1. YAZARLAR

  2. M. HASİP YOKUŞ

  3. Bu, bir din ve medeniyet savaşıdır
M. HASİP YOKUŞ

M. HASİP YOKUŞ

Yazarın Tüm Yazıları >

Bu, bir din ve medeniyet savaşıdır

22 Haziran 2025 Pazar 19:33A+A-

İsrail’in Gazze’ye yönelik başlattığı vahşet ve katliamlar; insanoğlunun tanık olabileceği en barbar yöntemlerle, aralıksız şekilde devam ediyor. Abluka altına alınarak bir açık cezaevine dönüştürülen Gazze’de okulların, hastanelerin, camilerin, çadır kentlerin bombalandığı; çocukların, kadınların, yaşlıların, gazetecilerin, yardım gönüllülerinin hunharca katledildiği bir soykırım yaşanmaktadır. İsrail askerleri harabeler arasında hayatta kalabilmek için yorgun ve aç bir şekilde kilometrelerce yürüyerek belirlenen yardım noktalarına ulaşan sivilleri oracıkta vuruyor, öldürdükleri çocukların taklidini yapıyor, kadınların kişisel eşyalarını alaycı şekilde sergileyerek pozlar veriyor ve tüm bunları sosyal medyada paylaşmaktan çekinmiyor.

Dünyanın gözleri önünde cereyan eden bu vahşete karşı sergilenen sessizlik, insanlık onurunu topluca ayaklar altına alınarak çiğnemektedir. Batı’nın insan hakları ve uluslararası hukuk naraları, iş İsrail’e geldiğinde suspus olmaktadır. İsrail’in işlediği savaş suçları, her defasında ‘meşru müdafaa’ gerekçesi ile aklanmakta; kurbanlar değil, bu katliam şebekesi korunmaktadır. Evet, Batı dünyası, İsrail’in hukuk tanımaz eylemlerini sorgulamak yerine, Filistin’in hayatta kalma çabasını tehdit olarak görmektedir.

Uluslararası hukuk ve insani normlar İsrail için askıya alınmış durumda. Batı dünyasının bu çifte standartlı tutumu ve İslam dünyasının suskun, dağınık ve etkisizliğinin hüküm sürdüğü bu manzaranın ortasında Filistin halkının gösterdiği direniş, sadece topraklarını savunmanın değil, insanlık onurunu ayakta tutmanın da adıdır. Kuşatılmış, aç bırakılmış, bombalarla çevrilmiş bir halkın susmaması; teslim olmaması, tarihe düşülen bir vicdan ve onur kaydıdır. Aynı zamanda bu mesele yalnızca Gazze’nin değil, bütün insanlığın vicdan sınavıdır.

Bu katliam şebekesi Lübnan’a, Suriye’ye, Yemen’e ve son olarak da İran’a doğrudan saldırmıştır. Gazze’deki soykırım, aslında İsrail’in yürüttüğü çok daha geniş ve sistematik bir saldırı dalgasının sadece bir parçasıdır. Uluslararası hukuku hiçe sayan bu saldırılarda, İsrail’in yetersiz kaldığı alanlarda ise, ABD ve İngiltere gibi Batılı güçler devreye girerek bütün imkân ve kabiliyetlerini bu saldırgan güce peşkeş çekmektedir. Dolayısıyla İsrail’in bu vahşetinin bölgesel bir çatışma ve saldırganlığı aşan, küresel bir düzenin taşeronluğu ile ilgili olduğu;  yaşanan çatışmaların da salt toprak değil, değer, kimlik ve medeniyet savaşı olduğunu görmek gerekiyor.

Hiç şüphesiz, ortaya çıkan bu trajedinin bize de bakan bir yüzü var. “Muasır medeniyet” diyerek, uğruna değerlerimizden; tarihimizden, toplum ve medeniyet tasavvurumuzdan vazgeçtiğimiz Batı’nın bize vadettiği şey işte budur: katliam, zulüm ve barbarlık. Sapılan yanlış yolların, ekilen zararlı tohumların mahsullerini bugün acı bir şekilde devşiriyoruz. Bu bir tesadüf değil, bir sonuçtur. Kemalizm, Baasçılık, Apoculuk gibi Batı menşeli ve ulusal asabiyetleri körükleyen ideolojilerin bize hiçbir hayrı dokunmadığı gibi, İran ve Suudi Arabistan’ın bölgede yeniden inşa etmeye çalıştığı mezhep merkezli politikalar da fitne ve tefrikayı derinleştirmekten başka bir işe yaramadı.

Batı dünyasının, İsrail hangi gerekçeyle ve hangi İslam ülkesine saldırırsa saldırsın, ona koşulsuz destek vererek arkasında saf tutmasını doğru okumalıyız. Bu sadece politik ya da stratejik bir ittifak değil; bir din ve medeniyet savaşıdır. İddia edildiği gibi, kendi değerlerimizden vazgeçip onların değer sistemine tâbi olmak, belki onları memnun eder ama onların dinlerine uymadıkça ne Yahudiler ne de Hristiyanlar bizden asla razı olmayacaklardır.1 Mesele yalnızca siyasi çıkar değil; çok daha derinlerde inanç, kimlik ve medeniyet düzleminde yürütülen büyük bir savaştır.

İsrail’in işlediği her savaş suçu, sadece insanlığı değil, modern Batı'nın inşa ettiğini iddia ettiği bütün değerler sistemini de yerle bir etmektedir. Uluslararası hukuk, insan hakları, savaş hukukuna dair normlar—hepsi ya askıya alınmış ya da çifte standartlarla anlamsızlaştırılmıştır. Bu suskunluk bir ihmal değil, bilinçli ve stratejik bir tercihtir. Çünkü Batılı akıl, kendi çıkarı söz konusu olduğunda en yüce ilkelerini dahi göz kırpmadan feda edebileceğini defalarca kanıtlamıştır. Dolayısıyla bu gün coğrafyamızda yaşananlar sadece bir “İsrail sorunu” değil, aynı zamanda Batı'nın ahlaki düşkünlüğünün ve çirkin yüzününen somut göstergesidir.

Bu büyük felaket karşısında Müslüman coğrafyanın içine düştüğü sessizlik ve dağınıklık ise yaşanan acıyı daha da derinleştirmektedir. Hilafetin ilgasıyla birlikte sadece siyasi birliğimiz değil, tarihsel hafızamız da dağılmış, tüm coğrafyamız işgal ve sömürüye açık hale gelmiştir

Bugün İslam dünyasının karşı karşıya olduğu asıl mesele, yalnızca siyasî ve askerî değil; çok daha derinlerde, kimlik erozyonunun beraberinde getirdiği bir krizdir. Modernleşme süreciyle birlikte Müslüman bireyin anlam haritası yerinden oynamıştır. Bu açıdan Batı saldırganlığına karşı sergilenen tüm başkaldırılar, bu anlamda sadece bir başkaldırı değil; aynı zamanda Batı merkezli modernliğin evrensellik iddiasına karşı yükseltilmiş yerli ve ahlâkî bir ses, bir “medeniyet reddiyesi”dir.

Hiç şüphesiz tarihin bir kırılma anına tanıklık ediyoruz. İnsan hakları, özgürlükler, evrensellik ve demokrasi soslu Batı medeniyeti miadını tamamlamıştır. Buna mukabil Arap milliyetçiliği, İran’ın mezhebi yayılmacılığı, Türkiye’de laik-ulusalcı refleksler gibi ideolojik sapmalar bırakın kurtuluş reçetesi sunmayı, acılarımızı daha da derinleştirmekten başka bir işe yaramamıştır.

Biz, türedi bir medeniyetin çocukları değiliz. Kökleri asırlar öncesine uzanan, adaletle yoğrulmuş kadim bir medeniyetin mirasçılarıyız. Evet, bugün bu ideallerden uzak düşmüş olabiliriz; ama bu, teslimiyeti kabul etmemizi gerektirmez. Bugün bize düşen, bu tarihî ve toplumsal hafızamızı yeniden diriltmek; kendi sözümüzü, kendi idrakimizi, kendi medeniyet yürüyüşümüzü yeniden inşa etmektir.

 

1- 2 / Bakara - 120

YAZIYA YORUM KAT

6 Yorum