1. YAZARLAR

  2. Kürşat Bumin

  3. Tahrir Meydanı'nda kaç kişi vardı?
Kürşat Bumin

Kürşat Bumin

Yazarın Tüm Yazıları >

Tahrir Meydanı'nda kaç kişi vardı?

13 Şubat 2011 Pazar 00:51A+A-

Yazının başlığındaki soruyu anlamsız bulabilirsiniz. Ama "ilk bakışta" sadece. Tahrir Meydanı'nda toplanan Mısırlıların sayısının son Cuma günü 2 milyona ulaştığını biliyoruz tabii ki. Peki ama Tahrir Meydanı'nda sadece bu 2 milyon Mısırlı mı vardı? Değil elbette. Kesin bir sayı veremiyorum ama Tahrir Meydanı'nda aslında 2 milyon değil, yüz milyonlarca protestocu vardı. Doğrudan "sahne alanlar" dışında sahneye konan özgürlük arayışının "seyircileri" olan yüz milyonlar yani... Tahrir Meydanı'nda sabahlayan iki milyon Mısırlı ve onları televizyon ekranında "canlı" olarak izleyen yüz milyonlarca "seyirci" arasındaki bağ bir bakıma Atina amfitiyatrosunda –diyelim- Aristofanes oynayan ve onları izleyenler arasındaki katılımı-birlikteliği hatırlatıyordu.

Tahrir Meydanı'ndaki bu "buluşma" büyüklüğü itibariyle bir ilk olsa da, Kahire ile sınırlı kalacak türden değildir. Bundan böyle dünyanın bütün otokratları karşılarında bu yüz milyonları bulacaktır. Yerinde iki milyon, ekran başında yüz milyonlar... Yerinde yüz bin, ekran başında yüz milyonlar... Bu ağa, bu dayanışmaya dünyanın en zalim otokratı bile dayanamaz...

İletişim-haberleşme alanındaki gelişmelerin sonucunda -"bulaşıcı" olduğu söylenen- "özgürlük" arayışındaki göstericilerle onları ekranları başında izleyen "seyirciler" arasındaki etkileşme biçimi değişmiştir. Eskiden bu tür olayları sadece "bilmekle" yetinirdik. Oysa bugün, birkaç saniye gecikme ile onları "görüyoruz-yaşıyoruz", onlarla beraberiz artık.

Eskinin, hatta çok yakın tarihin büyük başkaldırıları iletişim alanında yaşanan bu yeni ilişki biçimine nasıl gıpta ediyordur kim bilir... Mesela 1956'da Budapeşte'de ya da 1968'de Prag'da gerçekleşen büyük başkaldırılar... Bugün Tahrir Meydanı gibi önümüze gelebilse, binlerce kilometre öteden aralarına katılma imkânının bulabilseydik bu başkaldırıların üzerine tanklarını salan totaliter sistem 90'lara kadar ayakta kalabilir miydi?

Bugün artık hiçbir güç -ortada hâlâ bu büyük değişimi "değişim ama istikrarlı"(!) diyerek değerlendiren Tony Blair gibi devlet adamları olsa da- ortaya yepyeni küresel bir "ethos" çıkartmaktadır. "Küreselleşme" olgusunun yepyeni bir yüzüdür bu. Bu değişim bu anlamda "politika"nın da gerçek anlamına kavuşmasıdır. "Küreselleşme"nin ekonomik çıkarlar ve etkili dış politika sınırlarına hapsettiği politika, öz niteleği olan "özgürlük" arayışıyla buluşmaktadır.

Geçen akşam TRT Türk'de yayınlanan "Gazeteci gözüyle" adlı programa konuk olan Mustafa Özcan'ın özellikle altını çizdiği birkaç hususu da hatırlatmak isterim. (Mustafa Özcan - bilenler bilir- Ortadoğu (ve Afrika) söz konusu olduğunda seyircisini ekrana kilitleyen gazetecilerden başında gelir. Parantezi açmışken şunu da belirteyim: Tahrir Meydanı'nın ülkedeki televizyon izleyicileri açısından bir kazancı da Özcan gibi bölgeyi gerçekten bilen gazetecilerle –nihayet!- daha sık karşılaşmak olmuştur. Bu çerçevede TRT Arap'ın genel yayın yönetmeni Sefer Turan'ın adını anmayı da unutmayalım.)

Özcan, birinci olarak Tahrir Meydanı'nda hep bir ağızdan tekrarlanan bir sloganı Türkçeye çevirdi. Söz konusu slogan (doğru hatırlıyorumdur inşallah!) Mübarek'den makamını terk etmesini isterken alışmadığımız biçimde neredeyse "rica" etmeyi de içinde barındırıyordu. Gerçekten de, konuşmacıların ve başka gözlemcilerin de altını çizdiği gibi, Tahrir Meydanı'nın dolduran protestocular ülkelerinin başında bulunan otokrattan kurtulmakta çok kararlı ama o derece de "pasifist"tiler. Gerçekten de, sırasında iki milyonun insanın bir araya geldiği bu gösteriler son derece "pasifist" bir atmosferde cereyan etmedi mi? Dünyanın dört bir yanında gelişmeleri ekranları başında izleyen yüz milyonlarca insanın kendilerini Tahrir Meydanı'nda hissetmelerinin nedenlerinden birisi de muhakkak ki bu atmosferdir. Dünya kamuoyunun "Mübarek giderse idare köktendinci Müslümanların eline geçer" klişesini-korkusunu üzerinden atarak meydandaki protestocuların arasına katılabilmesinin önemli nedenlerinden birisi budur.

Özcan, ikinci olarak başkaldırının en azından başlatıcıları olarak "gençler"e özel bir önem atfetti. Sistemin halkın üzerine saldığı "korkuyu" hissetmeyen gençler. Mısır'da nüfusun yarısının 24 yaşın altında olduğunu unutmayalım. Ayrıca başını çeken gençler ellerinin altındaki iletişim araçlarıyla toplumun dış dünyaya en açık kesimini oluşturuyordu.

Evet, karşımızda yepyeni küresel bir "ethos" bulunmaktadır.

"Sıradaki!..." diyebiliriz artık...

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT