1. YAZARLAR

  2. KENAN ALPAY

  3. Tarihi tekerrür etmeye mecbur kılan kronik zaaflar
KENAN ALPAY

KENAN ALPAY

Yazarın Tüm Yazıları >

Tarihi tekerrür etmeye mecbur kılan kronik zaaflar

28 Eylül 2021 Salı 10:35A+A-

Küresel ölçekte bir çalkalanma yaşanıyor. Elbette bu çalkalanmanın açtığı fırsat yollarından da sebep olduğu zararlardan da ülke ve toplumlar kurdukları düzenlerin gücü ve esnekliğiyle olduğu kadar adaleti hangi oranda ikame ettiklerine göre pay sahibi oluyorlar. Mesela İngiltere’de Londra başta olmak üzere ülkenin hemen tamamında akaryakıt tedariki krize girmiş durumda. İngiltere akaryakıt istasyonlarında pompalar kapatılmış, istasyonların önünde uzun kuyruklar oluşmuş bir ülkeye dönüştü. “Tanker şoförü açığı”nı gidermek üzere hükümetin ilan ettiği “acil eylem planı” da işe yaramazsa tuhaf bir biçimde ilk seçenek olarak ordunun devreye girmesi bekleniyor.

Dünyanın diğer ucundaki Avustralya’da ise aşı karşıtı toplumsal protesto gösterilerinin hızla yükselişini engellemek için biber gazı ve plastik mermi kullanan atlı polis birlikleriyle daha sert müdahale etmekten başka bir yol üretemiyor. Her biri diğerinden daha garip vesveselerden, daha ucuz vehim ve yalanlardan, kara propagandalardan ibaret olan komplo teorilerine karşı kitleleri makul verilerle ikna etmeyi beceremeyen Avustralya hükümeti polisiye tedbirlere yüklenerek işin içinden sıyrılmaya çalışıyor.

Türkiye’de de benzer tuhaflıklar hiç eksik olmuyor maalesef. Yükselen döviz kuru ve altın fiyatları enflasyon ve işsizlikle birleşince hayat pahalılığından azade hiçbir alan kalmadı. Evet, Türkiye ihracat rakamlarında ve büyüme oranlarında yeni rekorlara imza atıyor, enerji açığını giderecek ölçüde yeni ve büyük rezervler keşfedip yatırım alanları oluşturuyor, silah sanayiinden iletişim teknolojisine değin parmak ısırtan sıçramalara imza atıyor. Lakin bütün bunlara rağmen çarşı pazarda yaşanan pahalılık geniş kitlelerin belini büküyor. Ne gazete manşetlerini süsleyen müjdeli haberler ne de TÜİK verileri hayatı kolaylaştırmaya, geçimi rahatlatmaya yetiyor maalesef. Millet İttifakı’nı oluşturan Hükümetin, CHP ve İYİ Parti’nin ülkeyi yoklukla, maliyeyi iflasla, halkı açlık sınırında yaşamakla özdeşleştiren ve zaman zaman mizansenlerle desteklenen aşırı provokatif söylemlerini bir kenara bırakıp hayat pahalılığı, geçim zorluğu, yüksek enflasyon ve artan işsizlik olgusuyla objektif olarak önce yüzleşmek ve sonra da hesaplaşıp halletmek gibi acil bir görevi var.

 

En Etkili Muhalefet Çarşı Pazarda

Türkiye’nin artan zenginliği, kavuştuğu imkân ve konfor inkâr edilemez ebette. Ancak zenginlik artışı, yükselen ve yaygınlaşan imkân ve konforlara ait bazı göstergeleri kitlelerin gözüne sokarak piyasada yaşanan daralma ve sıkıntıları kronik muhalefet, ajitasyon veya algı operasyonu şeklinde niteleyerek mahkum etmek ters tepecektir. Şimdi önümüzde duran tablo sanki birkaç yıl önce yaşadığımız tuhaf şaşkınlığın tekerrürüne yine bazı dair acayip işaretler veriyor. “Fahiş fiyatlar” hangi siyasal veya kültürel çevreye mensup olursa olsun toplumun dengesini bozuyor, ağzının tadını kaçırıyor. Son dönemde Hükümete karşı en etkili muhalefet pazar ve marketlerde sürekli yukarıya doğru seyreden fiyat etiketlerinden yükseliyor. Fahiş fiyatla mücadele etmek, etiketlere fahiş fiyat yazanlara karşı etkili bir biçimde müdahale etmek icap ediyor. İyi ama bu mücadele öncelikli muhatap kim ve nasıl bir yol takip edilsin ki geçim kolaylaşsın, alan da satan da memnun kalsın?

Bu süreçte fahiş fiyat meselesinin sorumlularını tarif ederken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verdiği beyanlar oldukça dikkat çekiciydi. New York’taki temasları sırasında gazetecilere konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan “beş zincir market piyasayı alt üst ediyor” mealinde bir beyanat verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a göre mezkûr “beş market ürünleri toplarken de piyasaya sürerken de daha adil davranırsa” sıkıntıları gidermek mümkün olacaktı. Aksi durumda “Ticaret Bakanlığı gerekli operasyonları yapacak”tı. Bu hemen işaretin ardından Rekabet Kurulu tarafından zincir marketlerden sözlü savunma istendiği kamuoyuna ilan edildi.

 

Yöneticilerimiz Uyuyor mu?

Haksız rekabetini tekelleşmenin, ihtikârın önüne geçmek kanunen ve ahlaken hükümetin vazifesi elbette. Zincir marketleri avukatları ve PR şirketleri savunsun. Ama her şey gözlerimizin önünde oldu; küçük esnafı ezen, haksız rekabet şartlarını oluşturan, mahalle ve sokak aralarına kadar, en küçük ilçelere hatta varoş mahallelere değin zincir marketler AVM’ler uzanırken “yöneticilerimiz uyuyor muydu?” Piyasayı düzenleyen ticaret kanunlarını güncellemek, hem üretici-tüketici dengesini kurarak rekabet şartlarını geliştirmek hem de siyaset ve toplumu olası manipülasyonlara karşı güvence altına almak neden siyaset ve bürokrasinin gündemine girmedi?

İşin diğer boyutuysa şu: Dönem dönem bazı mallar üzerinde spekülasyon yapıldığı, küresel güçlerin bir dizi kumpaslar tertiplediği yönünde savunma mekanizmaları devreye sokuluyor. O vakitler yalap-şap üretilen bir çözüm yoluna “yerli ve milli” denilince adeta akan sular dursun isteniyor ama ne mümkün! Klişe söylem ve davranışlarla badireler atlatılmak isteniyor ama “pansuman tedavi” çoğu kez yaraları derinleştirmekten başka bir işe yaramıyor. “Milli birlik ve beraberliğe en çok muhtaç olduğumuz günler” sık sık kendisini hissettiriyor hatta hiç bitmeyecekmiş gibi dayatıyor. Akaryakıtta dışa bağımlılık halen sürüyor ve cari açığın en büyük kalemini petrol, doğalgaz ve elektrik ithalatı oluşturuyor. Üstelik enerji ürünleri başta olmak üzere hemen her ürünün üzerine bindirilen ağır vergilerin devlet ve bürokrasi kademelerinde israf ve gösteriş şeklinde harcanıyor oluşu toplumun canını daha bir sıkıyor. Hem “dünya beşten büyüktür” demeyi hem de “Türkiye beş marketten büyüktür” demeyi sürdüreceğiz. Ancak daha adil ve müşfik bir dünya talebimizi daha adil ve müşfik bir Türkiye pratiğiyle dünyanın en ücra köşelerine, en mahrum halklara ulaştırabiliriz.

Hali hazırda market ve pazarda ciddi hatta yıkıcı bir rekabet sürüyor. Ancak rekabeti zorlaştıran asli unsurlar arasında devletin vergi sistemi, hükümetin üretim ve tüketime dair tanzim ettiği politikalar belirleyici oluyor. Tanzim demişken umarız sokak ve meydanlara kurulan yeniden tanzim satış mağazaları üzerinden çözüm üretileceğine ilişkin mantıksız ve faydası bir iklim inşa edilmeye kalkışılmaz. Toplum yaşadıklarını, şahit olduklarını, talep ve eleştirilerini çok sistematik ve akademik olarak telaffuz edemese de siyaset, bürokrasi ve medyadan sadır olan söylemleri eskiden bu yana hakikat değirmeninde öğütecek feraset ve basirete yeterince sahiptir. Doktoralı iletişim uzmanları, Paris-Londra görmüş PR şirketleri ne derse desin “Kur’an Şairi” merhum Mehmet Akif Safahat’ında avama da havasa da izlenecek rotayı en edebi ve hikmetli benzetmelerle şöyle çizmiş:

Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!

Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?

"Tarih"i  "tekerrür"  diye tarif ediyorlar;

Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?

 

YeniAkit

YAZIYA YORUM KAT

5 Yorum