1. YAZARLAR

  2. Bejan Matur

  3. Zana'nın yemini
Bejan Matur

Bejan Matur

Yazarın Tüm Yazıları >

Zana'nın yemini

05 Ekim 2011 Çarşamba 00:05A+A-

Leyla Zana, Meclis kürsüsünde fazladan birkaç cümle etseydi ne olurdu? Bugün buraya yemin etmek üzere geldim diye başlayıp, Cumhurbaşkanı'nın, Başbakan'ın, 449 vekilin gözlerinin içine bakarak 15 yıl önce yapılanları hatırlatsaydı.

Aynı kürsüden duymaya alışık olmadığımız kelimelerle kardeşliği, eşitlik talebini samimiyetle hissettirseydi. Sahiden barış olan kelimelerle konuşsaydı. 'Bugün bu kürsüye barış adına geldim' deseydi. 'Ölümlerin bir daha yaşanmaması adına.' Bir kadın, bir anne olarak duyduğu sorumluluğu paylaşsaydı.

Ya da şöyle soralım; bütün bunları söyleyebilir miydi? Yüzündeki mahzun ifade ile daha da görünür kıldığı geçen yılların ağırlığını, acısını hissettirseydi. Vicdani bir ağırlık yaratsaydı. Zana bunu yapamaz değil elbet. Buna kudretinin olduğu tecrübe ile kaim. Onu durduranın ne olduğunu tahmin etmek ise zor değil. Yaşadığı yılların tortusu, içinden geldiği siyasetin dar zemini, adına yemin ettiği Türkiye'nin korkuları hâlâ hafızalarda bekletmesi gerçeği göz ardı edilemez... Bütün bunlar ve başka pek çok sebeple yeminini uzatmayan Leyla Zana, yine de bakışlarını bir an okuduğu metinden kaldırıp baktığında aslında aynı şeyi söylemiş gibiydi. Onun gibi bir kadın siyasetçinin hemen her iddiasından vazgeçtiği görüntüsü vermesi aslında başlı başına bir ders hepimize. Kim bilir ne acılar saklı o suskunlukta. Ne yaralar, ne incinmişlikler. Bu gerçekle yüzleşme cesareti olana sunduğu bir umman aslında...

Kolay mı Kürt siyaseti gibi zor bir alanda 20 yıldır var olmaya çalışmak? Düşmemek. Her şeye rağmen dönüp millet adına söz almak. Ama şu da bir gerçek, kabul etmekte zorlananlar olsa da İlahi bir hale ile çevrili biri o. Ve adının etrafındaki hale ne yaparsa yapsın kararmıyor. Yaşadığı dil sürçmesi bile o haleyle donatıldığının kanıtı değil mi? Neden bir başkası değil de, Zana'nın dilinde Türklük, Türkiyelilik oluyor? Bunu düşündüğünü, kasıtlı yaptığını sahiden zannetmiyorum. Ama böyledir zaten. Allah kalplere bakar nihayetinde! Zana yaşadığı bütün zorluk ve çatışmalara rağmen samimiyetini kaybetmeyen bir siyasetçi. Siyasetteki aykırı duruşu da o samimiyetten kaynaklanıyor. BDP'nin içinde tüccar duygularla yuvalanan vekillerin yüzünden akan sahteliğe baktıkça Zana'nın yüzündeki anlamın, derinliğin ne kadar değerli olduğunu fark etmemek mümkün değil. Allah kalbe bakıyor devamla...

O gün Zana, sürçen dili dışında belki yeni bir söz söylemedi. Ama orada bulunmakla bir imkânın habercisi olduğunu görmemizi sağladı. Tıpkı partisi BDP'nin Türkiye demokrasisi için bir imkân olduğunu görmemiz gibi.

BDP'liler, kabul edin etmeyin Meclis'e gelmekle büyük bir manevra alanı yarattılar. Ve bu alan sadece kendileri ile sınırlı değil. Türkiye'de siyaseti önemseyenlerin üzerinde durabileceği, nefes alabileceği zeminin yapı taşlarından biri olduğunu kanıtladı BDP. BDP'siz bir Meclis eksik bir demokrasi inşası demek. Tam yeni anayasa hazırlığı içindeyken 'Aman efendim gelmezlerse gelmesinler, biz işimize bakalım. Anayasayı onlarsız da yaparız' demek nereden baksanız aymazlık. Toplumun en ağır sorununun muhatabını 'bypass' edip nasıl bir demokrasi hayali kuruyorsunuz? Adına demokrasi diyeceğiniz o eksik projede kimi yaşatmayı düşünüyorsunuz? Yaşatabileceğinizi sanıyor musunuz?

Ama işte bir su bulanmadan durulmuyor. Toplum olarak yaşadığımız acıların, içine itildiğimiz krizin bir yerde durması için önümüzde şu an büyük bir fırsat var. O fırsat BDP'nin Meclis'te yapacaklarıdır. Bugüne kadar PKK'nın gölgesinde giderek gücünü kaybeden ve bir gölgeye dönüşen BDP, özellikle yeni anayasa yapımı sürecinde aktif rol alarak hiç sahip olmadığı bir gücü kazanmaya aday. Üstelik bu imkân hiç de PKK'nın korktuğu gibi, kendi aleyhine işleyecek bir durum değil. PKK da iyiden iyiye sarpa saran, kendisi için de bir çıkışsızlık üreten bu karmaşadan ancak BDP'nin ipiyle çıkabilir artık. Bunu görmek ve anlamak zorundalar. Meşru alanda hemen her fikrin kendine yer açabileceği bir demokrasi inşasında BDP'ye manevra alanı tanımak, gerek hükümet gerekse PKK'nın boynunun borcu. Güçlerine, ordularına güvenip mağrur davranmasınlar. O gücün hayatı inşa etmeye yetmediğini gördük çünkü.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT