1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. 'Beyaz Türklerin' Dağdan İnmesi Gerek
Beyaz Türklerin Dağdan İnmesi Gerek

'Beyaz Türklerin' Dağdan İnmesi Gerek

Yıldıray Oğu, ulusalcı sol camianın PKK savunusunu inceliyor.

08 Ağustos 2012 Çarşamba 17:30A+A-

Yıldıray Oğur, Şemdinli'de PKK'nın giriştiği alan savunmasına güzellemer düzen ulusalcı sol camiaya dair kaleme aldığı makalesinde önce 'Beyaz Türklerin' dağdan indirilmesi gerektiğine dikkat çekiyor.

Oğur'un Taraf'ta yayınlanan yazısı:

Beyaz Türkleri Dağdan İndirmek

Yıldıray Oğur

Beritan PKK’nın çektiği ilk uzun metrajlı filmin adı. Kandil’in Spielberg’i diye bilinen ve yine bir film çekimi için Türkiye girdiği sırada çatışmada vurulan Halil Uysal’ın dağda ve gerillalarla çektiği filmde hikâyesi anlatılan Beritan kod adlı Gülnaz Karataş bir PKK komutanı.

Hikâye, 1992 yılında Irak Kürdistan’ında geçiyor. 1992 yılının ekim ayında PKK, bir taraftan sınır ötesine “sandviç” adlı operasyonu yapan TSK, diğer taraftan Barzani ve Talabani’nin ortak güçlerine karşı 40 gün boyunca savaştı. 1. Güney Savaşı (ya da Birakuji yani Kürtçe kardeş savaşı) diye bilinen savaşta bir gerilla örgütü olan PKK, bugün Şemdinli’de de denediği cephe savaşı taktiğiyle alan savunması yaptı. Ağustos 1992’de ilk kez Şırnak’ta denenen ama sivilleri orduyla karşı karşıya getirip, onlarcasının ölümüne neden olan bu taktiğin bilançosu bu kez daha ağır oldu. 1000’in üzerinde militanın öldüğü, yüzlercesinin esir düştüğü savaşın ardından PKK, Barzani ve Talabani’nin tüm şartlarını kabul edip onların izin verdiği alana çekildi. PKK tarihinin bu en ağır kaybı en çok Şam’daki Abdullah Öcalan’ı kızdırdı. Öcalan, aralarında Murat Karayılan, Cemil Bayık, Duran Kalkan’ın da olduğu alandaki komutanları yargıladı, rütbelerini söktü, hapis cezalarına çarptırdı. En ağır cezayı ise gerillaların komutanı kardeş Osman Öcalan idam cezasıyla aldı. (Sonra hepsi affedildi.)

Karayılan’ın yıllar sonra “intiharvari”, “Donkişotça” diye özeleştiri verdiği savaşın en acıklı hikâyesi Beritan’ınkiydi. Yanındaki tüm adamlarını kaybeden Beritan, etrafını kuşatan peşmergeye teslim olmamak için bulunduğu kayalıktan atlayarak intihar etti. (Filmin taa 2005’te çekilmesi de boşuna değil. Yönetmenin ifadesiyle “İhanetçi, işbirlikçi, tasfiyeci çizgiye karşı” çekilen film aslında 2004’te dağın neredeyse komutanlarının tamamını ve militanlarının yarısını alıp siyaset yapmak üzere ovaya inen Osman Öcalan çizgisine karşı bir propaganda filmiydi. )

Peki, Karayılan’ın daha sonra Bir Savaşın Anatomisi kitabında “erken iktidar hastalığına yakalanmıştık” diye anlattığı 90’ların başında PKK’yı böylesine bir Donkişotluğa iten neydi?

Esasen 1989’da demir perde yıkılınca PKK içinde silahı bırakıp, siyasi mücadeleye geçilmesi açık açık konuşulmaya başlanmıştı. Ama PKK bu yolu değil, 1991’den itibaren Newrozlarla birlikte devrimci halk savaşı taktiğiyle savaşı büyütüp şehirlere taşımayı tercih etti, kendisini ordunun karşısında cephe savaşında buldu. (PKK’nın liderlerinden Mehmet Şener’in başını çektiği bir grup siyasallaşma önerileri yüzünden tasfiye edildi, sonra da öldürüldü.)

PKK, ABD’nin Irak’ı Saddam’ı değil, kendilerini tasfiye için işgal ettiğini düşünen narsist bir örgüt. Ortadoğu’da antiemperyalizm bayrağını kendilerinin taşıdığını düşünüyorlar. En kötüsü de bunun yanlış olduğunu onlara söyleyecek dostları da yok.

90’ların başında PKK’nın en yakın dostlarını hatırlayalım: “PKK ordulaşıyor” gibi kapaklarla çıkan, hevallerin şehirlerde binlerce üniversiteli öğrenciyi dağa götürürken propaganda malzemesi olarak kullandıkları 2000’e Doğru dergisini çıkaran Perinçek, “Dünyanın en güzel başı Kürt başıdır, çünkü başkaldırıyor” gibi ajitatif konuşmalar yapan Yalçın Küçük.

20 yıl sonra yaşanan neredeyse bir dejavu hâli. Bu kez Ortadoğu’da soğuk savaş sona eriyor. Silahın gücü, siyasetin gücü karşısında yeniliyor. Ama PKK 20 yıl önce başarısızlığa uğramış taktiklerle savaşıyor hâlâ. En kötüsü de yine bunun yanlış olduğunu onlara söyleyecek dostları yok etrafında.

PKK siyaseten tarihinin en güçlü dönemini yaşıyor. Meclis’te güçlü bir grupları, yüzlerce belediyeleri, kurumsallaşmış sivil toplum ağları var. Bölgedeki alt üst oluş 100 yıldır olmadığı kadar Kürtlerin lehine. Suriye’de tek kurşun atmadan Kürtler, 30 yıldır binlerce insanın ölmesine rağmen Türkiye’deki Kürtlerin alamadığı haklarını alacak. Türkiye Cumhuriyeti’nin başında okullara Kürtçe seçmeli ders koyan, Anayasa’daki vatandaşlık maddesinden Türk kelimesini çıkarmaya hazırlanan, PKK ile masaya oturan, son terörist ölene kadar söylemini terk etmiş bir iktidar var. Peki, PKK ne yapıyor: İlk fırsatta, gücünü ilk topladığı anda, kar kalkar kalkmaz, en iyi bildiği işi yapıyor: Savaşıyor. Hem de bu iktidarı devirmek gibi anlamsız bir amaç uğruna.

Hem de büyük bir özgüvenle. Düzenli bir ordunun karşısında kervan geçmez bir dağ başını kurtarılmış bölge yapmak için cephe savaşı vererek. Başbakan’ın açıklamasına göre Şemdinli’de ölen PKK’lı sayısı 115. Sayı tam nedir bilinmez ama düzenli bir ordu karşısında cephe savaşı yapan bir gerilla örgütünün intihar ettiğini, onlarca Beritan’ı ölüme gönderildiğini söylemek için savaş uzmanı olmaya gerek yok.

Kürtler Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı yüzde 1000 haklıdır. Ama bırakın Türkiye Cumhuriyeti tarihinin Kürt meselesindeki en ilerici hükümetini, başta Kenan Evren bile olsa PKK’nın siyaseten kendisini ifade etme imkânları varken verdiği silahlı mücadele yüzde 1500 haksızdır, yanlıştır, ahlaksızdır, Kürtlerin aleyhinedir.

İşte şu iki cümleyi kurarak ateşe bir su dökmesi beklenenler, birkaç alkış, güzel bir poz uğruna, ateşin üstüne kibirlerini, basiretsizliklerini, bencilliklerini döküyor.

20 yıl sonra tekrarlanan bir dejavu bu. Bugünün Yalçın Küçükleri, Perinçekleri PKK’ya “Bu haysiyet mücadelesidir” diyerek kuzu çevirmelerin döndüğü Kürt şatolarından, halay başlarından gaz veriyor, dünün Kan Uykusu belgeselcileri bir taraftan “Hapse attığın generalleri emekli edeceksin. Şamar oğlanına dönmüş o askerden performans bekleyeceksin” diyerek neden daha fazla öldürmüyoruz diye hesap sorup, hemen ardından da “üç milyon Kürt’ün statü talebine nasıl kulak tıkarsın”larla dağa selamlar gönderiyor.

İstanbul’da keyif çatan, en zarif, en ince satırların yazarları PKK şiddetini anladıkça, “Ama Kürtler savaşmayıp da ne yapsın” diyenlere, “Diren Amed” diye yıllık izinlerinin bir bölümlerinden tweet atanlara barışsever, Kürt dostu dendikçe Kürt Enver Paşalar cephe savaşlarına gencecik Kürt gençlerini gönderecek.

İnsanlık Mars’a adım atarken Kürt dostu beyaz Türkler, Kürtlere bu dünyada sadece elde silah dağlarda hak aramayı yakıştırdıkça, layık gördükçe, Beritanlar uçurumlardan atlayacak.

PKK’dan önce galiba o beyaz Türkleri çıktıkları pembemsi, konforlu, şık kibir dağlardan indirmek gerek...

Taraf

 

HABERE YORUM KAT

4 Yorum