
Bizim pencerelerimizden acaba kaç kişi öldürüldü?
Evimiz ikinci kez elimizden alındı ve bölgemize ne zaman dönebileceğimizi bilmiyoruz. Ev gibi hissettiren bir eve sahip olmanın nasıl bir şey olduğunu bilmiyorum ve umarım bir gün buna sahip olurum.
Lubna Ahmad Abu Dahrouj’un Electronic Intifada’da yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.
Ben 2000 yılında, ikinci intifada sırasında doğdum.
En eski anılarımdan biri, İsrail askerlerinin askeri bir köpekle evimize girmesi. Dört yaşındaydım ve köpeğin odaları kokladığını, bir askerin bize bağırdığını ve sonra onlar evde kim bilir ne aramaya devam ederken bizim zorla dışarı çıkarıldığımızı hatırlıyorum.
Korkudan titriyordum.
İşgalin şiddetine dair diğer pek çok hikâye gibi bu hikâye de daha sonra ailem tarafından doğrulandı.
Evimiz, 1972 yılında Gazze'nin merkezinde inşa edilen Netzarim İsrail yerleşiminin yakınında dağınık halde bulunan birkaç evden biriydi. Çoğunlukla sakin olan bu bölge yoğun nüfuslu değildi, ancak İsrail işgal güçleri tarafından yoğun bir şekilde kontrol ediliyordu. Yerleşime ne kadar yakın yaşarsanız, hayatınız o kadar kısıtlanıyordu.
İsrail ordusu orada serbestçe hareket ediyordu ama benim ailem edemiyordu. İsrail güçlerinin haberi olmadan evden çıkamıyor ya da misafir kabul edemiyorduk. Sanki İsrail işgali evimize kimin girip kimin çıktığı da dâhil olmak üzere hayatımızla ilgili her şeyi biliyor gibiydi. Ziyaretçiler potansiyel tehdit olarak görülüyordu. İkinci intifada sırasında geceleri dışarıda yürümek bile tehlikeli olabiliyordu.
İsrail askerlerinin yüksek yerleri tercih ettiğini ve bizim bu tür mekânlara çıkmamamızı istemediklerini genç yaşta anladım. Askerler yüksek alanları gözetleme ve hedefleme için, bizi izlemek ve öldürmek için daha iyi bir görüş noktası olarak kullanıyorlardı.
Bu, daha fazla ayrıntıya ihtiyaç duyduğum bir anı değildi. Sürekli şiddet tehdidi altında yaşadığım ilk gençlik yıllarımda öğrendiğim bir şeydi.
Yıllar sonra ailem evimize iki kat daha eklemeye karar verdiğinde dehşete düştüğümü hatırlıyorum. Evimiz zaten kalabalıktı - ben, beş erkek ve bir kız kardeşim ve ailem - ve ailem bize daha fazla yer vermek istiyordu. O üst katların tadını asla çıkaramayacağımız korkusundan kurtulamıyordum.
Dökme Kurşun Operasyonu
Ağustos 2005'te Netzarim yerleşimi söküldü. O zamanlar yerleşimciler tahliye edilirken işgalin yerleşimdeki tüm binaları nasıl yıktığını hatırlayamayacak kadar küçüktüm.
Yerleşim haritadan silinmiş olsa da korkumun devam ettiğini ve bunun iyi bir nedeni olduğunu biliyorum.
Ailem evimizi ilk olarak 1998 yılında inşa etti, ancak bu ev 2008 yılında İsrail'in Gazze Şeridi'ne açtığı savaş sırasında yandı. İsrail güçleri Netzarim yerleşimini geçici olarak yeniden işgal etti ve itfaiyeciler evimizdeki yangını söndürmek için bölgeye ulaşmaya çalışsa da buna izin verilmedi.
O zamana kadar çoktan tahliye edilmiş ve içten dışa yanmış bir eve geri dönmüştük. Evimizin tüm eşyaları kül olmuştu. Yataklar ve gardıroplar bile erimişti. Evin nasıl yandığını tam olarak bilmiyoruz ama bir top mermisinin isabet ettiğini düşünüyoruz. İsrail'in Aralık 2008'den Ocak 2009'a kadar Gazze'de beyaz fosfor mermileri kullandığı geniş çapta rapor edilmiştir. Bu mermiler o dönemde birçok ölümcül ve yıkıcı yangına neden oldu.
Evimiz yeniden inşa edildi ve İtalyan boyasıyla kırmızı süslemeli ten rengine boyandı. Gazze'de İtalyan boyası en kaliteli boya olarak kabul edilir, bu nedenle ailemin hayallerindeki evi yeniden inşa ederken ve bakımını yaparken özen gösterdikleri açıktı. Giriş kapısının üzerine “Hadha min fadl rubi”, yani “Bu Allah'ın lütfundandır” diye bir yazı yazdırmışlardı.
Büyükannem bizimle yaşadı ve nesiller evimizin kapısından gelip geçti. Etrafımız zeytin ve şeftali ağaçlarıyla çevriliydi. İşgal altındayken eviniz her zaman eviniz gibi hissettirmez. Anneme pahalı şeyler almamasını söylediğimi hatırlıyorum, çünkü evimizin bir başka savaşta ayakta kalamayacağına inanıyordum.
İsrail 2014 yılında Gazze'ye tekrar saldırdığında, evimizi boşaltmak zorunda kaldık. En azından o zamana kadar evin her zaman kalıcı bir sığınak olmadığını ve her an tahliyenin gerekebileceğini anlamıştım.
Evimiz o savaşı atlattı, ancak 2021'de ailem evimize kat eklemeyi planladığında, çocukluğumda İsrail askerlerinin yüksek yer aramasıyla ilgili çıkarımımı hatırladım ve endişelenmem gereken bir şey olduğunu anladım. Evimiz ne kadar yüksekte durursa, o kadar çok hedef haline gelebilirdi.
Son tahliyemiz
2023 yılında İsrail Gazze halkına karşı bir soykırım başlattı.
7 Ekim'de ailem hızla harekete geçti ve evimizi kısa bir süreliğine boşalttı; yanımıza sadece temel ihtiyaçlarımızı ve değerli eşyalarımızı aldık: nüfus cüzdanları, kimlikler, biraz altın, biraz para. Ertesi gün geri döndük, ancak 13 Ekim'de işgal herkesin güneye gitmesini emrettiğinde tekrar tahliye ettik.
Tahliye haritasına baktığımda ve İsrail ordusu tarafından “kırmızı” olarak işaretlenen bölgelerin kapsamını gördüğümde, bu savaşın öncekiler gibi olmayacağını anladım.
Büyükannemin Nuseyrat kampındaki evine gittik ve 29 Ekim'e kadar orada kaldık. 29 Ekim'de, uzun sürmeyeceğini bilerek tekrar evimize döndük. Yaklaşık 50 metre ötedeki komşumuzun evi bombalandı ve biz bunu bir uyarı olarak aldık. Yarım saat kaldıktan sonra hızla tekrar ayrıldık.
Takip eden aylarda ailem umutlu olmaya devam etti. İsrail güçleri işgal etse bile evimizin ayakta kalacağına inanıyorlardı. Ben o kadar iyimser değildim. Tankları, işgali ve yıkımı öngörüyordum.
Mart 2024'e gelindiğinde İsrail, adını eski yerleşim biriminden alan “Netzarim koridorunu” sağlam bir şekilde kurmuştu. İşgal, Gazze'nin içinden, bizim bölgemizden geçen ve Şeridi ikiye bölen bir yol inşa etmişti.
Bu yolu inşa etmek için İsrail evleri ve binaları yıktı, hatta yolu açmak için bir hastanenin bazı bölümlerini buldozerle yıktı.
Sonunda İsrail'in tamponu Gazze boyunca 6 kilometre uzandı ve 4,5 kilometre genişliğinde bir alanı kapladı.
İsrail askerleri bulunduğumuz bölgeyi bir savaş alanına çevirmişti. Bölgemizdeki yıkımın boyutlarını Ekim 2023'te erken bir tarihte görmüştük, ancak olacakların yanında bu hiçbir şeydi.
Keskin nişancı evi
2024 yılı boyunca evimizin durumu hakkında net bir bilgiye sahip değildik - sadece hikâyeler duyduk. Ama bir hikâyeyi tekrar tekrar duyduk:
O yıl boyunca bölgeden geçen arkadaşlarımız ve akrabalarımız evimizden İsrail keskin nişancılarının ateş açtığını bildirdiler. Evimiz işgal askerlerine iki kat daha yüksek bir zemin sağlıyordu - pencerelerimizden kaç canın alındığını düşünmeye dayanamıyordum.
Ocak 2025'te, geçici olduğu kanıtlanan ateşkes sırasında, babam ve kardeşlerim evimize döndüler. Manzarayı tam bir yıkım olarak tarif ettiler. Yollar parçalanmış ve ağaçlar kökünden sökülmüştü. Yıkım o kadar büyüktü ki, bırakın komşularımızın evlerini, bizim evimizi bile tanımakta güçlük çekiyorlardı. Hâlâ görülebilen tek iz kırmızı boyalı kaplamaydı.
Bunu ben seçmedim. Evimin İsrail ordusunun şiddeti sürdürmesi için bir araç haline gelmesini ben istemedim.
Evet, artık evimden nefret ediyorum. Ailemden çalındı ve halkıma karşı kullanıldı.
İsrail, Şubat 2025'te “Netzarim koridorundan” tekrar çekildi ancak Mart ayında bölgeyi tekrar işgal etti.
Evimiz ikinci kez elimizden alındı ve bölgemize ne zaman dönebileceğimizi bilmiyoruz. Ev gibi hissettiren bir eve sahip olmanın nasıl bir şey olduğunu bilmiyorum ve umarım bir gün buna sahip olurum.
*Lubna Ahmad Abu Dahrouj, Gazze'de yaşayan bir yazar.








HABERE YORUM KAT