1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Bangladeş’te devrim sonrası bastırılamayan öfke
Bangladeş’te devrim sonrası bastırılamayan öfke

Bangladeş’te devrim sonrası bastırılamayan öfke

Araştırmacı Aydın Güven, Bangladeş’te devrim sonrası dönemde derinleşen siyasal kriz, sokak öfkesi ve Hindistan faktörünün ülkeyi nasıl bir istikrarsızlık döngüsüne sürüklediğini değerlendirdi.

24 Aralık 2025 Çarşamba 15:32A+A-

Bangladeş’te Neler Oluyor? Devrim Sonrası Bastırılamayan Öfke

Aydın Güven / Fokus+


 

Son günlerde Bangladeş, ülke geneline yayılan şiddetli protestolar, siyasi suikastlar, kundaklanan medya binaları ve diplomatik misyonlara yönelik saldırılarla yeniden dünya gündemine oturmuş durumda. Uluslararası basın, Bangladeş’i bir kez daha “istikrarsızlık eşiğindeki ülke” olarak tartışırken, sokaktaki öfkenin ardında yatan nedenler aslında çok daha derin ve yapısal.  

Bu son olayların fitilini ateşleyen gelişme, 2024’teki öğrenci devriminin sembol isimlerinden biri olan Şerif Osman Hadi’nin, uğradığı silahlı saldırı sonrası hayatını kaybetmesi oldu. Hadi, 2024’teki öğrenci öncülüğündeki ayaklanmanın öne çıkan isimlerinden biri olmuş, bu hareketin siyasal bir alternatife dönüşmesi gerektiğini savunarak siyasete gireceğini açıkça ilan etmiş ve seçim çalışmalarına başlamıştı. Hadi’nin öldürülmesine yönelik protestolar sürerken, Ulusal Vatandaş Partisi’nin (NCP) işçi örgütlenmesinde öne çıkan isimlerinden Muhammad Motaleb Sikdar da Khulna bölgesinde başından vurularak hedef alındı. Osman Hadi’ye yönelik saldırının yarattığı öfke henüz dinmemişken, 2024 Temmuz Devrimi’nin önde gelen bir başka figürünün daha suikasta uğraması, ülkede hükümet ile sokak arasındaki gerilimi daha da tırmandıracak gibi duruyor. 

Aktivist Şerif Osman Hadi

Bu nedenle Hadi’nin ölümü, Bangladeş’te bir suikasttan çok, devrim sonrası dönemin tıkandığına dair algının ve devrik lider Şeyh Hasina’nın iade edilmemesine yönelik öfkenin somutlaştığı bir kırılma anına dönüştü. Zira protestolar Hadi suikastı ile başlamadı. Hadi’nin öldürülmesi, zaten süregelen protesto dalgasını hızlandırarak, farklı talepleri ortak bir siyasal tepki zemininde bir araya getiren bir katalizör işlevi gördü. 

Bugüne nasıl gelindi? 2024 Devrimi ve kırılan siyasal zemin 

Bugünkü krizi anlamak için, geçtiğimiz yıl temmuz ayında yaklaşık on beş yıldır ülkeyi yöneten otoriter Şeyh Hasina iktidarının devrilmesine yol açan toplumsal ayaklanmaya ve bu ayaklanmanın ardından ortaya çıkan siyasal ve toplumsal tabloya dönmek gerekiyor.  

Temmuz 2024’te, üniversite öğrencilerinin kamu kadrolarındaki kota sistemine karşı eşitlik ve liyakat talebiyle başlattığı protestolar, artan genç işsizliği ve ekonomik adaletsizlikle birleşerek kısa sürede rejim karşıtı geniş bir halk hareketine dönüştü. “Temmuz Devrimi” olarak anılan bu süreçte, güvenlik güçlerinin sert müdahaleleri çok sayıda insanın hayatını kaybetmesine yol açtı. Bu dalga, farklı toplumsal kesimleri bir araya getiren ve rejimin meşruiyetini doğrudan sorgulayan bir kitle hareketine evrilerek devrimci bir nitelik kazandı. Sonuçta Şeyh Hasina’nin, Ağustos 2024’te ülkeyi terk ederek Hindistan’a sığınmasıyla 15 yıl boyunca kesintisiz sürdürdüğü iktidarı sona erdi.  

Şeyh Hasina sonrası dönemde Nobel ödüllü Muhammed Yunus liderliğinde kurulan geçici yönetim, düzeni sağlamak adına “Operation Devil Hunt” gibi geniş çaplı güvenlik operasyonlarına girişti. On binlerce kişinin gözaltına alındığı bu süreç, bir yandan eski rejim kalıntılarını temizleme iddiası taşırken, diğer yandan yeni bir baskı mekanizması oluşturduğu eleştirilerine yol açtı. Böylece devrim sonrası umut, yerini yeni güvensizlik ve korkulara bıraktı. 

Bu iç dönüşüm, Bangladeş’in dış ilişkilerini de derinden etkiledi. Özellikle Hindistan ile bağımsızlıktan (1971) beri kurulan tarihsel ortaklık, yerini karşılıklı şüphe ve suçlamalara bıraktı. Şeyh Hasina’nın Hindistan’a sığınması ve Yeni Delhi tarafından iade edilmemesi, bu ülkenin Bangladeş iç siyasetinde ne denli belirleyici bir aktör olduğu algısını güçlendirdi. Bugün yaklaşan 2026 seçimleri, işte bu kırık zemin üzerinde şekilleniyor. Osman Hadi’nin ölümü de bu sürecin en sembolik halkalarından biri haline gelmiş durumda. 

Geçiş döneminde siyasi belirsizlik 

Öte yandan, bu şiddet olayları, Bangladeş’in zaten son derece kırılgan bir siyasal atmosferde olduğu bir döneme denk geldiğini de belirtmek gerekiyor. Ağustos 2024’te Şeyh Hasina’nın ülkeyi terk etmesinin ardından göreve gelen Muhammed Yunus liderliğindeki geçici yönetim, düzeni sağlama ile demokratik geçişi yönetme arasında sıkışmış durumda. Şubat 2026’da yapılması planlanan seçimler yaklaşırken, siyasi boşluk farklı gruplar tarafından doldurulmaya çalışılıyor. Özellikle gençlik hareketleri hem sisteme hem de dış aktörlere yönelen sert bir söylemi giderek daha görünür hale getiriyor. Bu söylemin merkezinde ise giderek artan biçimde Hindistan karşıtlığı yer alıyor. 

Hindistan’a yönelik öfkenin birçok nedeni olmakla birlikte, son olaylar bağlamında öne çıkan başlıca unsurlar arasında Osman Hadi’ye yönelik saldırının Hindistan tarafından gerçekleştirildiği ve faillerin saldırı sonrasında Hindistan’a kaçtığına dair iddialar ile idam cezasına çarptırılan eski başbakan Şeyh Hasina’nın iade edilmemesi meselesi yer alıyor. Özellikle Hadi saldırısının arkasında Hindistan’ın ve halen Hindistan’da bulunan Awami Lig çevrelerinin bulunduğu, faillerinin Hindistan’a kaçtığına ilişkin iddialar, resmi makamlar tarafından doğrulanmamış olsa da kamuoyunda güçlü bir algı üretmiş durumda. Hadi, 2024 devrimi sürecinde ve sonrasında Hindistan karşıtı söylemleriyle öne çıkan bir figür olarak tanınmaktaydı. Bu nedenle ölümü, Bangladeş’te bir bireysel suikasttan ziyade, devrim sonrası dönemde biriken siyasal öfkenin ve Hindistan’a yönelik rahatsızlığın sembolik bir kırılma anı olarak yorumlanıyor. 

Öte yandan 17 Kasım 2025’te eski başbakan Şeyh Hasina hakkında gıyabında idam cezası verilmiş, ancak Hasina’nın Hindistan’da bulunması nedeniyle bu cezanın fiilen uygulanması mümkün olmamıştı. Hindistan’ın Şeyh Hasina’yı halen iade etmemesi, tepkilerin Hindistan’a yönelmesinde etkili oldu. Özellikle son protestolarda Hindistan’a ait diplomatik misyonların ve sembolik mekanların hedef alınması, Bangladeş’teki iç krizin Yeni Delhi–Dakka hattındaki diplomatik gerilimle iç içe geçtiğini de açık biçimde ortaya koydu.  

Hindistan neden Şeyh Hasina’yı iade etmiyor?  

Bangladeş geçici yönetimi, Dakka’daki Uluslararası Suçlar Mahkemesi’nin Hasina’yı, 2024 yazındaki protestolara yönelik sert müdahaleler nedeniyle “insanlığa karşı suçlar”dan suçlu bularak gıyabında idama mahkum etmesinin ardından, Hindistan’a resmi bir nota vererek iade talebinde bulundu. Dakka, Şeyh Hasina’nın başbakanlığı döneminde 2013’te iki ülke arasında imzalanan iade anlaşması gereği, Hindistan’ın bu talebi yerine getirmekle yükümlü olduğunu savunuyor ve meseleyi hukuki bir zorunluluk olarak çerçeveliyor. 

Eski Bangladeş Başbakanı Şeyh Hasina Vecid

Ancak Yeni Delhi cephesinde tablo çok daha karmaşık. Hindistan, bugüne kadar Hasina’yı iade etmeye yönelik net bir adım atmadığı gibi, süreci “inceleme aşamasında” tuttuğunu belirterek zaman kazanmaya çalışıyor. Dışişleri Bakanlığı’nın son notaya ilişkin açık bir teyit vermemesi, meselenin yalnızca hukuki değil, aynı zamanda derin bir siyasi hassasiyet taşıdığını gösteriyor.  

Bu çekincelerin arkasında güçlü bir tarihsel ve duygusal bağ da yatıyor. Hindistan, 1971’de Bangladeş’in Pakistan’dan ayrılarak bağımsızlığını kazanmasında belirleyici bir rol oynadı. Bu sürecin lideri olan Şeyh Müciburrahman ise Hasina’nın babasıydı. Müciburrahman’ın 1975’teki suikastının ardından Şeyh Hasina ve ailesine Hindistan’da sığınma sağlanması, Hasina’nın daha sonra iktidara geldiğinde Hindistan’la yakın ilişkilere dayalı bir politika izlemesinde bu geçmişin de etkisinin olduğu söylenebilir. 

Bunun ötesinde, Şeyh Hasina döneminde kurulan stratejik iş birliği de Yeni Delhi açısından son derece önemliydi. Şeyh Hasina yönetimi, Bangladeş topraklarından Hindistan’a yönelik faaliyet gösterdiği iddia edilen gruplara karşı sert önlemler almış, bu tavır Hindistan’ın güvenlik kaygılarıyla birebir örtüşmüştü. Ayrıca Şeyh Hasina, Pakistan’a karşı Hindistan ile aynı safta konumlanmayı tercih etmiş; bu çizgi Bangladeş iç siyasetinde özellikle İslamcı partiler ve muhafazakar çevreler tarafından “Hindistan yanlısı” olmakla eleştirilmişti. Bu eleştiriler, Şeyh Hasina’nın meşruiyet tartışmalarını derinleştirirken, bugün Hindistan’a yönelen toplumsal öfkenin de arka planını oluşturan önemli unsurlardan biri haline geldi. 

Son olarak, bu noktada doğal olarak dile getirilen bir soru da Şeyh Hasina’nın Hindistan açısından bir pazarlık unsuru olup olmadığı. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki Bangladeş gibi siyasal olarak kırılgan toplumlarda, geçmiş iktidar figürlerinin gücü azımsanmayacak ölçüde etkili olabilmektedir. Bu tür isimler, fiili güçlerinden ziyade temsil ettikleri siyasal miras üzerinden anlam kazanmaktadır.  

Ancak Awami Lig kalıntılarına karşı devrimden bu yana yapılan operasyonlar ve son olaylar bağlamında değerlendirildiğinde, Yeni Delhi’nin elinde Dakka üzerinde baskı kurabilecek güçlü bir koz varmış gibi görünse de pratikte Şeyh Hasina’nın bu anlamda ciddi bir stratejik değeri olduğu söylenemez. Zira Şeyh Hasina’nın iadesi, Hindistan’a yeni bir kazanım sağlamaktan ziyade, onu hem Bangladeş iç siyasetinin sert çatışmalarına hem de uluslararası kamuoyunda insan hakları tartışmalarına daha fazla çekecek bir risk alanı yaratıyor. Bu nedenle Yeni Delhi açısından Hasina, kullanılabilir bir pazarlık kartından çok, dikkatle yönetilmesi gereken ve mümkün olduğunca zamana yayılarak etkisizleştirilmeye çalışılan bir yük niteliği taşıyor. Dolayısıyla Yeni Delhi, geçici hükümetle ilişkilerin sorunlu olması ve seçimlerden sonra iş başına gelecek yönetimin Hindistan’la nasıl bir ilişki kuracağının belirsizliği nedeniyle Şubat 2026 seçimlerini beklemeyi tercih ediyor. 

Bangladeş’in önündeki yol: Kırılgan yapı, istikrarsızlık ve seçimler  

Bangladeş bugün birden fazla kriz hattının kesişim noktasında duruyor: Yaklaşan seçimler, Şeyh Hasina’nin iade ve idam meselesi, Hindistan ile gerilen ilişkiler ve devrim gençliğinin talepleri. Geçici yönetimin önündeki en büyük sınav, güvenliği sağlarken demokratik süreci boğmamak olacak. Aksi halde sokaktaki öfke daha da radikalleşebilir. 

Hindistan cephesinde temkinli bekleyiş ve karışlıklı suçlamalar bir sure daha devam edecek gibi duruyor. Yeni Delhi, geçici yönetimle sınırlı ve riskli bir muhataplık kurmak yerine, seçimler sonrasında iş başına gelecek yeni hükümeti beklemeyi tercih ediyor. Zira Yeni Delhi de Bangladeş gibi bir ülke ile bağlarını tamamen koparmak istemiyor. 

Bangladeş’in önündeki asıl belirsizlik ülke içindeki siyasal güç mücadelesinden kaynaklanıyor. Devrim sonrası dönemde ordu, bürokrasi, eski Awami Lig ağları ve farklı muhalif bloklar arasında örtük bir iktidar çekişmesi yaşanırken, siyasal alan henüz kalıcı biçimde yeniden tanımlanabilmiş değil.  

Bu belirsizlik ortamında İslamcı partiler ve cemaatler de hem Hasina karşıtlığı hem de Hindistan’a yönelik söylemler üzerinden toplumsal tabanlarını genişletmeye çalışıyor. Özellikle uzun yıllar siyasetin dışına itilen ve 2013 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından laikliğe aykırı olduğu gerekçesiyle Seçim Komisyonu’ndaki kaydı iptal edilen Cemaat-i İslami, Hasina sonrası dönemi siyasal alana geri dönüş için tarihsel bir fırsat olarak görüyor. Bir diğer kritik gelişme, Bangladeş Milliyetçi Partisi (BNP) lideri Tarique Rahman’ın yaklaşık yirmi yıllık sürgünün ardından Bangladeş’e dönerek seçimlere katılacağını açıklaması oldu. Rahman’ın dönüşü BNP’yi yarışın güçlü aktörlerinden biri haline getirirken, yaklaşan seçimleri Bangladeş tarihinin en kritik siyasal dönemeçlerinden biri olarak öne çıkarıyor. 

Son olarak, Bangladeş’teki durum, Hindistan kadar Çin, Pakistan ve Batılı aktörler açısından da yakından izlenen bir gelişme. Zira uzayan belirsizlik, yalnızca diplomatik ilişkileri değil, bölgesel ekonomik kırılganlıkları ve toplumsal kutuplaşmayı da derinleştirme riski taşıyor. Bu nedenle önümüzdeki süreç, geçici yönetimin seçim takvimine sadık kalıp kalamayacağından çok, devrim sonrası ortaya çıkan siyasal taleplerin kurumsal siyasete ne ölçüde ve hangi araçlarla taşınabileceği sorusuna bağlı olacak. Aksi halde Bangladeş, seçimlerin yapılmasına rağmen krizden çıkamayan, sandık ile sokak arasındaki gerilimi yönetemeyen ve bölgesel istikrarsızlığın yeni odaklarından biri haline gelen bir ülkeye dönüşme riskiyle karşı karşıya kalabilir. 

 

 

HABERE YORUM KAT