
Bu, bir din ve medeniyet savaşıdır
Biz, türedi bir medeniyetin çocukları değiliz. Kökleri asırlar öncesine uzanan, adaletle yoğrulmuş kadim bir medeniyetin mirasçılarıyız. Evet, bugün bu ideallerden uzak düşmüş olabiliriz; ama bu, teslimiyeti kabul etmemizi gerektirmez.
M. Hasip Yokuş / Haksöz Haber
İsrail’in Gazze’ye yönelik başlattığı vahşet ve katliamlar; insanoğlunun tanık olabileceği en barbar yöntemlerle, aralıksız şekilde devam ediyor. Abluka altına alınarak bir açık cezaevine dönüştürülen Gazze’de okulların, hastanelerin, camilerin, çadır kentlerin bombalandığı; çocukların, kadınların, yaşlıların, gazetecilerin, yardım gönüllülerinin hunharca katledildiği bir soykırım yaşanmaktadır. İsrail askerleri harabeler arasında hayatta kalabilmek için yorgun ve aç bir şekilde kilometrelerce yürüyerek belirlenen yardım noktalarına ulaşan sivilleri oracıkta vuruyor, öldürdükleri çocukların taklidini yapıyor, kadınların kişisel eşyalarını alaycı şekilde sergileyerek pozlar veriyor ve tüm bunları sosyal medyada paylaşmaktan çekinmiyor.
Dünyanın gözleri önünde cereyan eden bu vahşete karşı sergilenen sessizlik, insanlık onurunu topluca ayaklar altına alınarak çiğnemektedir. Batı’nın insan hakları ve uluslararası hukuk naraları, iş İsrail’e geldiğinde suspus olmaktadır. İsrail’in işlediği savaş suçları, her defasında ‘meşru müdafaa’ gerekçesi ile aklanmakta; kurbanlar değil, bu katliam şebekesi korunmaktadır. Evet, Batı dünyası, İsrail’in hukuk tanımaz eylemlerini sorgulamak yerine, Filistin’in hayatta kalma çabasını tehdit olarak görmektedir.