1. YAZARLAR

  2. Ferhat Kentel

  3. ‘Allallalla!’ Allah Allah
Ferhat Kentel

Ferhat Kentel

Yazarın Tüm Yazıları >

‘Allallalla!’ Allah Allah

30 Ocak 2010 Cumartesi 12:59A+A-

General Başbuğ’un geçenlerde yumruğunu vura vura yaptığı konuşmadaki “Hücuma giden askerlere Allah Allah dedirten ordu” sözleri benim de kafama takıldı.

Meşhur şiddet yılları... diyerek bir romanın birinci cümlesi gibi edebî bir giriş yapayım derken, “hangileri” şeklinde gayet anlamlı bir soru gelebileceği için hemen belirteyim: 70’lerin ikinci yarısı... Yani 80 darbecilerinin bizzat kendilerinin “balyozlayıp” sonra da “bitirdiklerini” iddia ettikleri şiddet dönemi...

Başta siyasallaşmış ve kutuplaşmış gençlik olmak üzere, bütün memleket, hep beraber “şiddetli bir oyun” oynuyoruz. Memleketin kara çocuklarının bir kısmı yaşadığı zamana olan isyanını, kinini “gominist” tehlikeye karşı düzenin, kapitalizmin, son Türk devletinin bekçiliğine soyunarak yapıyor; acımasızca öldürüyor. Aynı kara çocukların bir başka kısmı da devrim istiyor; bunun için ve de faşist saldırılara karşı savunmak için “devrimci şiddete” inanıyor. Sonuç: 5000’den fazla “şehit”...

Ayrıca, sol “fraksiyonlar” arasındaki savaşlar... “Memleket tahlilleri” ve dolayısıyla sosyalizm ya da devrim için izlenecek stratejiler arasındaki farklılıklar... Murat Belge’nin tabiriyle, Çin, Sovyetler, Arnavutluk, Küba gibi dünyanın birbiriyle neredeyse alakası olmayan bütün devrim stratejilerini aynı anda yaşayan, parçalanmışlık ve nefret ilişkisi içinde, ideolojik olarak en yakınındaki gruplarla bile çatışabilen sol gruplar...

Benim de içinde olduğum bir grup bir gün, bize çok yakın bir başka grubun silahlı saldırısına uğradı. Tabii biz de “delikanlıydık” ve hiçbirimizde ateşli silah olmamasına rağmen, taş ve sopa gibi eski çağların silahlarıyla karşı koyduk. “Haydi arkadaşlar!” ya da “Devrim adına!” gibi hafif ya da komik kaçacak bağrışlarla değil; o gün “ateist” olduğunu çok iyi bilen ya da en fazla belki bir yerlerinde bastırılmış bir dinî inancı olan bizler, liderlerimizin başlattığı “Allah Allah!” nidalarıyla o silahlı grubu oradan kovaladık.

O gün “Allah Allah!” diyerek yapılan hücumda ben bir yabancılaşma hissetmiştim, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diyerek... Ben bağıramamıştım ama bağıranlar sayesinde kulaklarımda iyi bir hareket temposu oluştuğunu düşünmüştüm. İnsanın aldığı yaralara rağmen, karşı hücuma geçmesini sağlayan etkili bir “saldırı efekti” idi.

Aslına bakarsanız, “Allah Allah Allah bu nasıl sevmek”teki gibi net bir “Allah” nidası da çıkmıyordu bu efektten. Daha ziyade “Allallalla...” diye uzayan ve daha çok bir ağızdan çıkıp, başka bir ağızda tamamlanan bir “bulut ses” kıvamındaydı.

Biraz Roma donanma kanyonlarındaki forsaların kürek çekme tempolarını hızlandırmak için çalan davullar gibi, ya da İskoçların (bir başka “asker millet”) hem kendilerine moral ve güç vermek hem de düşmana korku salmak için sürekli müzik yapan gayda taburları ya da Osmanlı’nın Mehter takımı gibi...

Artık tabii uzun zamandır, böylesine “ağırlık” taşımak pek rasyonel değil. Bu yüzden “Allallalla” insanın elinde müzik aleti olmadığı zaman insan sesiyle yapılabilecek uygun bir efekt olarak düşünülebilir. Yani her ne kadar bir inanca gönderme yapıyor gibi görünse de daha ziyade gayet rasyonel bir seçim niteliği taşıyor. Bir insanın Allah adını zikretmesiyle alakası olmayan, ama topluca söylenip, tüm kitlenin kendi arasında bir iletişim aracı, ortak bir dil, savaş dili yaratmaya yarayan bir müzikalite gibi sanki...

Şimdiki zamanlarda askerleri düşmana karşı bu efekti kullanarak hücum ettirmek ise iyiden iyiye anlamsız görünüyor. Çünkü mesela, hava saldırısında, her uçakta birer tane olmak üzere, pilotların “Allallalla!” diye bağırdıklarını hayal etmek pek olmaz herhalde.

Yani sonuç itibariyle, bir ses ve bir efekt yani iletişimsel bir savaş aracı olarak “Allallalla” ile inananların zikrettikleri “Allah”ı birbirine karıştırmamakta hayli fayda var.

Ama bir yandan da generalleri de anlamak lazım: “Allallalla” savaş efekti, ritüelleriyle, seremonileriyle yeni bir dinsellik inşa eden “laik-çağdaş” ordunun belki de yerine başka bir şey koyamadığı tek şey...

TARAF

YAZIYA YORUM KAT