1. YAZARLAR

  2. DURMUŞ KANCI

  3. Basit deyip geçmeyelim
DURMUŞ KANCI

DURMUŞ KANCI

Yazarın Tüm Yazıları >

Basit deyip geçmeyelim

26 Nisan 2021 Pazartesi 02:44A+A-

 

Giriş: Bugün Malezya saatiyle saatler 19:00’u gösteriyordu. Yani iftar vaktine 25 dakika kalmıştı.

Olaydan önce: Eşimin Ramazan vesilesiyle arkadaşlarını eve iftara davet etmesi ve arkadaşımla grup ödevi yapmamız gerektiğinden arkadaşımla sözleştiğimiz üzere evimin yakınında bulunan bir AVM’de saat 15:00 civarı buluşmuştuk. AVM’de dediysek siz, “ramazan ramazan AVM’de nereden çıktı’’ demeden; Malezya’da hem hava şartlarından hem klima ihtiyacı gereği hem de bu tarz bir kültürün yerleşmesinden ve pek de alternatif mekanların bulunmamasından dolayı arkadaşımla orada buluşmuştuk. Zaman bir yandan ilerlerken arkadaşla muhabbet ederek ödev yapıyorduk, taki ikindi vaktini kılıp arkadaşımla ayrılana dek. Ben de eve gitmeyeceğimden, iftarı AVM’e içerisinde bir mekanda yapmak durumundaydım.

Gelişme: Yemek siparişimi verip bir masaya oturduktan sonra iftar vaktine 25 dakika kala, mekana girerken selamlaşıp bir kaç kelam ettikten sonra lehçelerinden Suriyeli olduğunu anladığım 4 çocuklu 40 yaş civarı bir anne-baba yani bir aile gelmişti. Sipariş kuyruğunun uzunluğundan ötürü yemeğin 25 dakika içerisinde hazır olması muhtemel görünmüyordu. Sabırla, bir yandan çocuklarının isteklerine göre yemeklerin siparişlerini veren baba, diğer yandan aile masası hazırlamaya, sandalyeleri koymaya çalışan anne. Çoğunluğunun Malay olduğu bu mekanda; yabancı olarak bir onların bir de benim olmam dikkatlerimi doğal olarak onların üzerine çekmişti. Sabırla küçük çocuklarını dikkatle gözeten bir yandan da onların oyun oynamalarına engel olmayan anne.. Şaşırmıştım. Zira zihnimde ailemden ve toplumda yaşananlardan gözlemlediklerimden oluşan bazı algılar vardı. Bir mekan, etrafta insanlar sırada ve çocuklar rahatça oynuyordu. Benim için oldukça ilginçti. Üstelik toplumumuzda yani Türkiye’de bu tarz bir durumda olacaklar bellidir: “Bu kadın bu çocuklara ne zaman dur diyecek, iftar gelmiş kardeşim ne haylazlığı bu ne başı boşluk bu Araplar, bu suriyeliler zaten çocuk doğurup salıyor, onlarada bakmıyorlar..’’ ifadelerin dillendirildiği, zihinlerde buna benzer cümlelerin al-ver yapıldığı bir zemin ve gerçeklik. Diğer yandan, Türkiye toplumu ve kültüründe yetişen bir annenin bu olası gelecek sitemlere binaen çocuklara karşı mühadeleci ve azarlamacı tavırları.. Karşımda Suriyeli muhacir bir aile ve Malay toplumu vardı. Malayların tepkileri ne olacak pek kestiremediğim bir durumla karşı karşıyaydım. Buraya geldiğim süreçten bu yana Malay toplumunu gözlediğim kadarıyla kendi içimden sessizce, “Malaylar çocuk yetiştirmede sakin ve sabırlı bir tutuma sahip onlarında çok çocukları var’’ diyerek Türkiye benzeri bir senaryo beklentisinden çabucak uzaklaşmıştım. Bu kısa iç konuşmadan sonra asıl beni etkileyen duruma gelirsem; baba siparişleri vermiş, anne masayı hazırlamış, muhacir babanın, “sen bekle ben hemen geliyorum’’ diyerek siparişlerin takibini 10 yaşlarındaki erkek çocukların ablasına verdikten sonra, 10 metre karşıdaki açık stantta satılan meyve reyonuna gitmesi dikkatimi çekmişti. Siparişleri gelmemiş, ezan neredeyse okunmak üzereyken; baba bir pakette çilek, bir pakette üzüm ve bir de büyük pakette hurma almıştı. Diğer malzemeler dikkatimi çekmezken nedense büyük hurma paketi dikkatimi çekmişti. O arada ezan okunmuş, ben orucumu açmaya yeltenirken sipariş bekleyen baba ve çocukları, Gülten Akın’ın: “Ah, kimselerin vakti yok Durup ince şeyleri anlamaya” şiirine denk düşen bir örneklikle sırayla; ayakta sipariş bekleyenden masalarda iftarını açanlara kadar -dua ederek- hurmaları ikram etmeye başlamıştı. Sıra bana geldiğinde baba hurmaları bana verirken onunla dualaştıktan sonra kendi iç alemimde dile getirilemeyecek kadar duygu yoğunluğuna kapılmıştım. Gençtim. Tektim. Aklıma bu hayrı yapacak düşünce gelmemişti. Babaya gıpta etmekten ve onun bu davranışına tefekkür etmekten başka bir şey kalmamıştı. Malezya’da Suriyeli muhacir bir aile, çoğunluğu Malay olan ve bir AVM içerisinde siparişleri gelmeden çocukları aç beklerken, bu davranışıyla tebliğini yapmıştı. Tebliğin (nasıl)lığına dair okuduğum kitaplar, hadisler, dinlediğim sohbetler beni bu Suriyeli vakur bir ailenin yaptığından daha fazla etkilememişti. “(...) Bunda aklını kullanan bir topluluk için önemli ibretler vardır.” (Nahl Suresi 16:12) Türkiye’de ailelerin özellikle halka açık mekanlarda -gözlemlediğim kadarıyla- toplumun kanıksanmış kültüründen gelen olumsuz yönler ve yargılamalardan ötürü çocuklarına karşı yaptıkları davranış biçimleri ortadayken.. Diğer yandan, çocukların bu çocukluğunu anlayan, normal gören ve onları baskılamayan başka bir toplum örneği..

Sonuç: Malezya’ya ülkesinden zor şartlarla gelen Suriyeli muhacir bir ailenin, kimilerine göre ‘ne var bunda’ diyebileceği bu tebliğin/davranışın, dilim döndükçe, bende bıraktıkları.. Öte yandan, kendi coğrafyam kendi toplumum tarafından -hemen hemen hergün gördüğümüz-  özellikle Suriyeli muhacirlere, diğer muhacirlere hatta kendi toplumuna yapılan ırkçı reflekslerin, söylemlerin ve insanlığa sığmayacak bayağılıkların var oluşu.. Zira ırkçılık bir hastalıktır. Hastalığın tedavisi bellidir!

YAZIYA YORUM KAT

10 Yorum