında, elinde kendi tulumu koştururken odadan odaya yavrusunu ararken çaresizce.

Gözleri çocuğunun başına gelenlerden dehşete kapılmış ve açık gitmiş halini hep saklayacak yanında.

Hiç sararmayacak o fotoğraf.

Yolu nereye düşecek acaba o çocuğun.

Eğer sen bombalayıp yakmadıysan kent tımarhanesine.

Ama viran ettiğin Gazze zaten baştanbaşa akıl hastanesi artık.

Bacaklarını kaybedenler, gözlerini yitirenler, evlatlarını, annelerini, babalarını katillerin hunharca öldürdüğü; akılları ve yürekleri kahır dolu bir halk kadar kim acı çekmektedir.

Ürkek ve acılı o çocuklar ile evlatlarını yitirmiş anneler o akıl hastanesi şehrin sokaklarında karşılaşıp birbirlerine bakacaklar boş gözlerle.

Yahudi, sen palmiyeler arasında huzurlu yaşayan bir halkın şehir peyzajını, taze sabahını, akşam güneşini, baharını, yarınlarını, yaşama sevincini de çaldın.

Bütün güzel renkleri soldurdun.

Öldürmedik, bitirmedik, tüketmedik ne bıraktın ki.

MİLLİ GAZETE

YAZIYA YORUM KAT