1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Atatürk ve Cellâdına Âşık Olan Muhafazakârlar
Atatürk ve Cellâdına Âşık Olan Muhafazakârlar

Atatürk ve Cellâdına Âşık Olan Muhafazakârlar

“Yıllarca dili, dini, gündelik yaşam pratikleri aşağılanmış muhafazakârların yazarları, Atatürk hakkında ‘kadri bilinmemiş peygamber’ tanımları yapıyor.”

13 Kasım 2012 Salı 18:59A+A-

HAKSÖZ-HABER

“Türkiye’de Kemalizm bitti” deniliyor ancak hayatın her anında ve ünitesinde Kemalizm’in değerleri ve yansımaları karşımıza çıkmaya devam ediyor. Öyle ki görece düşünsel özgürlük ortamına rağmen kendini dindar-muhafazakâr ya da sol-liberal ve demokrat görenler de dahi “Atatürk yanlış anlaşılıyor; aslında o söylendiği gibi olumsuz bir kişilik değildi!” mealinde sözler serdetmeye devam ediyor. Cellâdına âşık olma sendromu yalnıza kimi Dersimlilerle sınırlı kalmıyor.

Melih Altınok, Taraf’ta yayınlanan bugünkü yazısında tam da bu konuya temas ediyor ve Mustafa Kemal Atatürk’ün rejimi tarafından dili, dini, gündelik yaşam pratikleri aşağılanmış muhafazakârların kanaat önderleri ve yazarlarının, onun hakkında “kadri bilinmemiş peygamber” tanımları yapmalarındaki tenakuz ve sefalete dikkat çekiyor. Liberallerden de sadır olan Atatürk’ün aslında iyi olduğu, çevresinin kötü olduğu şeklindeki yorumlara da atıfta bulunan Altınok, “O asıl bizimdir!”, “Asıl biz onun izindeyiz!” nutuklarının nasıl bir “delilikte” yaşadığımızın göstergesi olduğunu belirtiyor:

V for Kemal

Melih Altınok / Taraf

Anayasanızda adı geçiyor.

Metinde, adıyla anılan ilkelerinin yer aldığı maddelerin değiştirilmesi teklif dahi edilemiyor.

Bu nedenle parlamentonun çıkartacağı hiçbir kanunun onun temel doktrinlerine aykırı olmaması gerekiyor.

Yani dününüz değil, bugününüz de onun “kontrolünde”.

Daha da acayibi, doğacak çocuklarınızın bile hayata hangi pencereden bakacakları onun yaşadığı on yıllar öncesinden belirlenmiş; değiştirilemiyor.

Elbette “onun olan” ordunun en temel görevi de, dışta ve tabii ki içte, onun ideolojisine yapılacak saldırıları bertaraf etmek. Bu hakkını da defalarca halkını ve siyasileri esir alarak kullanmış. Hâlâ da bu konuda istidatlı.

Ülkenin siyasi partilerinin, derneklerinin, odalarının ve hatta öğrenci kulüplerinin bile onun ilkelerine uygun örgütlenmesi şart. Kurumsal olarak, ölüm-doğum günleri etkinliklerde yer almamaları dahi “soruşturma” konusu.

Çocuklarınız okula her sabah ona bağlıklarını sundukları and’la başlıyor. Ardından büstünün önünden geçip, onun adına ayrılmış köşenin yanı başındaki sınıfa giriyor. Duvarda, “gençliğe öğüdünün” yanı başına asılmış resmi var. Ders de muhtemelen onun hayatı. Değilse de ziyanı yok; “moderin” matematik bile onun armağanı, lütfu olduğu için mutlaka anılacak. Boş derste açılan her kitabın kapağında da resmi, hayatı mevcut.

Eşek kadar adam olup gittiğiniz üniversitede de peşinizde o. YÖK derslerindeki “O, memleketi kurtarırken neye güvenmiştir” sorusuna “Elbette milletin azmi ve kararlığına” cevabını verdikten sonra bahçede “eyleminizineyin” yapmanızın da “bir yere” kadar sakıncası yok. O bir yerin sınırı da elbette onunla başlıyor.

Üzerinde resmi olan paralardan sizde yoksa askere de gideceksiniz tabii. Aylar boyu sabah akşam “en iyi”nin sonuna onun adını ekleyeceğiniz tekerlemeleri çiğneyeceksiniz. Azıcık çıkıntılığınız varsa, mesela Tanrı’ya “Allah” demek ya da anadilinizin onun tek dili olmaması gibi, törpülenecek.

Adım başı heykellerinin olduğu kentlerin yaşamına dönüp evlenmeye karar verirseniz, nikâh memurundan “çocuklarınızı onun ilkelerine göre yetiştirme” nasihati alacaksanız daha.

Anne olacaksınız, çocuğunuz yaşam koşulları bile onun ilkeleriyle ilişkinize göre şekillenecek. Zira giyim kuşamınız ilkelerine uygun değilse, ne avukatlık, ne öğretmenlik yapabileceksiniz. İstanbul dukalığı zaten sizden pek hoşlanmadığı için özel sektörde de şansınız sınırlı.

Ülkenin sol muhalefeti bile onun mirasından kurtulabilmiş değil. Yakın tarihleri bizzat “devrimci” önderlerinin ona antiemperyalist, çağdaş, ilerici vs. payeleriyle methiyeler düzdüğü metinlerle dolu.

Rejimine kastetmekle eleştirilen iktidar partisinin kurmayları, sözkonusu çıkışları “itham” diye savuşturuyor. “Asıl biz onun izindeyiz” nutukları dillerinden düşmüyor.

Onun rejimi tarafından yıllarca dili, dini, gündelik yaşam pratikleri aşağılanmış muhafazakârların kanaat önderleri, yazarları, onun hakkında “kadri bilinmemiş peygamber” tanımları yapıyor

Liberalleri bile, onun iyi olduğunu, çevresinin kötü olduğunu yazıyor köşelerinde. “O asıl bizimdir” diye çıkışıyorlar.

Onun hakkındaki en naif eleştiriler, resmî tarihi dışında alternatif okumalar cesaret isteyen marjinallikler. Kendisiyle “kişisel” bir sorununuz (ne sorununuz olacaksa artık) olmadığı şerhini düşmeden konuşmanız hâlinde başınıza ciddi işler açabilirisiniz.

Orwell’ın 1984’ünden bir alıntı değil elbette bu. Yıllardır hep beraber bu “delilikte” yaşıyoruz.

Ama yukarıdaki resimde gördüğünüz üzere kimilerimiz, bu düzenin değişmeye başladığı gerekçesiyle kaygılı, “V for Vendetta”yı hatırlatıyorlar.

Biliyorum, bir cümle ile saf bir anarşizm güzellemesi olan bu filmin V’si Türkiye’de vücut bulsa, yegâne hedefinin onun sistemi olacağını söylemeye gerek yok.

Ama işsizlikten Uludure’ye, eldivenden merdivene bugüne değin yakındığımız ne varsa kökeninde onun sistemi olduğu hâlde, çözümü onun yoluna dönmekte gören kolektif delilik pek arif değil.

Türk Dil Kurumu’nun 10 Kasım dolaysıyla “onlar” için piyasaya ilave arz yaptığı kelimelerle bitirelim o hâlde, belki işe yarar.

Şaka gibisiniz. Yazık. Ve de anlayana...

 

HABERE YORUM KAT

4 Yorum