1. YAZARLAR

  2. Herkül Millas

  3. Wikileaks'in özel alanı
Herkül Millas

Herkül Millas

Yazarın Tüm Yazıları >

Wikileaks'in özel alanı

07 Aralık 2010 Salı 00:28A+A-

İnsanlar dilleri aracılığıyla iletişim kurarken bu iletişimi farklı düzeylerde gerçekleştirirler. Bu düzeyleri birbirine karıştırırsak yanlış anlamalar ve giderek skandallar yaşanır. Wikileaks, en azından şimdiye kadar gördüğümüz performansıyla bu tür bir durum yaratmıştır. Diplomatların kendi aralarında kullandıkları dille, sıradan vatandaşın veya akademisyenlerin kamusal alanda kullandıkları dillerin farklı olduklarını anlamaz ve bu farklı düzeyleri birbirine karıştırırsak öfke, kavga ve hatta savaş bile çıkar.

Wikileaks ile sağlanan "şeffaflık" biraz demagoji içeriyor. Sızanlar gözümüzün önüne gerçeklikten kopmuş bir resim çıkarıyor. Bu resmin anlamı açıklık kazanmadığı sürece kendimizi de aldatmış oluyoruz.

İnsanlar dilleri aracılığıyla iletişim kurarken bu iletişimi farklı düzeylerde gerçekleştirirler. Her düzeyin farklı muhatapları, farklı referansları, kelimelere verdikleri farklı anlamları, kısacası farklı alt dilleri var. Bu düzeyleri birbirine karıştırırsak yanlış anlamalar ve giderek skandallar yaşanır. Wikileaks, en azından şimdiye kadar gördüğümüz performansıyla bu tür bir durum yaratmıştır. Diplomatların kendi aralarında kullandıkları dille, sıradan vatandaşın veya akademisyenlerin kamusal alanda kullandıkları dillerin farklı olduklarını anlamaz ve bu farklı düzeyleri birbirine karıştırırsak kargaşa, öfke, kavga ve hatta savaş bile çıkar.

Bir yanda özel konuşmalarda öte yanda resmî konuşmalarda farklı diller kullandığımızı en azından çoğumuz biliyoruz. Dillerin farklı düzeyleri aslında pek çoktur. Örneğin eşimle veya oğlumla konuşurken bir bakan için en doğal bir biçimde "aptalın tekidir" diyebilirim. Beni dinleyen de bu lafımdan aslında duygularımı ifade etmek istediğimi anlar. Bu bakanı IQ testinden geçirmemiş olduğumu bilir, kararlarına ideolojik nedenlerle karşı olduğumu da bildiğinden aslında bu lafa pek önem de vermez. Lafım, bakanla farklı düşündüğümüzü ifade etmekten öte bir şey demiyor olabilir; dikkati çekmez. Samimi olmadığım bir tanıdığıma ise görüşümü farklı dile getiririm: "Bu bakanın birçok kararı isabetsizdi" derim örneğin. Bakan karşıma dikilse bunu bile demem (veya diyemem); "Bazı kararlarınızın yanlış olduğunu söyleyenler var, sayın bakan, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?" biçiminde bir laf ederim. Aynı şey farklı dilde böyle ifade edilebilir.

Bu farklı ifadeler oportünizm, korkaklık veya ikiyüzlülük sonucu değildir. Farklı düzeydeki dillerin doğal kullanışının bir örneğidir. İnsanlar aynen bu biçimde iletişim kurarlar; binlerce yıldan beri. Bu dilleri birbirine karıştırıp olmadık yerde "yanlış" dili kullanırsak (bir bakana canlı televizyon programında "aptalsın" dersek) suç işlemiş sayılır, mahkûm olur, tazminat da ödeme durumunda kalırız. Tersi de geçerli: Özel bir konuşmada hakkımızda söylenen bir laftan alınıp tazminat davası açarsak alay konusu olabiliriz. Bu gerçeği Moliére "Le Misanthrope" (İnsan Düşmanı) adlı oyununda çok eskiden, 1666 yılında, olmadık yerde "doğru" şeyler söyleyip (farklı diller kullanıp) trajikomik durumlar yaratan bir karakter çizerek açık bir biçimde ifade etmişti. Her alanın, çevrenin, iş kolunun vb. kendine özgü özel dili vardır. Bu farklı düzey göz önüne alınmadan her sözü kendi seçtiğimiz bir düzeyin açısından duymaya ve değerlendirmeğe kalkıştığımızda Moliére'in kahramanı gibi çevremizle uyumlu olamayız, acı çeker, zor durumda kalır, başkalarını da yanlış anlayıp onları da dışlarız.

Wikileaks sızıntılarının anlamı ve önemi yoktur demek istemiyorum. Diplomatların nelere dikkat ettiklerini, durumları nasıl yorumladıklarını görmemize yardımcı oluyorlar. En terbiyeli konuşmacılardan olan diplomatların kapalı kapılar arkasında nasıl farklı bir dil kullandıklarını ve hele neler planladıklarını görüyoruz. İlgililerin yalan yanlış lafları ciddiye alıp üstlerine bildirmelerinin eleştirilmesi de pek haklı değil. Söylenti de olsa bir ülkede yaygın olan görüşler bir gerçeklik oluştururlar. Mitosların kaydedilmeleri doğal sayılmalıdır. Tabii "haberin" kanıtlanmamış laf olduğunun belirtilmesi şartıyla. Ama her iletinin belli bir dil düzeyinin içinde yaratılmış olduğu da hiç unutulmamalıdır. Diplomatlar çevresinin dili kamusal alanda kullanılan resmî dil gibi algılanırsa ilgililer kimi zaman hakaret algılarlar kimi zaman da söylentiyi kanıt sanırlar.

Birilerine duyurulmaması kaydıyla dile getirileni (yani belli bir dil ile ifade edileni) o birilerine ciddi ciddi (yani başka bir dile referansla) yetiştirirseniz, yani dedikodu yaparsanız, ki Wikileaks bunu yapmıştır, tabii ki gürültü kopar. (Dedikodunun tanımı da tam bu değil mi?) Oysa akıllı olanlar dedikoduya kulak asmamalı. Boşuna canları sıkılmamalı. Arkamızdan birilerinin konuştuğunu hep biliriz; tam olarak ne dediklerini bilmememizde isabet olabilir! Amerikalı yazar Irwin Shaw'un "Whispers in Bedlam" (Bedlam'da Fısıltılar) (1972) adlı bir öyküsü var. Bu günlere uyuyor. Öykünün kahramanı bir gün en ufak fısıltıyı duymaya başlar. Önceleri bundan büyük yararlar elde eder. Kendisi Amerikan futbolu oynamaktadır, karşı takımın taktiklerini çok uzaklardan duyar ve çok başarılı savunma sergiler. Ama zamanla sorunlar yaşar. Bir uçak yolculuğunda karşılaştıkları tehlikeyi tek o öğrenir pilotların konuşmalarından, çok korkar, güler yüzlü komşularının hakkında nasıl kötü konuştuklarını duyar, siyasilerin ikiyüzlü olduklarını, annesinin sevdiği kadını kötü bildiğini yine uzaktan duyar, güvendiği papazın ahlaksız olduğunu da aynı biçimde öğrenir. Hayatı yaşanmaz olur. Sonunda doktora başvurur, kulağını ameliyatla sağır kılar. Artık futbolda başarısızdır ama ruhsal dengesini kazanır. Hayatından memnundur.

Yani "özel" konuşmalara kulak vermemek yararlı ve huzurlu olabilir. Bizim duymamız için söylenmeyenlere -dedikodulara- kulak asmasak iyi olur diye düşünürüm arada.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT