1. HABERLER

  2. ETKİNLİK

  3. “İnancımız Hayatımızı Ne Ölçüde Belirliyor”
“İnancımız Hayatımızı Ne Ölçüde Belirliyor”

“İnancımız Hayatımızı Ne Ölçüde Belirliyor”

İHH Erbaa Temsilciliğinde “İnancımız Hayatımızı Ne Ölçüde Belirliyor” başlıklı semineri Hülya Şekerci sundu.

30 Ocak 2016 Cumartesi 20:57A+A-

Temsilcilik Salonunda, Sosyolog Yazar Hülya Şekerci tarafından verilen seminerde şu hususlara vurgu yapıldı.

Öncelikle İnancımız İtikatımızı ne kadar belirleyici kılıyor sorusuyla söze başlayan Hülya Şekerci, bu soruyu zaman zaman kendimize sorarak güncelleme yapmamız gerektiğini, bir kişinin sözünün etkili olabilmesi için inandığı, dayandığı ideolojinin görünür olması zorunluluğuna dikkat çekerek sözlerine şu şekilde devam etti;

"İnancın Hayata hakim kılınması" cemaatlerde hep Önemli olagelmiştir. Çünkü inanç ne kadar görünürse o kadar yükseltir etki gücü. Verdiği tavsiyeleri kendisi uygulamayan doktoru hangi hasta ciddiye alabilir ki? İnsan somut elle tutulan bir şeyler görmek ister ve sıkıntıda buradan kaynaklanır.

Rabbimizin ayetlerine kulak verelim : "Ey iman edenler yapmayacağınız şeyi niye söylüyorsunuz ? (Saf/2) "Halbuki kitabı okuyorsunuz insanlara iyiliği emredip bizzat kendinizi unutuyor musunuz? Akıl etmiyor musunuz?  (Bakara/ 44,  “Dediler ki; Ey Şuayip! Babalarımızın taptıklarını (putları), yahut mallarımız hususunda dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa sen yumuşak huylu ve çok akıllısın' (Hud/87)

İman ve amel bir bütün. Ancak ben iman ve amel kavramlarının ayrılığından söz etmek istiyorum. Kuranı Kerim'de iman etmek eyleminden sonra Salih amel kavramı gelmiştir bu kavramların ayrılığı söz konusu. Evet ideal olan ikisini iç içe geçirebilmektir ancak hayatımızdaki karşılığı siyah beyaz olmuyor, gri alanları da görebiliyoruz. Gerçekten iman eden kimse amelini işlemiyor veyahut amelini yapıyor ancak sağlam bir imana sahip olamayabiliyor.

Ancak sahih bir bilgi amele yansıyabilir.  Pratik hayatı anlamaya, tatbik etmeye yetmeyen Kur'an anlayışı eksiktir. Örneğin Tebbet suresinde 'kurusun o Leheb'in elleri' derken günümüz diktatörlerinin, zalim ve despot yönetimleri anlamıyor/anlatamıyor, anmıyorsak bu pratiğe yansımayan zaaflı bir bilgidir.

Müslümanların dünyevileşme sıkıntısından bahsedecek olursak bu konuda özeleştiri yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Zaaflarımızdan biri dünyevileşmedir. Dünyevileşme hedefi dünya olan, ufkunda ahiret görünmeyen bir yaşam biçimidir. Allah'ın bize verdiği nimetleri ondan bağımsız düşünmektir.

Eğer böyle olur, kişi kendindeki nimetlerin Allah'la olan bağını  koparırsa liberalleşir. Hz. İbrahim'in sözleri bu konuda bizi kendimize getirmeli beni yaratan ve bana Hidayet veren O'dur bana yediren ve içiren odur hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur beni öldürecek sonra diriltecek olan da odur Din (ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da O' dur. Rabbim bana hüküm (ve hikmet) bağışla ve beni Salih olanlara kat.' (Şuara/78-83)

Konformist yaşam anlayışı elimizdeki nimetlerin kıymetini anlamayı güçleştiriyor. Daha önceki süreçlerde bir grup olarak bir arada dahi bulunamazken, şimdiki şartlar tevhidi düşüncenin nüfuz edebileceği zemini karşılamasına rağmen bizler bunu hak ettiği derecede değerlendiremiyoruz. Sahip olduğumuz nimetlere bulacak mazeretimiz olmamalı ve çalışmalarımıza hız kazandırmalıyız. Çünkü Rabbimizin de dediği gibi bize verilen nimetlerden hesaba çekileceğiz (Tekasür/8).

'Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat O’na sizin takvanız ulaşır. (Hacc, 37)' Yaşam içindeki bu dünyevilik rutinini aşmak için Allah'ın işaret ettiği bu adanmışlığı, bu takva giysisini kuşanmak gerekiyor. Müslüman değiştirmek üzere bir misyon üstlenmemişse, o kişi dönüşmeye mahkumdur. Çünkü hayat bir oluştur, bu oluşun içinde ya değiştireceğiz ya da değişeceğiz."

HABERE YORUM KAT