1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Türkiye’deki ‘İsrail’i Savunma Sanayi’ Çöktü
Türkiye’deki ‘İsrail’i Savunma Sanayi’ Çöktü

Türkiye’deki ‘İsrail’i Savunma Sanayi’ Çöktü

Hangi sebep ve kutsal ülkü İsrail askerlerini böyle vahşi, pervasız ve ‘cesur’ yapan? Utanmadan yalan söyleyecekler arasında Türkiye’deki İsrail muhipleri cemiyeti de var. Erkan Şimşek'in yorumu:

12 Haziran 2010 Cumartesi 17:38A+A-

Erkan ŞİMŞEK / STAR

Kuşağım için her şey 80'lerde TRT'deki 32. Gün'ün jeneriğindeki o görüntülerle başlamıştı. Üç İsrail askeri Filistinli bir gencin kolunu dirsekten büküp taşla vura vura kırmışlardı. Sonraları İsrail yeryüzünde bilinen bütün büyük günahları işledi: Sivilleri katletti, Sabra ve Şatilla katliamını organize etti, mahalle roketledi, tekerlekli sandalyedeki insanlara suikast yaptı, binlerce zeytin ağacını kökünden söktü, insanların üstüne fosfor bombaları attı, tecrit duvarları yükseltti, yalanlarla örülü alçakça bir propagandayla kendini savundu.

Şimdi bu satırları yazarken kolum yine sızlıyor. Hangi sebep, hangi kutsal ülküydü İsrail askerlerini böyle vahşi, böyle pervasız ve 'cesur' yapan? Bu soruya cevap verecek; diplomatik, politik, psikolojik açıklama yapacak binlerce 'uzman' var bu dünyada. Bir de tabii Türkiye'deki İsrail muhipleri cemiyeti. Bıkmadan, utanmadan yalan söyleyenlerin cemiyeti. Hayır bir isim zikretmeyeceğim, köşe yazılarından örnekler de vermeyeceğim. Haberlerine sinmiş olan o sinsi, o alçak, o hep İsrail'i masum gören, kollayan, buram buram derin devlet kokan dillerinden biraz bahis açacağım o kadar.

İsrail'i haklı çıkarma korosu

İşte bugünlerde bir kere daha gördük bu cemiyetin üyelerini. Dünyanın her yanından yüzlerce gönüllü, gemilerle Gazze'ye insanî yardım için yola çıktıklarında başladılar tezvirata. 'Gidenlerin El Kaideci olduğundan' girdiler, İsrail'in meşru haklarından çıktılar. 'Gemilerde silah var'dan girdiler, 'İsrail'i tahrik etmek için gidiyorlar'dan çıktılar. İHH'yı terörist örgüt ilan ettiler. Konu terör olduğu halde İsrail'i akıllarına getirmediler. İsrail'in her yaptığını meşruiyet çerçevesinde gördüler. Bazıları dürüstlükte zirve yaptı: "Nankör ve pis Araplara niye yardım ediyoruz ki" dediler. Antisemitizm günah, Arap düşmanlığı hak çünkü bunlara göre. Bir 'zalim-mazlum' tablosuna itirazları yok. Zulme karşı değiller.

Sadece Yahudilerin bu tablo içindeki konumlarına itiraz ediyorlar. İsrail zalim olduğu sürece sorun olmadığını haykırıyorlar.

Ama işte deniz bitti, kara göründü. Bütün retorikleri tükendi. Onlar aklamaya çalıştıkça mayasında kan ve zulüm olan İsrail devleti bütün mantıkları çürüttü, kendi kendini ele verdi. Kuruluş senedinin hakkını verircesine, yok ederek, hukuku hiçe sayarak, toprak işgal eder gibi gemileri işgal etti. Peki hangi fabrikanın ürünü bunlar?

Modern tarihimiz sayısız kurum, zihniyet ve alışkanlık üretti. 

Korkular, milliyetçilikler, nefretler üretti. Bunlardan beslenen bir dost düşman tasnifi ülkenin tükenmez belası oldu. Bitmedi. Kemalizmin günahlarındandır, zapta geçsin, Arap düşmanlığında batıyla yarışan bir de resmî dil inşa edildi. Edward Said Batıda o dili yerle yeksan etti de bir Türkiye'de bu dilin muhafızları ısrarlı çıktı. Araplara reva görülen her türlü zulmü, baskıyı, faşizmi "bizi arkadan vurdular" rezil retoriği ile meşru gören bir dil. Bu dilin Siyonist ve pro İsrail bir ideolojiyle buluşması da gecikmedi. 1948'den beri bu dili konuşan insanlar başköşelerde yaşıyorlar. Ekranlarda utanmadan konuşuyorlar.

İnsanlığı değil İsrail'i savunmak

Aslında bu cemiyet üyelerine acıyorum. 62 yıldır dünyanın şahit olduğu bu organize zulmü, bu taammüden işlenen kitlesel cinayetleri görmezden gelmek, sıkışınca da taklalar atıp bunları "ama" diye başlayan cümlelerle savunmak gibi zor ve insanlık dışı bir misyonları var. Dilleriyle bir faşizmi örgütlüyorlar. Antisemitizm denen bir başka insanlık dışı ideoloji de en büyük korunakları.

Bu 'her koşulda İsrail haklıdır'cı dilin etrafında bir sanayi tesis ettiler: İsrail'i utanmadan savunma sanayii. Gazetelerden, dergilerden, tv'lerden, şirketlerden, yüzsüz kalemlerden kurulmuş bir sanayi. Bunca yıl batmadığına göre kârlı bir sektör.

Ne zaman Filistin'de bir büyük saldırı olsa hemen devreye girdiler. Bu endüstriyi yaşatmak için İsrail tankları üzerinde poz kesip, İsrail askerlerinin yaman teçhizatlarıyla mutlu oldular. İsrail uçaklarının menziliyle sarhoş olup, İsrail tarafına düşmüş bir Filistin roketiyle dünyaları başımıza yıktılar. İsrail'i laik Türkiye'nin [laik olmayan] müttefiki olarak başımıza kaktılar. Hatta İsrail'i, Türkiye'de laikliğin teminatı diye pazarladılar.

Silah anlaşmalarıyla orgazm olup, İsrail'in yanına asker yazıldılar. Hiç silah anlaşmaları laiklik kalkanıyla savunulur mu? Bunlar bunu da yaptılar.

Milyar dolarlık silahları laiklik diye, modernleşme diye, entegrasyon diye pazarladılar. Gözü dönmüşlük böyle bir şeydir. İsrail avukatlığı yaparken şuurdan uzaklaşmak böyle bir ruh halidir.

'Önce kendimize bakalım'cılar

Bu insanlar, tüm bunları yaparken sıkıştıklarında Türkiye'ye bakın diyorlar. Kimi zaman üst perdeden kimi zaman utanarak Kürt sorununu hatırlatıyorlar. "Bakın bizim de böyle bir derdimiz var,

Filistin'i savunursak onlar da bunu kaşır" diyorlar. Bu iki günahı da eleştirmek yerine, günahlarını günahla örtbas etmeye çalışıyorlar. İkisinden de memnunlar. İsrail üzülmesin diye gözden çıkarmayacakları halk yok. Bir başka argümanları da "Türkiye'nin sorunları bitti de Filistin'in sorunları mı kaldı" diye çıkışmak. Devleti, bürokrasisi, siyasal mirası, dünyanın bilmem kaçıncı güçlü ordusu, orduya bedel polis teşkilatı olan Türkiye'yi topraksız, mülksüz, sahipsiz Filistin'le bir tutuyorlar. Oysa uzaydan bakınca sınırlar görünmüyor, kardeşliğin haritasında hudutları anlaşmalar değil vicdanlar belirliyor. Auschwitz'deki Yahudi ile Gazze'deki Filistinli aynı ülkeye düşüyor bu haritada. Bunu bilmiyorlar.

Bir halkın yaralarına ancak pansuman olacak yardımları bile fitneye malzeme yapıp, kışkırtıcılık yapıyorlar. Giden yardımları ülkenin yoksullarına gammazlıyorlar. Oysa o gemilerdeki yardımlar yoksulların gönlünden kopmuş küçücük paralarla alındı. Bunu bilmiyorlar. Hele her İsrail saldırısından sonra attıkları başlıklara ne demeli: Katil İsrail, haydut İsrail...

Hemen sevinmeyip yazıları okuyunca ise tablo değişiyor. İçeride bazen arsız bazen utangaç bir dil eşliğinde rüzgar birden Filistinlilerin aleyhine dönüyor. Yıllardır bu basit numaradan vazgeçmiyorlar. Bazıları da sanki kendi seçmiş gibi 'hükümet istifa' diye yazıyor. Sanki 50 yıldır orada bir devlet aygıtı terör estirmiyormuş gibi, bütün günahlar şu fani hükümetinmiş gibi. Dalga geçiyorlar.

Barbarlık çökerken

Tek dertleri aman İsrailli dostlarımız kızmasın, anlaşmalar bozulmasın, aman antisemitizm hortlamasın. Antisemitizm hassasiyetleri nedense Kürtlere, Araplara, Boşnaklara gelince köreliyor. Dünyanın başka acılarıyla dertlenmiyorlar. Oysa İsrail'i savunmak için harcadıkları enerjiyi Türkiye'yi eleştirmek için harcasalardı ülke abad olurdu.

Ama işte artık sanayileri çöktü. Dış borçla, emanet retoriklerle, satılmış kalemlerle kurtarmaya çalışıyorlar. İsrail'de muhalif gazeteler devletlerine alabildiğine hücum ederken, bizimkiler İsrail devleti radyosu gibi yayın yapıyorlar. Türkiye'nin açmazları üzerinden saldırıyorlar. Yeterki mazlumların cümlelerini püskürtsünler. Kimse onlara itibar etmiyor, tarihe böyle bir vazifenin ayıbıyla geçmekten gocunmuyorlar. Iskaladığınız bir şey var oysa: Biz bu ülkenin vatandaşıyız ama avukatı değiliz. Siz ise İsrail'in vatandaşı olmaksızın avukatısınız. Sizden iyi müttefik parayla bulunmaz.

Sahi siz annenizin, evladınızın, sevgilinizin yüzüne nasıl bakıyorsunuz?

HABERE YORUM KAT