1. HABERLER

  2. ETKİNLİK

  3. Tatvan Özgür-Der'de 15 Temmuz Direnişi Konuşuldu
Tatvan Özgür-Der'de 15 Temmuz Direnişi Konuşuldu

Tatvan Özgür-Der'de 15 Temmuz Direnişi Konuşuldu

“15 Temmuz Direnişinin Kazanım ve Riskleri” Tatvan Özgür-Der’de konuşuldu.

09 Eylül 2016 Cuma 22:32A+A-

Haksöz Haber

Tatvan Özgür-Der’de araştırmacı-yazar Hamza Türkmen’in sunumuyla “15 Temmuz Direnişinin Kazanım ve Riskleri” konuşuldu.

Hamza Türkmen konuşmasında şu hususları belirtti:

“15 Temmuz direnişi; daha önce benzeri görülmemiş, anlık, kitlesel, rehbersiz ama ölümüne, ümmetin maslahatından yana, selalarla, ezanlarla, tekbirlerle ve Türkiye'nin bütün bölgelerinde aynı anda yaşanan bir direnişti.

Aslında bir intifadaydı. Yeniden bir varoluş hamlesiydi. O açıdan son üç yüz yıllık tarihimizde görülmemiş bir vakıaydı. Bu durumun sosyolojisinin değerlendirilmesi, tartışılması gerekir.

Karşı karşıya olduğumuz darbe girişimi, önümüzdeki günlerde mahkeme tutanaklarının yayımlanmasıyla daha da net olarak göreceğimiz üzere Türkiye darbeler tarihinin hatta dünya darbeler tarihinin en organize ve en planlı darbe girişimidir.

28 Şubat’ı hatırlayacak olursak Sincan'da on tane tankın yürütülmesiyle olay nihayete ermiş, yönetime el konulmuştu. 15 Temmuz'da ise uçaklar havalandı, meclis bombalandı, helikopterler Cumhurbaşkanı’na suikast için yola koyuldu vs.

En nihayetinde 15 Temmuz darbe girişimi, özelde Tayyip Erdoğan'ın misyonuyla, çabalarıyla aşılmaya çalışılan yerel ve küresel vesayetten kopuşu da hızlandıran bir süreç olmuştur muhakkak. Mesela Mısır darbesine tek başına 'darbe' diyebilmek ve bu darbeyi aktif veya pasif olarak destekleyen dünya ülkelerini eleştirmek, küresel vesayetin aşılmaya çalışılmasına dair bir örnekti.

Hakeza içeride, Ümmetten ulus yaratma sürecinde gerçekleşmiş olan tek tipleştirme, herkesi makul Türk konumuna getirme politikalarına karşı başlatılan açılımlar da yerel vesayetten kopma ve arınma sürecine işaret eden bir göstergeydi. Ki bu baskıları en fazla hissdenler bölgede yaşayan Kürt halkıydı.

Ayrıca yıllar boyunca başörtüsü meselesi bağlamında yaşanan mağduriyetler de yerel vesayete delalet eden göstergelerdi.

Türkiye halkı için, tüm üçüncü dünya ülkeleri için ve tüm İslam ülkeleri için de ordu; halka karşı konuşlandırılmış ve yerel vesayet odağı haline getirilmiştir. En önemli ordu birlikleri de sınırlarda değil şehir merkezlerindedir bunun için. Dolayısıyla kendini sivil halkın üstünde gören, darbeye hevesli ordu anlayışının değiştirilmesi için de önemli bir fırsat oldu 15 Temmuz süreci.

Bu bağlamda haftalar, hatta aylar sonrasında AB’den, ABD'den gelen cılız darbe karşıtlığı söylemlerinin altında da bu noktada yaşanan normalleşmenin yer aldığını söylememiz gerekir.

Hukuk sistemine çalıntı sorularla yerleşen, kabaca dört bin civarındaki FETÖ’cü hakim ve savcının bu süreçte tasfiye edilmesi de adalet sistemi açısından önemli bir kazanım oldu muhakkak.

Maliyede, emniyette, askeriyede, hukuk sisteminde, milli eğitimde kısacası hemen hemen bütün kurumlarda blok halinde kadrolaşan FETÖ’cü çete, kanaatimce küresel güçlerin de desteğiyle gerektiğinde kullanılması planlanan bir vesayet odağı haline getirilmiştir.

Kısacası hem yerel hem de küresel vesayetten kopma iradesi ortaya koyan Türkiye, 15 Temmuz komplosuyla durdurulmaya çalışılmıştır. Tıpkı Mısır'da İhvan-ı Müslimin ile özgürleşmeye çalışan halka yapıldığı gibi...

15 Temmuz darbe girişimine yeltenen küresel güçler, koçbaşı olarak da batıni din anlayışına sahip, yanlış itikatlara din adına sahip olan insanları yani FETÖ’yü kullanarak bu emellerine ulaşmaya çalıştı.

Allah'ın gaybi yardımının olmaması durumunda da bu darbenin engellenemeyeceğini itiraf etmemiz gerekir diye düşünüyorum. Peki, Allah'ın gaybi yardımını celbeden neydi, diye de sormamız gerekir.

“Bir kavim kendi halini değiştirirse Allah yardım eder.” diyor Allah. Biz ne yaptık da Allah'ın yardımı geldi? Ne oldu da üzerine ölü toprağı serpilmiş olan bir toplum birden bire bir “direniş öznesi” oluverdi?

Bu sosyolojiyi okumamız ve burdaki kazanımlarımızı, doğrularımızı değerlendirip geliştirmemiz ve gelecek ufku üretmemiz lazım. Ve bu kazanımlarımızı örtmeye, saptırmaya istismar etmeye çalışan unsurları da iyi okumamız lazım.

Ben şahsen Allah'ın gaybi yardımını celbetme, buna müstehak olma konusunda; ilk saatlerdeki, ilk günlerdeki üç meseleyi çok önemli görüyorum.

Birincisi; henüz bir çağrı gelmeden, olayın darbe olduğunu anlayan, “Bu, ümmetin maslahatına, geleceğimize kurulan bir pusudur.” diyen 28 şubat'tan bu yana gelen bir İslami direniş ruhunu taşıyan, olayın ilk saatlerinde Türkiye'nin her yerinde meydanlara dökülen on binlerce insandır.

İkincisi; bu toplumda “İstikrar olsun, toplum iyiye gitsin.” diyen vatan, toprak, bayrak sevdalısı milli hassasiyetlere sahip on binler.

Üçüncüsü; Tayyip Erdoğan'ın çağrısıyla gece yarısından sonra sokaklara çıkan milyonlar.

Darbe girişiminin saydığımız kesimler tarafından büyük fedakarlıklarla engellenmesinden sonra bu süreçte yer almamasına rağmen fırsatçılık yaparak kendi dünya görüşünü merekeze alarak nemalanmaya çalışan bazı kesimlerin de olduğuna şahitlik ettik.

Darbe girişiminin atlatılmasından hemen sonra Fethullahçılık benzeri din istismarının ancak; bilim ve laiklik ile engellenebileceğini, tek kurtuluş yolunun Kemalizme sarılmak olduğunu idida eden kampanyalar piyasaya sürüldü. Bu fırsatçılığa karşı ise maalesef nesnel bir cevabın verilemediğini müşahade ettik. Üstelik Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana din istismarının en alasını yapanların ordu ve Kemalizmin bizatihi kendisi olmasına rağmen.

Dolayısıyla canları pahasına bir darbe girişimini etkisiz hale getiren kitlelerin 15 Temmuz ruhunu ve birlikteliğini canlı tutarak geleceğe yürümesi, birlik ve beraberlik içinde istişare, müzakere ve diyalog niteliğini geliştirmesi ve bu yolda bir gelecek inşaa etmesi de en az darbenin engellenmesi kadar önemli bir mesele olacaktır.”.

tatvan_ozgur-der_15_temmuz_direnisi.jpg

Seminer, soru ve cevap faslının ardından sona erdi.

HABERE YORUM KAT