1. YAZARLAR

  2. KENAN ALPAY

  3. Ukrayna’da Rusya için zafer mümkün mü?
KENAN ALPAY

KENAN ALPAY

Yazarın Tüm Yazıları >

Ukrayna’da Rusya için zafer mümkün mü?

18 Mart 2022 Cuma 11:14A+A-

Kimi “Rus turizmi nasıl kurtulur?” sorunuyla meşgul kimi de “Ayçiçek yağı yüklü gemiler gelse bile Türkiye’yi iki ay idare eder mi?” gibi kılçıklar atarak kamuoyunun kafasını meşgul etmekle. Koskoca bir ülke barbarca işgal ediliyor, milyonlarca insan bulundukları şehirlerde kuşatılmış [kıstırılmış bir biçimde ölüm korkusuyla yaşarken] ya da bir başka ülkeye sığınmak üzere yollara düşmüşken Türkiye’de kamuoyunu böylesi pespaye ve art niyetli konularla meşgul edenlerin sayısı hiç de az değil.

Taşrada, mahrumiyet bölgelerinde, etnik veya mezhebi azınlıkların yoğunlaştığı banliyölerde değil bizzat Moskova’da, Kremlin Sarayı’nın önünde, [Kızıl Meydan’da dahi] Rusya’nın işgal politikalarını reddeden, Putin ve kurmay kadrosunun saldırgan ve yıkıcı ideolojilerini protesto eden birey, grup ve kitlelerin muhalefeti Rusya’nın bu savaşı [henüz başlarken] kaybettiğinin, [işgali tamamlasa bile] kaybedeceğinin göstergesidir. Velev ki; bir baştan diğerine Ukrayna coğrafyasına hâkim olsa, Kiev’e kukla bir hükümet atamaya muktedir olsa bile Rusya bu gayrı meşru savaşı kaybetmeye mahkûmdur.

Planlar Aksadıkça Yalanlar da Artıyor

[Evdeki hesap çarşıya], Kremlin’deki hesap Kiev’e uymadığı için Vladimir Putin, Sergey Lavrov, Sergey Şoygu, Dmitri Peskov ve Mariya Zaharova başta olmak üzere Rusya devleti adına konuşan hemen bütün yöneticiler daha çok ve daha sık yalanlar söyleyecekler. [Biri diğerini tutmaksızın uydurdukları] yalanlar öyle bir hale gelecek ki hem dünya kamuoyunda hem de kendi ülkelerinde sinir bozucu olmanın ötesine geçip açık birer mizah unsuruna dönüşecek hızla.

Aylar boyunca resmi beyanlarını “Ukrayna’ya yönelik asla bir işgal niyetimiz yok” söylemi üzerine kurduktan sonra işgalle birlikte “NATO tehdidini sınırlarımızdan uzak tutmak için özel askeri operasyona mecbur kaldık” gibi beka kaygısıyla [meşru] savunma refleksine tebdil ediverdiler [söylemlerini]. İşte bu süreçten sonra frenler patladı, [Putin’in şoför koltuğunda oturduğu] kamyon kontrolden iyice çıktı. Çünkü “Kiev’deki Nazi artıklarını temizleme stratejisi” düşürülen savaş uçak ve helikopterlerinin, imha edilen tankların, vurulan konvoyların sayıları arttıkça “Amerikalıların kurduğu biyolojik-kimyasal silah laboratuvarlarını vuruyoruz” gibi revize edilmiş bir kurguya dönüşüverdi.

Nihayet dün itibariyle Vladimir Putin her biri diğerinden daha mantıksız ve daha ciddiyetsiz iki vurgu yaptı. İlk olarak “Rusya ordusunun Kiev yakınlarına gelmesi Ukrayna’nın işgaline yönelik bir hedefi göstermemektedir” cümlesiyle ya kendi akli melekelerini tümden yitirdiğinin farkında değildi ya da bütün dünyanın idrak yolları enfeksiyonu yaşadığını varsayıyordu. Akabinde kurulan cümleyse bir süre önce bizzat Rusya Devlet Başkanı olarak tedavüle soktuğu “nükleer tehdit”i geri çekip rasyonel bir endişeyi pazara sürmeye karar verdiğini gösteriyordu. İşgali bitirme, ordusunu geri çekme gibi doğal ve zaruri sorumluluklar yerine Putin şu kartı sahaya sürüyordu: “Rusya’ya yönelik yaptırımlar dünya ekonomisine önemli zararlar verdi. Böyle giderse daha yüksek enflasyon ve işsizliğe sebep olacak.” Yani enflasyon istemiyorsanız, işsizlik belasıyla uğraşmak istemiyorsanız Ukrayna’daki işgale karşı çıkmayın, Rusya ordusunun Doğu Avrupa’daki hegemonyasına sessiz kalınız mealinde bir ikna çabasına sarılmıştı büyük strateji dehası.

Rusya’nın giriştiği işgal ve yıkımı tartışırken doğal olarak akıllara Amerika, NATO, İsrail ve Batı’nın Irak ve Afganistan’dan Filistin, Somali ve Ruanda’ya uzanan modern barbarlıkları akıllara geliyor. Mısır’da Sisi cuntasını ayakta tutmak üzere Batı’nın Körfez monarşileriyle beraber nasıl seferber olduğuna dair bir sürü olay, gelişme veya anlaşma hafızlarımızda cebelleşiyor. Haksız değiliz öfke ve nefretimizde. Ancak Amerika ve Avrupa’nın işgal ve katliamlarını sürekli nazara vererek Rusya, Çin ve İran hesabına işlenen cinayetleri, tehcir ve yıkımları perdelemeye çalışan profesyonel ekiplerin [Türkiye ve bölge çapında] kesintisiz mesai yaptığını hiç ama hiç unutmamak icap ediyor. Çünkü bu ekipler emperyalizme, işgal ve katliamlara kategorik olarak, ahlaki ve hukuki kaygılarla asla karşı değiller.

İran ve Büyük Şeytan Yine Birbirini Kolluyor

[Bilakis] onlar Amerika ve Avrupa’yı gösterip Rusya ve Çin’in emperyal çıkarlarını müdafaa etmesi, Rusya ve Çin hegemonyasının genişleyip derinleşmesi adına faaliyet gösteriyorlar. Benzer bir durum İran için de geçerli. Mısır, Suudi Arabistan ve Körfez monarşilerinin nasıl bir çirkin işbirlikçi karakter arz ettikleri, hangi zulüm ve sömürü çarklarına su taşıdıkları aşikâr elbette. Lakin Mısır, Suudi Arabistan ve Körfez monarşileriyle hesaplaşırken İran hesabına yapılan propagandalara, psikolojik savaş argümanlarına hatta lobicilik faaliyetlerine de kurban olmak “hangi yola gittiği belli olmayan Niyazi” misyonuna soyunmak olur.

Türkiye’yi S-400 savunma sistemi aldığı için, Rusya’yla ekonomik işbirliği yaptığı için tecrit edip siyasal, iktisadi ve askeri açıdan tecrit edip istikrarsızlaştırmaya çalışan Avrupa ve Amerika, Ukrayna kriziyle birlikte hangi fırsatı kolluyor? Rusya’nın en yakın müttefiki, Irak, Suriye, Yemen ve Lübnan’a her türlü vahşeti taşıyan İran’la nükleer müzakereleri yeniden başlatmaya matuf adımlar Amerika ve Avrupa’nın ahlaksız ve hukuksuz siyasetinin ne derece çirkinleşebileceğinin göstergeleri olarak önümüzde duruyor. Etnik ve mezhebi açıdan azınlık olanı baskın hale getirmek, mezhepçi siyasetle İslam dünyasını terörize eden İran’ın önünün nükleer planda dahi açmak Türkiye’nin de “Arap Baharı” olarak isimlendirilen Müslüman coğrafyadaki intifada hareketlerinin de hangi aktör ve araçlarla boğulmak istendiğini işaretliyor.

Rusya’nın Ukrayna’da derinleşen sıkıntılarına paralel olarak Suriye’de Esed rejiminin kaygıları artarken sahada İran’la iş tutmak, PKK/PYD’nin kontrolünü tümüyle ele almak gibi planların ağır bastığına dair emareler oldukça kuvvetli. [Ukrayna şehirlerini yıkan Rus füzelerinin gürültüleri arasında] İran Devrim Muhafızları’nın Erbil’de güya İsrail hedeflerini vurduğunu iddiasına paralel olarak İran medyası “Türkiye’ye ihtar” manşetleri düzüyor. Takiyye, nifak ve çatışma kültürünü besleyerek Fars-Şii hegemonyasını tahkim eden İran, Rusya cephesinden ayrılması karşılığında, Amerika ve Avrupa’nın bölgedeki daha açık ve daha baskın ortaklarından biri olarak değerlendirileceğine dair [öngörüler için çok daha] dikkatli olmak icap eder.

Yeni Akit Gazetesi

YAZIYA YORUM KAT