
Uluslararası sessizliğin gölgesinde Sudan’da etnik temizlik
Dr. Tunç Demirtaş, Sudan’daki iç savaşın son aşamasında el-Faşir kentinde yaşanan kuşatma, katliam ve etnik temizliği aktarırken, uluslararası sessizliği eleştiriyor.
Tunç Demirtaş/Fokusplus
Uluslararası Sessizliğin Gölgesinde Sudan’da Etnik Temizlik
Sudan’ın Darfur bölgesindeki el-Faşir kenti, 18 ayı aşkın bir kuşatmanın ardından ordunun taktiksel anlamda geri çekilmesiyle Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK/RSF) eline geçti. Sudan ordusunun (SAF) el-Faşir’den bu taktik çekilmesiyle birlikte çatışmanın ekseninin doğuya kayacağı aşikar. Yeni cephe hattının Kuzey Kordofan eyaletinde, özellikle el-Ubeyd çevresinde şekillenmesi bekleniyor. HDK, Darfur’da kontrolü pekiştirip burayı Kordofan ile kara yoluyla bağlamaya çalışırken, Çad, Libya, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Güney Sudan sınırlarına erişimini lojistik avantaj olarak kullanıyor. Öte yandan ordunun, hava saldırıları ve karadan operasyonlarını artırarak HDK birliklerini Kordofan’ın derinliklerine çekmeyi ve orada belirleyici bir karşı taarruz başlatmayı planlayacak olması kuvvetle muhtemel. Kısacası, Sudan’daki savaşta yeni bir safha başlıyor. Bu yeni cephe hattı, ülkenin tam kalbinde Kuzey Kordofan’da ortaya çıkmaya çok yakın.
El-Faşir: Kuşatma, katliam ve insani yıkım
El-Faşir, uzun süredir HDK kuşatması altındaydı. Bu ablukayla birlikte şehirde insani durum aylardır alarm veriyordu. 18 aylık kuşatma, gıda, su ve tıbbi malzeme girişini kesmişti. BM kaynaklarına göre şehirde kalan 260 binden fazla sivilin yarısı çocuktu. Sağlık altyapısı çöktüğü için binlerce çocuk açlık nedeniyle ölüm riski altında ve insanlar hayatta kalabilmek için hayvan yemi yemek zorunda kalıyordu. Geçtiğimiz günlerde HDK, ordunun Darfur’da son kalesini yani el-Faşir’i ele geçirdiğini ilan etti. Son günlerde sivillere yönelik infazlar ve yağma vakalarında patlama yaşandığı biliniyor. Sudan Doktorlar Birliği’ne göre HDK milisleri teslim olma umuduyla kaçmaya çalışan silahsız sivillere karşı “etnik temizlik düzeyinde” katliamlar gerçekleştirmekte. Hastaneler ve tıbbi tesisler yağmalanmış durumda. Şehirde sağlık altyapısı neredeyse tamamen çöktü.

Bölgedeki yerel kaynakların yanı sıra medya platformlarında da açıkça görülen, HDK mensuplarının kaçan insanları kovalayıp vurduğu videoların ortaya çıktığını, milislerin bu esnada “Nuba’yı öldürün!” şeklinde ırkçı söylemler kullandığını ifade ediyor. Bu ifade, Sudan’ın yerli Afrika kökenli Nuba halkına yönelik katliam çağrısı olarak, HDK’nin Darfur’da uyguladığı etnik şiddeti ortaya koymaktadır. Nitekim el-Faşir Direniş Komitesi de kentten kaçabilen sivillerin “akla sığmaz vahşet ve etnik temizlik”e maruz kaldığını belirtiyor. Bu katliamlara karşı dünyanın sessiz kalmasını, “caniye ortak olmak”la eş değerde görüyor. Manzara tam bir insani yıkım ve etnik temizlik boyutundaki vahşet, krizin ne denli derinleştiğini ortaya koyuyor.
Darfur’dan Kordofan’a: Savaşın stratejik ekseni değişecek
El-Faşir’in düşmesiyle birlikte Darfur’un beş eyalet merkezinin tamamı fiilen HDK kontrolüne geçmiş durumda. Bu gelişme, Sudan iç savaşının coğrafi bölünmesini keskinleştiriyor. Artık Darfur bölgesinin batısında HDK’nin kendi yönetimini konsolide ettiği, doğuda ve merkezde ise ordunun kontrol ettiği ayrı bir düzen belirmeye başladı. Yani Sudan toprakları çeşitli aktörler tarafından fiilen ikiye bölünmenin eşiğinde olarak ifade edilmekte. Ordu kuzey, doğu ve merkezde tutunurken, HDK Darfur’da ve güneyin bir kısmında hakimiyet sağlıyor.
Bu durum HDK milislerine, Darfur’daki on binlerce savaşçısını ve teçhizatını artık serbestçe diğer cephelere kaydırma açısından bir imkan sağlıyor. Darfur cephesinde iş gücünü nispeten azaltan HDK, bu kaynakları Kuzey Kordofan’daki yeni cepheye veya Hartum çevresindeki çatışmalara aktararak baskıyı artırabilir. Sudan ordusu da Darfur’daki savunma hatlarını bıraktıktan sonra tüm ağırlığını Kordofan hattına verme stratejisine yönelmiş görünümde. Bu kapsamda Sudan ordusunun hava kuvvetleri ve topçuların desteğiyle HDK milislerini çöl ve savanlık Kordofan arazisine çekerek yıpratma savaşı yürütmeyi ve HDK’yi ikmal hatlarından uzaklaştırıp açık arazide imha etmeyi hedeflediği düşünülmektedir.
Öte yandan HDK, Darfur’u elde tutmanın avantajıyla Çad, Libya, Orta Afrika ve Güney Sudan sınırlarını canlı tutarak silah ve malzeme tedarikini sürdürebilecek lojistik avantaja sahip olduğunu ifade ediyor. Uluslararası Af Örgütü’nün Mayıs 2025 tarihli araştırması da Çin yapımı güdümlü bombalar ve obüslerin BAE üzerinden HDK’ye ulaştırılarak Darfur’da kullanıldığını tespit etmiş durumda. Bu durum mevcut BM silah ambargosunun açık ihlali niteliğinde. Yani HDK, uluslararası hukuku çiğneyen gizli tedarik zincirleri sayesinde savaş kapasitesini artırmaktadır. Bütün bunlar, Sudan’daki çatışmanın yalnızca iç dinamiklerle açıklanamayacak olduğunu ve bölgesel güç dengeleriyle de şekillendiğini ortaya koyuyor. Önümüzdeki dönemde Kordofan cephesinde şiddetin tırmanması muhtemel ve bu da savaşın kısa vadede sona ermeyeceğine, aksine uzayıp daha fazla insani krizin ortaya çıkacağına yönelik riskleri beraberinde getireceğine işaret ediyor.
Müzakereler, dış aktörler ve uluslararası tepki
El-Faşir’in HDK’nin eline geçmesi, olası barış müzakerelerinin dengelerini de değiştirecektir. Sahada avantaj kazanma arayışında olan HDK, masada taviz vermeye daha az istekli olabilir. Buna karşılık ordu cephesi, artan uluslararası baskı ve insani felaketin gölgesinde öncelikle ateşkes ve yardım koridoru gibi acil konulara odaklanmak için uluslararası toplumu harekete geçirmeye yönelik adımlar atabilir. Ayrıca el-Faşir’in HDK’nın eline geçmesinin bu girişimler üzerindeki etkisi çift yönlü olacaktır. HDK’nin sahadaki gücünün arttığını düşünmesi, onu geçici bir ateşkesin ötesinde kalıcı çözüme yanaşmaya ikna etmeyi zorlaştırabilir. Öte yandan Darfur’daki katliam görüntülerinin oluşturduğu uluslararası tepki, en azından insani molalar ve koridorlar konusunda baskıyı artıracaktır.
Sudan’daki savaşta dış aktörlerin rolü, barış çabalarını hem kolaylaştıran hem de zorlaştıran bir etken. Uluslararası Af Örgütü’nün bulguları, HDK’ye dış silah desteği sağlandığı suçlamalarını doğrular nitelikte. Nisan 2025’te Sudan, BAE’yi Darfur’da HDK’ye silah sağlayarak soykırıma ortak olmakla suçlayarak Uluslararası Adalet Divanı’na başvurmuştu. Dava yetki gerekçesiyle reddedilse de Hartum yönetimi suçlamaların arkasında durdu. BAE ise iddiaları “asılsız” diyerek reddetmişti. Uluslararası toplum da bu krizde ağır eleştiri altında. BM Güvenlik Konseyi, Darfur ambargosunu tüm Sudan’a genişletme çağrılarına rağmen adım atmıyor. Uluslararası Af Örgütü, BM’nin eylemsizliğinin sivillerin ölümünü kolaylaştırdığını vurgulamakta. Sonuçta Sudan krizi, “insanlığın vicdanının sınandığı” bir turnusol haline gelmiş durumda.
Sonuç
Sudan’daki gelişmeler hem insani hem siyasi açıdan acil eylemi gerekli kılıyor. Bu noktada askeri durum açısından el-Faşir’in düşmesiyle HDK, Darfur cephesinde zaferini konsolide etmeye çalışacak ve savaşın ağırlık merkezini ülkenin ortasına kaydıracaktır. Kordofan’da önümüzdeki süreçte yoğun çatışmalar kaçınılmaz görünüyor. Bu durum, sahada uzun bir yıpratma savaşının başlayabileceğine işaret ediyor. Uluslararası toplum bu gerçeği göz önünde bulundurarak hazırlıklı olmalı.
İnsani açıdan ise kuşatma altındaki sivillerin korunması ve temel ihtiyaçlara erişimi birinci öncelik olmalıydı. Ancak görüldüğü üzere el-Faşir’de etnik temizliğin en acımasız şekilde yaşandığı belgelerle kanıtlanacak durumda. Kendisini gösteriyor. BM’nin de vurguladığı üzere, el-Faşir ve Bara gibi bölgelerde acil olarak insani koridorlar açılmalı, siviller tahliye edilmeli ve yardım ulaştırılmalıdır. Aksi takdirde etnik temizlik ve kıtlık nedeniyle kitlesel ölümler devam edecektir.
Diplomasi açısından ise kısa vadede en somut ilerleme, birkaç aylık bir ateşkes ve insani mola üzerinde uzlaşmak olabilir. Sudan’daki krizin çözüme kavuşması için kapsayıcı bir “Forum Pazarı”na ihtiyaç bulunuyor. Sudan’daki aktörlerin, komşu ülkelerin, bölgesel ve küresel aktörlerin de dahil olacağı büyük bir masa kurulmadan Sudan’da her türlü çözüme yönelik girişim ve mekanizma eksik olacaktır. Öte yandan kalıcı barış için yalnızca ateşkes yetmez. Buna ek olarak kapsamlı bir siyasi geçiş anlaşması, bölgesel garantörler ve hesap verebilirlik mekanizmalarıyla desteklenmelidir. Darfur’da işlenen suçlar cezasız kalmamalı. Savaş sonrasında hakikat ve adalet süreçleri kurulmadıkça toplumsal barış mümkün olmayacaktır.
Sudan, bugün dünyanın vicdanını teste tabi tutan bir trajedi yaşıyor. El-Faşir’deki katliam görüntüleri ve sivillerin ihtiyaç duyduğu yardım, uluslararası camianın sorumluluğunu hatırlatmakta. “Bir daha asla” denilen soykırım ve etnik temizlik sahneleri ne yazık ki Sudan’da tekerrür ediyor. Daha fazla insan ölmeden, küresel vicdan bu çığlığa kayıtsız kalmamalı.







HABERE YORUM KAT