
Suriye neden Mısır olmayacak?
“Mısır’da karşı devrim devleti eski haline döndürmüştür. Suriye’de ise devrim, devleti baştan kurmuştur. Aradaki fark, yalnızca liderlerin kaderi değil, devrimci gücün kendisini kurumsal bir devlete dönüştürme kapasitesidir.”
Kılıç ve Meydan: Suriye Neden Mısır Olmayacak?
Mehmet Rakipoğlu / Kritik Bakış
Suriye devrimi, Mısır devriminde görülen “başarının boşa çıkması” döngüsünü kırmıştır. Şara’nın uluslararası sistemle uyumlu, bölgesel güçlerle dengeli ve devrimci aktörlerle bütünleşik liderliği, Suriye’yi yeni bir istikrar arayışının merkezine taşımaktadır. Mısır’da karşı devrim devleti eski haline döndürmüştür. Suriye’de ise devrim, devleti baştan kurmuştur. Aradaki fark, yalnızca liderlerin kaderi değil, devrimci gücün kendisini kurumsal bir devlete dönüştürme kapasitesidir.
2011 sonrası Arap siyasetinin dönüşümünde Mısır ve Suriye, aynı jeopolitik dalganın iki uç örneği olarak ortaya çıkmıştır. Mısır’da Tahrir Meydanı’nın yarattığı güçlü sivil seferberlik, kısa bir demokratik deneme sonrasında ordu tarafından bastırılmış; devrim, 2013’teki darbe ile geri çevrilmiştir. Buna karşılık Suriye’de barışçıl başlayan halk hareketi hızla militarize olmuş; on üç yıl süren iç savaşın ardından devrimci aktörler hem askerî hem siyasi kapasite kazanmış, eski rejimin kurumsal iskeletini tasfiye ederek yeni bir siyasal düzen kurmuştur. Bu nedenle Suriye’nin Mısır’da görülen karşı-devrimci senaryoyu tekrar etme olasılığı yapısal olarak daralmıştır. Bu farklılık, yalnızca iki ülkenin devrim süreçlerinin doğasından değil, aynı zamanda devrim sonrası aktörlerin geliştirdiği stratejik yönelimlerden ve özellikle Suriye Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ahmet eş-Şara’nın ortaya koyduğu pragmatik liderlikten kaynaklanmaktadır.
Mısır’da Kapanan Meydan Suriye’de Açılan Cephe
Mısır devrimi, geniş sivil mobilizasyonun klasik bir örneği olarak başlamış; sosyal medya üzerinden örgütlenen genç ve seküler bir öncünün etkisiyle Mübarek’in istifası gerçekleşmiştir. Ancak bu devrim, devletin baskı aygıtını dönüştürememiştir. Ordu yerinde kalmış, yalnızca devlet başkanı değişmiştir. Dolayısıyla “devrimi yapan aktör ile devleti yöneten aktör” arasında bir süreklilik sağlanamamıştır. Sisi’nin 2013 darbesi bu yapısal kopukluğun sonucudur. Mısır’da meydanın enerjisi askerî bürokrasi tarafından absorbe edilmiş ve sivil siyaset hızla tasfiye edilmiştir.
Suriye’de ise çok farklı bir seyir izlenmiştir. Dera’da 2011’de başlayan barışçıl protestolar, rejimin aşırı şiddeti nedeniyle kısa sürede militarize olmuş; Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve farklı muhalif oluşumların, ABD destekli PKK’nın (PYD) ihdas edilmesi çok aktörlü bir iç savaşı doğurmuştur. Bununla birlikte Suriye muhalefet yıllar içinde yerel direniş ağlarından profesyonel silahlı yapılara dönüşmüş; özellikle İdlib merkezli Hey’et-i Tahrirü’ş-Şam (HTŞ) ve diğer grupların koordinasyonuyla kurulan Kurtuluş Koalisyonu ve Hükümeti, sahada belirleyici bir güç haline gelmiştir. 8 Aralık 2024’te bu koalisyonun Türkiye destekli unsurlarla birlikte yürüttüğü kapsamlı operasyon, Halep, Hama ve kırsal bölgelerde kritik kentlerin ele geçirilmesine, ardından Şam’ın kuşatılmasına ve aynı gün rejimin çökmesine yol açmıştır. Bu sahne, Mısır’daki gibi devrimin sivil bir tabandan gelip askerî yapı tarafından bastırıldığı bir süreci değil; bizzat askerî devrimci güçlerin rejimi ortadan kaldırdığı bir dönüşümü göstermektedir.
Operasyon sonrası HTŞ’nin kendini lağvetmesi, savaşçıların yeni ulusal orduya entegrasyonu ve HTŞ lideri Ahmet eş-Şara’nın geçici devlet başkanlığına getirilmesi, Suriye’de devrimin yalnızca rejimi yıkmakla kalmadığını, devletin kurucu unsurlarını da dönüştürdüğünü ortaya koymaktadır. Böylece Mısır’da “devrimi yıkan ordu” modeli yerine Suriye’de “devrimi kuran ordu” düzeni ortaya çıkmıştır.
Suriye’nin Mısır Olmaktan Çıkışı
Cumhurbaşkanı Ahmet eş-Şara’nın liderliği, Suriye devrimini Mısır’ın kaderinden ayıran en kritik değişkendir. Şara’nın yaklaşımı ideolojik sertlikten ziyade pragmatik, uluslararası sistemle uyum arayan, bölgesel aktörlerle dengeli ve silahlı muhalefetin gerçekliğini kurumsallaştıran bir modeldir. Uzun yıllardır İdlib’te uluslararası diplomasi yürüten Şara’nın bu modelinin belirleyici yönleri birkaç düzlemde görülebilmektedir.
Birinci düzlem ABD ile yürütülen temkinli ve işlevsel angajman politikasıdır. Mısır’da 2013 darbesi sırasında ABD ve Avrupa, “istikrar” adına karşı devrimi fiilen kabullenmiş; demokrasi talepleri kâğıt üzerinde kalmıştır. Bu, Soğuk Savaş sonrası dönemde Amerikan hegemonyasının devrimlerin kaderini belirlediği bir örnek olmuştur. Suriye’de ise denklemin tam tersi yaşanmıştır. 2020 sonrası ABD’nin Suriye’ye yönelik stratejik ilgisi azalırken, İran karşıtı öncelikleri belirginleşmiştir. Şara yönetimi tam da bu noktada kendini “İran nüfuzunun gerilemesine katkı sağlayabilecek” bir ortak olarak konumlandırmayı tercih etmiştir. Washington’ın rejim değişikliğine yönelik isteksizliği, Suriye’de yeni düzenin önünde bir engel oluşturmamış; aksine ABD’nin düşük profilli yaklaşımı, Şara yönetiminin meşruiyet kazanmasını kolaylaştırmıştır.
İkinci düzlem Rusya ile ilişkilerdeki denge arayışıdır. Suriye Arap Cumhuriyeti Dış İşleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani’nin Mecelle dergisine verdiği röportajda 8 Aralık sürecinde Rusya’ya gönderilen mesaja benzer biçimde Şam yönetimi Moskova’yı Batı ile ilişkiler bağlamında bir denge unsuru olarak görmektedir. Nitekim Rusya’nın 2015’teki müdahalesi Esed rejimini ayakta tutmuş olsa da 2022’de Ukrayna savaşının başlaması Moskova’nın Suriye’deki kapasitesini dramatik biçimde azaltmıştır. Bu durum, muhalefete sahada bir “fırsat penceresi” açmış, Türkiye ile Rusya arasında kurulan pragmatik denge mekanizması rejimin savunmasını iyice zayıflatmıştır. Şara, Moskova ile doğrudan çatışmaya girmemiş; Rusya’nın Suriye’de tamamen tasfiye olmadan varlığını sürdürebileceği, fakat yeni düzenin de geri çevrilemeyeceği bir orta yol aramıştır. Bu yaklaşım, Esed’in Rusya tarafından yeniden ikame edilme ihtimalini büyük ölçüde ortadan kaldırmıştır.
Üçüncü düzlem daha çok finansal destek ve istikrar için gereken yatırımların merkezi olan Körfez ülkeleri ile yakınlaşmadır. İlk yıllarda Körfez ülkeleri Suriye muhalefetine parçalı destek vermiş; İran’ın bölgesel yayılmacılığı belirginleştikçe bu tavır değişmiştir. 2023–24 döneminde Suudi Arabistan, BAE ve Katar, İran’ın Suriye’deki nüfuzunun kırılmasını, muhalefetin heterojen yapısından daha öncelikli bir stratejik hedef olarak görmeye başlamıştır. Bu pragmatik dönüşüm, Suriye’de hem savaş sonrası yeniden inşa için mali kaynak yaratan hem de yeni yönetimi bölgesel mimariye entegre eden bir tablo ortaya çıkarmıştır. Körfez’in Mısır’da sergilediği karşı-devrimci refleks, Suriye’de yerini kontrollü destek politikalarına bırakmıştır.
Son olarak silahlı muhalefetin devlete entegrasyonu ve rejimi dönüştürmesi de önemlidir. Bu nokta, Mısır ve Suriye arasındaki en önemli ayrımı oluşturmaktadır.
Mısır’da devrimi yapan kitle ile devleti yöneten ordu arasında hiçbir kurumsal köprü kurulmamış; ordu, devrimci siyaseti tasfiye ederek kendi iktidarını tahkim etmiştir.
Suriye’de ise silahlı muhalefet yalnızca rejimi devirmekle kalmamış, yeni devletin kurucu aktörü hâline gelmiştir. HTŞ’nin feshi ve unsurlarının ulusal orduya alınması, farklı muhalif grupların ordu ve güvenlik yapısına dahil edilmesi ve siyasi geçiş sürecinin bizzat bu güçler tarafından yönetilmesi, karşı devrim ihtimalini yapısal olarak neredeyse sıfıra indirmektedir. Nitekim Mısır’ın aksine, Suriye’de devrimi yıkabilecek “eski rejimin çekirdek güçleri” artık mevcut değildir. Dolayısıyla Ahmet eş-Şara’nın pragmatizmi ve yeni siyasal denge politikası Suriye’nin akıbetini Mısır’dan farklı kılmaktadır.
Sonuç olarak bu iç içe geçmiş süreç sonunda Suriye devrimi, Mısır devriminde görülen “başarının boşa çıkması” döngüsünü kırmıştır. Şara’nın uluslararası sistemle uyumlu, bölgesel güçlerle dengeli ve devrimci aktörlerle bütünleşik liderliği, Suriye’yi yeni bir istikrar arayışının merkezine taşımaktadır. Mısır’da karşı devrim devleti eski haline döndürmüştür. Suriye’de ise devrim, devleti baştan kurmuştur.
Aradaki fark, yalnızca liderlerin kaderi değil, devrimci gücün kendisini kurumsal bir devlete dönüştürme kapasitesidir. Bu nedenle Suriye’nin Mısır’ın deneyimini tekrar etmesi yapısal ve siyasal olarak pek olası görünmemektedir. Nitekim Suriye’de ortaya çıkan yeni düzen, devrimin bizzat kurumsallaştığı bir siyasal mimari üretmiş; bu mimari, karşı devrim ihtimalini artık tarihsel bir ihtimal olmaktan neredeyse çıkarmıştır.




HABERE YORUM KAT