1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. ‘Yargı Bağımsızlığı'nın Siyasi Davalarla İmtihanı
‘Yargı Bağımsızlığı'nın Siyasi Davalarla İmtihanı

‘Yargı Bağımsızlığı'nın Siyasi Davalarla İmtihanı

Elif Çakır, Anayasa Mahkemesi eski başkanı Haşim Kılıç’ın değerlendirmelerini analiz ettiği yazısında Kılıç’ın “Yargının tarafsızlık ve bağımsızlığının test edildiği yer kuşkusuz siyasi davalardır.” vurgusunun önemine dikkatleri çekiyor.

13 Kasım 2019 Çarşamba 08:05A+A-

Elif Çakır’ın Karar’da yayımlanan konuyla alakalı yazısını (13 Kasım 2019) ilginize sunuyoruz:

Haşim Kılıç’ın Söyledikleri

Bir ülkede yargının bağımsızlık ve tarafsızlığının test edildiği yer neresidir?

Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, gazetemizin yazarlarından hukukçu Taha Akyol’a verdiği mülakatta şöyle diyor:

“Yargının tarafsızlık ve bağımsızlığının test edildiği yer kuşkusuz siyasi davalardır.”

Hukukun üstünlüğü ilkesinin hakim olmasını sağlayacak en önemli unsurlardan biri yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığıdır. Bu ilke yargı mensuplarına verilmiş bir ayrıcalık değil, vatandaşların doğru ve adil yargılanma hakkının teminatı için verilmiş bir haktır ve görevdir.

Hukuk devletinin gerçekleşmesini sağlayacak olan da toplumda adalete olan inancın korunmasını sağlayacak olan da yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesidir.

Demokrasi için de olmaz olmaz bir ilkedir.

Hatırlayacaksınız, 2019 yılının adalete güven yılı olacağını vaat eden Adalet Bakanı Abdülhamit Gül şöyle demişti:

“Adliyenin önünden geçen, içine giren, yolu düşen bir insanda ‘Orada gerçekten hakim ve savcılar var, adalet, yargı sistemine güvenirim’ inancının oluşması lazım.” (24 Mayıs 2019)

Adliyenin önünden geçen vatandaşın “orada gerçekten hakimler ve savcılar var” diyebilmesi için yargının bağımsız ve tarafsız olması lazım.

Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının anayasada tanımlanmış olması elbette önemlidir, ancak bunun gerçekleşmesini sağlayacak olan yargıçlardır. Yargıçların bağımsızlık ve tarafsızlık ilkesine göre davranabilmesi için kendilerini tehdit altında hissetmemeleri, üzerlerinde baskı unsurlarının oluşmaması lazımdır.

***

Yargının tarafsızlığının ve bağımsızlığının test edildiği yer neden siyasi davalardır?

Sayın Kılıç bunu şöyle açıklıyor:

“Siyasi davalarda siyaset kurumları kendi unsurlarının lehine sonuçlanması için ahlaki, insani ve evrensel tüm kuralları yok sayabiliyor.”

Yani egemen güçlerin hukuku en çok sopa olarak kullandıkları alan siyasi davalardır. Çünkü, dosyanın kendi lehlerine sonuçlanabilmesi için bütün varlarını yoklarını, ahlaki ve insani bütün kuralları yok sayarak kullandıkları tek alan.

Adı üstünde adaleti tesis edecek olan adalet dağıtıcılar vicdanlarıyla bağlarını kesebilir mi peki?

Sayın Kılıç’ın şu sözleri durumun ne kadar vahim ve bir o kadar da dramatik olduğunu gösteriyor:

“Karar veren hakim gerici -ihanet- hain-uşak ve örgüt üyesi gibi ithamların korkusuyla bazen vicdanla bağlantısını kesmek zorunda kalıyor.”

Anayasa Mahkemesi bu süreçte verdiği hukuki kararlar nedeniyle kaç kez linç edildi, çirkin yaftalamalarla karşı karşıya kaldı?

***

Anayasa Mahkemesi, Can Dündar ve Erdem Gül hakkında “hak ihlali var” tespiti yaptığında iktidara yakın medya günlerce AYM’nin nasıl paralelci olduğunu, paralel yapının mensuplarını nasıl koruyup kolladığını iddia eden, Başkan Zühtü Arslan’ın da şahsına saldıran  yayınlar yapmıştı. (Şubat 2016)

AYM, Şahin Alpay ve Mehmet Altan hakkında “hak ihlali var” tespiti yaptığında kızılca kıyametler kopmuş, hainlikle suçlanmıştı.  (Ocak 2018)

AYM “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bildiriyi imzaladıkları için cezalandırılan 10 akademisyen hakkında verdiği “hak ihlali” tespiti sonrasında linç edilmiş, AYM üyeleri hakkında karalama kampanyaları yürütülmüştü. AYM’nin “terörist kollayıcı” olduğu dahi söylenebilmiş ve yüksek mahkeme “teröre meşruiyet kazandırmak” gibi ağır ithamlarla suçlanmıştı.  (Temmuz 2019)

Bir hukuk devletinde, siyaset kurumları da vatandaşlar da mahkemelerin verdikleri kararlardan hoşnut olmadığında karşı çıkabilirler, eleştirebilirler elbette. Anormal olan yargı kurumlarının, yargıçların “gerici-ihanet- hain-uşak ve örgüt üyesi” gibi ağır ithamlarla suçlanmasıdır.

Tepesinde “gerici-hain- örgüt üyesi- ihanet” gibi ağır ithamların, hatta tehditlerin sallandığı bir hakim önündeki dosyayı “bağımsızlık ve tarafsızlık” ilkesiyle değerlendirebilir mi? Kararlarını vicdanı ile bağını koparmadan hukuka uygun olarak verebilir mi?

Mesela Osman Kavala iki yıldır cezaevinde tutulur muydu? Osman Kavala dosyası ülkemizde yaşanan adalet ve yargı sorunlarının tipik örneklerinden biridir. Hakeza eski HSYK Başkanı İbrahim Okur dosyası da… Soralım, Okur ve Kavala dosyası hukuki midir siyasi midir?

Hukuki süreç işlemiş olsaydı iddianame Osman Kavala tutuklandıktan 16 ay sonra mı hazırlanırdı? Başında “gerici, hain, ihanet, terör üyesi” sopası sallanan bir hakim bu davalara nasıl bakar, daha doğrusu davayı nihayetlendirebilir mi?

Sayın Kılıç’ın sözleri işte bu yüzden hem vahim hem de dramatik.

***

Ne yapalım şimdi bu yaşanan bu hukuksuzluklar karşısında? Ne düşünelim?

Bir yanda yaşanan hukuksuzluklar bir yanda başında ağır ithamların sopa gibi sallandığı yargıçlar mı diyelim?

Geçmiş dönemlerde de yargının sebep olduğu mağduriyetler vardı. Bugün de var. Öyle görünüyor ki yarın da bu mağduriyetler yaşanmaya devam edecek.

Sayın Kılıç’ın verdiği mülakattaki her sözü tarihe geçecek kıymettedir. Anca şu sözü önemli bir meseleye parmak basıyor:

“AYM önceki kararlarda olduğu gibi bir denetim yapabilseydi bugün tartışılan KHK mağdurları gibi bir sorunla karşı karşıya kalmayacaktık.”

AYM, OHAL döneminde Kanun Hükmünde Kararnameler hakkında iptal davası açılamayacağı şeklindeki anayasa maddesine dayanarak, açılan iptal davalarının hepsini reddetmişti.

Haşim Kılıç ise, bu kararnamelerin OHAL çerçevesinde olup olmadığını AYM’nin inceleyebileceğini söylüyor, “önceki kararlarında olduğu gibi denetim yapabilseydi” diyor…

Hukuk devletinde bütün resmi tasarrufların yargı denetimine tabi olması gerektiğine göre, OHAL kararnamelerinin de yargı denetimine tabi olması gerekmiyor mu?

HABERE YORUM KAT