1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. "Suriyeli Düşmanları Neo Nazilerin Yerli Malı Versiyonu"
"Suriyeli Düşmanları Neo Nazilerin Yerli Malı Versiyonu"

"Suriyeli Düşmanları Neo Nazilerin Yerli Malı Versiyonu"

Kenan Alpay: “Suriyelileri biz anlamazsak kim anlayacak? Neo Nazilerin yerli malı versiyonu Sinan Oğanlar, Ümit Özdağlar, Soner Yalçınlar, İsmail Saymazlar mı muhacirlerin acılarını idrak edip adalet duygusuyla hareket edecek?”

01 Ağustos 2019 Perşembe 02:06A+A-

Röportaj:  Nurullah Alpay / Yeni Akit 

Suriyelilerin hoş olmayan görüntülerle İdlip’e deport edildiği görüntüler sonrası geçtiğimiz Cumartesi günü Özgür-Der ve Mazlumder’in öncülüğünde düzenlenen "Suriyelilerle Dayanışma" protesto gösterisi ve basın toplantısı bir grup ırkçının provokasyonuna sahne olmuştu. Akit’e konuşan basın toplantısını düzenleyenlerden ve aynı zamanda Yeni Akit Gazetesi yazarı olan Kenan Alpay ile provoke edilen gösteriden Suriyeli karşıtlığına kadar pek çok konuda konuştuk. İşte o söyleşimiz:

- Gündemdeki sıcak meseleyle başlayalım… Cumartesi günü Saraçhane’de neler yaşandı? Suriyeliler bu kargaşanın neresinde?

- Açık ve meşru bir basın açıklaması ırkçı-faşist bir çete tarafından sabote edilmek istendi. Görünüşte emniyet çok sıkı bir dizi tedbir almıştı. Ancak pratik hiç öyle olmadı. Maalesef polisin düzensiz ve tecrübesiz emniyet tedbirleri bu ırkçı-faşist çeteyi cesaretlendirecek kadar yetersizdi. Basın açıklamasının güvenliğini sağlamak yerine basın açıklaması yapan bizleri bu provokatör şebekeyle karşı karşıya bıraktılar. Irkçı saldırı, basit ve klasik kara-propaganda teknikleriyle iki grup arasında yaşanan arbede olarak yansıtıldı haberlere. Suriyeliler ne basın açıklamasını yapan ne de katılımcısı olan gruptu. Ancak asıl hedef elbette ki Esed rejimi, Rusya ve İran’ın katliamlarından kaçıp ülkemize sığınan Suriyeli muhacirlerdi.

"Provokatörler dumanlı havayı sevdi!"

- Günler öncesinden eyleme yönelik bir provokasyon başlatıldı. Sebebi ne bu provokasyonun?

- Uzun bir zamandır Suriyeli muhacirlere yönelik ulusalcı-Kemalist çevreler tarafından provokatif haberlerle kamuoyu manipüle ediliyordu zaten. Zannediyorum 31 Mart ve 23 Haziran seçimleriyle ortaya çıkan tablo, ekonomik göstergelerde beliren olumsuzluklar provokatörlerin beklediği dumanlı havaydı. Fırsatı ganimete çevirmek için hızla harekete geçtiler.

"Kazanımların harcanmasına karşı çıktık!"

- Sadece eylem değil genel bir durumdan bahsediyorsunuz…

- Sağ ve sol ulusalcı çevrelerin en önemli iki ortak paydası Erdoğan düşmanlığı ve Esed rejimiyle dostluk olduğu için Suriyeli muhacirler en kolay hedef olarak görülmüş olmalı. Yakın tarihte Türk-Kürt, Alevi Sünni çatışmaları çıkarmak için ne türden provokatif eylemler, suikastlar, sabotajlar düzenlediğini hatırdan çıkarmamak gerekir. Etnik veya mezhebi fay hatlarını harekete geçirerek toplumu kin ve nefretle birbirine düşmanlığa teşvik etmek hususunda bazı kurum ve çevrelerin yeterince tecrübeli olduğunu iyi biliyoruz. İçişleri Bakanlığı’nın talimatıyla İstanbul Valiliği tarafından “düzensiz göçle mücadele” adı altında bir dizi uygulama yürürlüğe sokuldu. Fakat bu uygulama sokaklarda, otobüs duraklarında, gar ve otogarlarda Suriyeli muhacirleri telaş ve korkuya sürükleyen polisiye tedbirlere dönüştü. İşin en acı tarafı yaklaşık dört yüz kişilik bir grup aralıksız bir biçimde bombardıman altında tutulan İdlib’e sınır dışı edildi. Bu durum Türkiye’nin uzun yıllar boyunca ve ağır bedeller ödeyerek elde ettiği kazanımları hovardaca harcayıp israf etmesi demekti.

- Peki medyada çıkan haberler…

- Özgür-Der yönetim kurulu olarak Mazlumder, Hukukçular Derneği ve Mülteci Hakları Derneği’yle görüşüp 27 Temmuz’da ortak bir basın açıklaması yapma kararı aldık. Ne var ki; Sputnik, Odatv, BirGün, Sözcü, Cumhuriyet, T24 gibi haber merkezleri bütün basına gönderilen haber bültenine rağmen “Suriyeliler eylem kararı aldı” başlığıyla kamuoyunu öfke ve düşmanlıkla kışkırtmaya başladı.

"Türkiye enformatik müdahalelere açık!"

- Medya neden bu kadar açıkça yalan yazdı?

- Yalan ve iftira bazı medya kuruluşlarının aslî karakteridir zaten. Bu medya kuruluşlarının bir siyasal aklın, bir ideolojik kampın, bir uluslararası dengenin hesabına çalıştığı akıldan çıkarılmaması gerekir. Amerika, Avrupa ve İsrailadına kalem oynatan, yalan ve iftira üzerinden nefret duygularını harekete geçiren medya kuruluşları kadar Rusya, Çin ve İran hesabına da aynı fonksiyonu icra edenler olduğunu kimse inkâr edemez. Türkiye bu açıdan her türlü enformatik müdahaleye açık bir saha pozisyonunda.

"Sosyal medya trolleri nüfuz casusluğu yapıyor"

Nüfuz casusluğu konvansiyonel medyadan çok büyük bir oranda sosyal medya trollerine geçmiş durumda. Sinir uçlarıyla oynamak, topluma güvensizlik ve ümitsizlik aşılamak için son dönemde en çok “Türkiye’nin bütün kaynaklarını sömüren Suriyeli mülteciler” algısına oynadılar. Asalak, korkak ve bizle uyuşması imkânsız yabancı kurgusunu besleyip savaştan, yıkımdan, işkence ve yokluktan kaçıp kurtulan mazlum insanlar gerçeğini görünmez kıldılar. Medya acılarını, kayıplarını, korku ve yoksulluklarını görünmez kıldığı Suriyeli muhacirleri basit birer nefret objesine çevirerek toplumun korku ve düşmanlık duygularını kışkırtma görevini üstlendi ne yazık ki.

"Kılıçdaroğlu ve Akşener gerdiler; şimdi kenarda beyefendi-hanımefendi pozu veriyorlar"

- Son eylemde Sinan Oğan ismi öne çıktı. Yine Ümit Özdağ, Suriyeliler aleyhinde sık sık paylaşımda bulunuyor. İYİ Parti ve CHP, Genel Başkan düzeyinde “Suriyeli istemiyoruz” diyorlar. Bu söylemleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Amaç ne?

- Sinan Oğan ve Ümit Özdağ gibi siyasetçiler Türkiye’yi ırkçılık ve faşizm bataklığına sürüklemeye kararlı iki figür olarak beliriyor. Profesyonelce yalan ve iftira tertipliyorlar fakat her seferinde suçüstü yakalandıkları halde hiçbir biçimde utanmıyor, pişman olmuyorlar. Ne yarım asırlık Baas/Esed despotizminin yıkım ve katliamlarına tek kelime olsun itiraz ediyorlar ne de Rusya ve İran ordularının Suriye’yi cehenneme çeviren işgallerini kınıyorlar. Irkçı ve faşist karakterleri dolayısıyla Oğan ve Özdağ’ın ne İslam’ın kardeşlik hukukundan ne de İnsan hakları evrensel beyannamesinden birazcık olsun nasipleri var. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve İYİ Parti lideri Meral Akşener toplumu Suriyeli muhacirlere karşı gerebildikleri kadar gerdiler ve şimdi kenara çekilip beyefendi ve hanımefendi pozları veriyorlar.

"Türkiye’de de Baas rejimini istiyorlar!"

- Sebebi ne?

Bunların hiç birisi Rusya ve İran orduları Suriye’den çekilsin diyemiyor. Hiç birisi Suriyeli muhacirler için güvenli bölge kurulsun ve Esed rejimi Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılansın diyemiyor. Çünkü gönüllerinde yatan Türkiye için de benzer bir Baas tipi rejimdir. Suriyeli muhacirlere neden Esedçi olmadıkları, niçin işgalci Rusya ve İran ordularıyla işbirliği yapmadıkları için öfke kusuyorlar. Kimi Baas/Esed rejimiyle ideolojik akraba olduğu için kimi de mezhebi dayanışma adına Suriyeli muhacirlere düşmanlık yapıyor.

Suriyeliler konusunda büyük oranda başarılıyız ama…

- Hükümet, Suriyeli mülteciler konusunda başarılı olabildi mi? Bu saatten sonra ne yapılmalı?

- Hükümet’in Suriyeli muhacirler konusunda büyük oranda başarılı olduğunu düşünüyorum. Ancak yapılması gereken daha çok iş var. Suriyeliler konusu Suriye krizinden bağımsız değil, ilk elde bu mesele iyice kafamıza oturmalı. İkincisi Suriye ve Suriyeliler meselesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsi bir meselesi değildir. Aksine bu meseleleri Türkiye’nin adalet ve sabırla çözmesi gerekiyor. Suriye’deki sorun Amerika destekli PKK-PYD tehdidini çok fazlasıyla aşan bir mahiyettedir. Esed rejimiyle, Rusya ve İran ordularıyla da komşu olduğumuzu unutmayalım. Güvenli bölge meselesini Türkiye halletmek mecburiyetindedir.

- Suriyeliler Esed rejimiyle muhatap olmamalı

- Suriyeli muhacirlerin temsiliyetini makul ve sürdürülebilir bir şekle sokmak gerekiyor. İş ve öğrenim, ikamet ve seyahat, pasaport ve kimlik gibi sorunlarda bu insanları Esed rejiminin diplomatik temsilcilikleriyle hiçbir surette muhatap etmemek gerekir. İstihdama ilişkin planlamalar kadar eğitim-öğretim ve toplumun diğer kesimleriyle uyumlu hayat sürdürebilmek üzere geniş katılımlı toplantılar yapmak gerekiyor. Milli Eğitim, Aile ve Çalışma Bakanlıkları koordine olmadan İçişleri Bakanlığı’na havale edilecek çözüm arayışları hayalden ibaret olacaktır elbette.

"Suriyeli düşmanları Neo Nazilerin yerli malı versiyonu"

- Toplumda kafalar çok karışık… Suriyeliler sınavsız üniversite okuyor, hükümetten maaş alıyor, vergisiz araba alıyor ve daha niceleri… Gerçekliği var mı bunların?

Suriyeli muhacirlere yönelik bu söylemlerin hemen tamamı uydurma diğer bir kısmı da bağlamından koparılmıştır. Maaş veriliyor, ücretsiz ev veriliyor, üniversiteye sınavsız giriyor lafları aslı astarı olmayan dedikodular. Ancak daha kötüleri de var. Taciz ve tecavüzle, hırsızlık ve gaspla, dilencilikle anılan Suriyeliler algısı çok tehlikeli. Suç ve suçlu ayrımı yapmadan kanunlar herkese işler, işletilir.

- Zaten gerçekler de öyle değil galiba…

Suçlu istatistiklerine bakıldığında Suriyelilere ilişkin normalin çok altında kayıtlar görürüz. Suç işleme eğilimleri azdır ama yok değildir. Lakin bu tablo onları canavarmış gibi, suç işlemek üzere ülkemizi işgale kalkışmış gibi takdim etmeyi doğru kılmaz. Anlamak için tanımak ve bizzat tecrübe etmek gerekir. Hz. Muhammed Mustafa (a.s.) bizlere “Merhamet etmeyene Allah-u Teâla da merhamet etmez” buyurdular. Yetimleri, öksüzleri, dulları, sakatları, fakirleriyle evlerinden, şehirlerinden, yurtlarından sökülüp atılmış insanları biz Müslümanlar anlamazsak kim anlayacak? Almanya’daki neo Naziler mi anlayacak? Fransa ve Hollanda’daki ırkçı-faşist İslam düşmanları mı anlayacak? Neo Nazilerin yerli malı versiyonu Sinan Oğanlar, Ümit Özdağlar, Soner Yalçınlar, İsmail Saymazlar mı muhacirlerin acılarını idrak edip adalet duygusuyla hareket edecek?

"Suriyeliler günah keçisi olmasın!"

- Peki kendinizi vatandaşların yerine koyuyor musunuz? “Suriyeliler yüzünden kiralar yükseldi” gibi, “Suriyelilerin vergisiz dükkân açması işlerimizi bitirdi” gibi şikâyetler var. Ne diyorsunuz?

- Kiraların yükselmesinden neden bu garibanlar sorumlu olsun ki? Vergisiz işletme nasıl açılabiliyor, henüz yerinde öğrenebilmiş değilim. Günah keçisi aramayı seviyor ve bu işi en zayıf, en korumasız olana yüklüyoruz her zaman. Kamplarda yaşaması da sokaklarda dilenmesi de iş yeri açıp ayakları üzerinde durması da suç olan bir Suriyeliler gerçeği var karşımızda. Bu insanlar ne yapsın? Şerefiyle çalışan, emek harcayan, ter döken, sermaye koyan insanları kınayıp ayıplamak değil tebrik edip teşvik etmek düşer bize. Kazanıyor oluşlarını, gülüp geziyor olmalarını kıskananlar var. El açıp ağlayarak gezmelerini bekleyenler var. Ancak hamd edelim ki Suriyeli muhacir kardeşlerimiz bu durumda değiller.

"Bayram tatiline değil akraba ziyaretine gidiyorlar"

- Yine bir kesim diyor ki; “Suriyeliler bayram tatiline gidebiliyorsa ülkelerine de geri dönebilir.” Dönebilirler mi, ne dersiniz?

- Bayram tatiline gitmiyorlar zor ve tehlike içerisinde akraba ziyareti yapıyorlar. Az çok Suriye’yi biliyorum, Geçtiğimiz Kurban bayramında da İdlip bölgesini ziyaret ettim. Dağlar bayırlar, upuzun çorak ve kavurucu araziler derme çatma çadırlarla dolup taşıyordu. Dönecek bir ev bark, yaşayacak bir şehir yok ortada. Hemen her gün İdlip bölgesi Rusya tarafından en ağır bir biçimde bombardıman ediliyor. Hastane, okul, cami, pazaryeri demeden katliam yapan orduları konuşmayıp biriktirebildiği üç beş kuruşu geride kalan akrabalarına ulaştırmak için çırpınan muhacirleri hedef haline getirmek en temel hasletlerimizin deforme olduğunu gösteriyor. Bu tartışmalara şahit oldukça Suriye’de kalanlara veya Suriye’den kaçanlara değil en çok kendi halimize üzülüyorum.

"Muhafazakârlar ensar-muhacir kardeşliğini hatırlamalı"

- Diğer taraftan son günlerde bir sosyolojik tespit olarak muhafazakâr kesimin de Suriyelileri istemediği şeklinde bir görüş paylaşılıyor. Ne dersiniz?

- Evet, muhafazakârlık siyasi olarak “Gazi Paşa Atatürkçülüğü”ne teslim oldu. Ahlaki açıdan toplumsal cinsiyet eşitliği davasının mücahidine dönüştü muhafazakârlar. İktidar nimetleri sayesinde seküler tüketim kültürüne köleliği kolaylaştı. Konfor merkezli hayatlarında haram ve helal, adalet ve zulüm, kardeşlik ve düşmanlık çizgileri iyiden iyiye belirsizleşince muhafazakâr kesimlerin Suriyeli muhacirlere bakışının değişmemesi mümkün değildi. Muhafazakârlık düşünce olarak da pratik olarak da fazlasıyla değişti hatta dönüştü. Muhafazakârlık pahalı bir markaya, basit ve köksüz fakat alabildiğine kullanıma açık bir cephe siyasetine evrildi. Ensar ve muhacir kardeşliği bugünkü hayata taşınamadığı oranda nostaljik bir hatıraya dönüştü. Atatürkçü ya da Türkçü reflekslerin İslami değerleri gölgelemesine, ulusalcı kriterlerin Müslüman kimliğini ezmesine müsaade edilirse o iktidar imkânları ve nimetleri muhafazakâr kesimler için kaybedilen bir imtihan olmuş demektir.

"Suriyeli düşmanları 28 Şubat’ın parçası!"

- Mülteci karşıtlığında Suriyeli mültecilerin dinî kimliğinin bir etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?

Suriyeli muhacirlerin İslami ve Sünni karakteri Arap, Kürt veya Türkmen oluşlarından daha fazla belirleyici olmuştur. Ezidi veya Alevi bir kitle bu katliamlardan kaçıp gelmiş olsaydı mültecileri ezip çiğnemeye kalkışan mezkûr kimi Maocu, kimi Şamanist ırkçı-faşist tayfa insan hakları savaşçısı kesilirdi başımıza. Bu dönemde Suriyeli muhacirlere düşmanlık yapan aktör ve partilere dikkatle bakalım hemen hepsi 28 Şubat darbe sürecinin parçasıydı. Kamusal alanı laikleştirme, Siyasal hayatı İslami sembol ve değerlerden arındırma savaşı verirken Müslüman halka İran ve Suudi Arabistan yollarını gösteren bu despotik ideoloji ve kadroların Suriyeli muhacirlere düşman olmasında hiçbir tuhaflık görmüyorum.  

HABERE YORUM KAT

1 Yorum