
Soykırımın ikiz kardeşleri: Hindistan ve İsrail
Halil İbrahim Medet, siyonistlerin uyguladığı işgal ve soykırım politikasının Hindistan ile olan benzerliğini ve iki işgalci rejimin tarihteki ilişkilerini inceliyor.
Halil İbrahim Medet/Fokusplus
Keşmir Sorunu: Hindistan İsrail’i mi Örnek Alıyor?
Hindistan’daki Hindutva grupların ve bu ideolojiyle hareket eden iktidar partisi BJP'nin Müslümanları baskı altına alma noktasında Siyonizm’i ve İsrail’in politikalarını örnek alması, Hindistan kontrolü altındaki Cammu Keşmir halkına yönelik baskıların şiddetlenmesine dair endişeleri artırıyor.
İsrail’in 7 Ekim’de Gazze’ye yönelik ayrım gözetmeyen saldırılarının ardından aşırılıkçı bir eski Hindu subayın öncülüğünde İsrail ordusunda gönüllü olarak savaşmak için Yeni Delhi’deki İsrail Büyükelçiliği’ne başvuru yapmaya giden Hindu milliyetçileri, aşırılıkçı Hinduların İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarını kendi savaşı olarak gördüğü yorumlarına yol açmıştı. Sosyal medya platformu X’te (Twitter) 7 Ekim’de İsrail saldırılarının başlamasının ardından “Hindistan İsrail’le birlikte” etiketi dünyada gündem olmuş ve İsrail’in resmi hesabı bunun üzerine “Teşekkürler Hindistan” şeklinde paylaşım yapmıştı.
İsrail ve Hindistan, yerleşimci sömürgeci güçler olarak çok önemli paralellikler gösteriyor. Bunların yanı sıra iki sömürgeci güç arasında çok ciddi siyasi, ticari ve askeri bir ittifak söz konusu. Örneğin stratejik Hayfa Limanı’nın yüzde 70’i, 1,2 milyar dolara BJP’nin Rockefeller’i olarak anılan Gautam Adani tarafından satın alınmış ve Netanyahu, bu ticaretin “İki ülke arasındaki stratejik iş birliğini daha da artıracağını" söylemişti.
Bununla beraber İsrail ve Hindistan arasındaki ticari, siyasi ve askeri alanlardaki iş birliği sadece politikacılar veya iş adamlarıyla sınırlı kalmayarak toplumun farklı kesimlerine yayıldı. İsrail’de yapılan bir kamuoyu araştırması İsraillilerin Hindistan’a olumlu bakışının yüzde 79 ile dünyadaki diğer tüm ülkelerden fazla olduğunu ortaya koydu. 2009 yılında Hindistan’da yapılan bir kamuoyu yoklaması da ülkedeki İsrail destekçiliğinin yüzde 58’lik oranla ABD’den bile yüksek olduğunu göstermişti.
Politikalar tesadüf değil
Hindistan ve İsrail’in politikaları üzerine çalışmalar yapan başta Azad Essa, Suchitra Vijayan ve İrfan Ahmad olmak üzere pek çok gazeteci, aktivist ve akademisyen iki ülkenin Müslüman karşıtı politikalarındaki benzerliğin tesadüfi olmadığını ve planlı bir şekilde İsrail’in Filistin halkına yönelik baskı politikalarının Hindistan tarafından örnek alındığını ifade etti. Ayrıca, BJP’li siyasilerin Müslümanlarla baş etme konusunda İsrail’in Hindistan tarafından örnek alınmasına yönelik söylemleri bu iddiaları güçlendirdi.
Nitekim, Hindistan’ın New York Başkonsolosu Sandeep Chakravorty, “Panditler” olarak bilinen Keşmirli Hindulara yönelik 2019 yılında yaptığı bir konuşmada, “Güvenliğin daha iyi olacağına inanıyorum. Bu mültecilerin daha siz hayattayken geri dönmeisni sağlayacak. Güvenli bir yaşam bulacaksınız. Çünkü bizim dünyada bir modelimiz zaten var. Neden takip etmiyoruz bilmiyorum. Eğer İsrailliler bunu yapıyorsa bizde yapabiliriz.” demişti.
Uzmanlar, Hindistan ve İsrail’in Müslümanlara yönelik tutumlarındaki benzerliklerinin aslında yeni olmadığını iki ülkenin kuruluşuna kadar uzandığını ifade ediyor. Yani, kuruluşundan beri hem İsrail hem de Hindistan bu konuyu varoluşsal bir düzlemde ele alıyor.
Hindistan medyası Keşmirlileri sürekli Hamas’a benzeten paylaşım yaparken, İngiltere’de Pakistan karşıtı protesto yapan Hindular, İsrail bayrağı dalgandırıyor. Ayrıca son olarak dün basına yansıyan haberlere göre Hindistan polisi, çocuklar da dahil olmak üzere 2.000 Keşmirliyi gözaltına aldı ve “terörist” ilan ettiği 6 kişinin ailelerine ait evleri yıktı. Hükümet ve medya, Keşmir ve Pakistan'da İsrail benzeri bir çözüm çağrısında bulundu. Hatta ABD Temsilciler Meclisi’nin Hindu üyesi Ro Khanna, ABD'nin Delhi'ye istihbarat/askeri yardım teklif etmesini istedi. FBI Direktörü Kash Patel’de, "Hindistan hükümetine tam desteğimizi sunmaya devam edeceğiz.” ifadelerini kullandı.
Esasında bu paralelliklerin çok uzun bir geçmişi bulunuyor. Filistinliler, İsrail'in 14 Mayıs 1948'de, işgal altında tuttuğu Filistin topraklarında bağımsızlığını ilan etmesi ve Filistinlileri zorunlu göçe tabi tutması nedeniyle 15 Mayıs'ı "Nekbe" (Büyük Felaket) olarak anarken, aynı şekilde Hindistan’ın kuruluş yılı olan 1947, yüzbinlerce Keşmirli Müslümanın katledildiği Cammu Katliamı’na sahne oldu. Yani iki ülkede Müslümanlara yönelik etnik temizlik üzerine kuruldu.
Söz konusu benzerleriklerinin temel noktalarını, sömürgeci-yerleşimci proje, yayılmacı hedefler, Müslüman karşıtı ve Hindu/Yahudi üstünlükçüğü, yoğun baskı politikaları şeklinde özetleyebiliriz. Bugün iki ülke de Müslümanlara yönelik baskı ve zulüm kampanyaları için hem birbirleriyle dayanışma halinde hem de ABD’nin desteğini alıyor.
Ancak, bütün bunların yanısıra Hindistan’ın veya Hindutva lobisinin başarılı; İsrail’in ya da Siyonist lobinin başarısız olduğu bir durum var: Zulümü perdelemek.
Başta Müslüman halklar olmak üzere, tüm dünyanın özgür halkları, İsrail’e karşı büyük bir nefret taşırken, aynı toplumlar Bollywood filmlerinin ırkçı ajandasının ve aslında Hitler’den ilham alan ırkçı yogilerin “manevi arınma” öğretilerinin takipçisi durumunda.
Sonuç olarak, Keşmir’de büyük bir kültürel soykırım yaşanıyor; kadınlar, kocalarının uzun yıllardır hapiste olup olmadığını veya ölüp ölmediklerini bilmedikleri için binlerce yarı dul kalmış durumda. Protestocular, annesinin kucağındaki çocuklar da dahil, av tüfeklerinden atılan saçmalarla kör ediliyor ve sakatlanıyor. Mescitler yıkılıp Hindu tapınağına çevriliyor, hatta Hindutva grupları, Müslümanların en kutsal mabedi ve Allah’ın evi olan Kabe’yi bile Hindu tapınağı olarak iddia ediyor.
İran, Afganistan, Pakistan diğer bölge ülkeleri ve Suudi Arabistan topraklarının dahil edildiği yayılmacı bir ideolojileri var. Bütün bunlara rağmen kimse Keşmir topraklarında yaşananların farkında bile değil. Bu konuda Keşmirli aktivist Muzzammil Ayyub Thakur katıldığı bir YouTube programında şu ifadeleri kullandı:
“Biz kendimizi Filistinliler gibi modelliyoruz. Onların direndiği gibi direniyoruz. Onlar gibi işgal ediliyor, sömürgeleştiriliyor, zulme ve işkenceye uğruyor ve görünmez ediliyoruz."
Hindistan’ın, İsrail’e silah tedarik ettiği iddiaları gündemde
İsrail’in 1 buçuk senedir Gazze’ye yönelik saldırıları devam ederken Hindistan, İsrail’in soykırım savaşına silah tedarik etmekle itham ediliyor. Şubat ayında Hint medyası Hindistan’ın ilk defa İsrail’e gelişmiş Hermes 900 insansız hava aracı (İHA) tedarik ettiğini duyurdu. Bu haberlerde Haydarabad şehrinde İsrail-Hindistan ortaklığıyla Hindistan ordusuna silah tedarik etmek için kurulan bu fabrikanın İsrail’in savaşı nedeniyle oluşan silah kıtlığından sonra 20 insansız hava aracını İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) için özel olarak dönüştürdüğü belirtildi.
İki ülke arasındaki silah ticaretine yönelik istatistikler 2015-2019 yılları arasında Hindistan'ın İsrail silahlarına yönelik satın alımlarında yüzde 175 civarında bir artış yaşandığını ortaya koyuyor. Böylelikle İsrail’den silah alımı noktasında Hindistan 1 milyar doları aşan ticaret hacmiyle birinci sırada yer alıyor. Bununla beraber Hindistan’da iki ülke ortak silah üretimi de yapıyor. İki ülkenin ortak ürettiği silahlar arasında Tavor X95 saldırı tüfekleri, Galil keskin nişancı tüfekleri, Negev hafif makineli tüfekler ve Hermes 900 orta irtifa uzun dayanıklılıklı insansız hava araçları bulunuyor.
Uluslararası kurum ve kuruluşların etkisizliği endişeleri artırıyor
Hindistan’ın İsrail’in işgal ettiği topraklardaki stratejilerini örnek alarak Keşmirlilere karşı uyguladığı ifade ediliyor. Ev ve mescit yıkımları, yapay demografik değişim, haberleşmeye yönelik kısıtlamalar, gözetim, yoğun askeri varlık, aşırılıkçı grupların Müslümanlara yönelik saldırılarına göz yumulması ve göstericilerin planlı olarak sakatlanması başlıca ortak noktalar olarak gösteriliyor.
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları nedeniyle Hindistan ve İsrail arasında gelişen askeri işbirliği ve dünyanın en büyük nüfuslu ülkesi olan Hindistan’da Hindu milliyetçiliği güden Narendra Modi son genel seçimlerde oy kaybetmesine rağmen yeniden başbakan seçilmesi İsrail’in saldırganlığının bir benzerinin yeniden Cammu Keşmir’de tekrar edebileceği endişesini artırıyor.
Keşmir halkının kendi kaderini tayin etme hakkının gerçekleşmesini ve oradaki insan hakları ihlallerinin engellenmesini sağlayamayan uluslararası kurum ve kuruluşların İsrail’in saldırganlığı durdurma konusundaki etkisizliği de bu endişeleri artıran faktörler arasında yer alıyor. Bu endişeyi Avustralyalı bağımsız gazeteci Cj Werleman sosyal medya hesabında şu sözlerle dile getirmişti:
“İsrail, Gazze'deki soykırımı nedeniyle siyasi ve ekonomik olarak büyük bir bedel ödemek zorunda bırakılmazsa, o zaman Keşmirli Müslümanlar ‘demokratik’ bir devlet tarafından yok edilecek bir sonraki nüfus olacak.”
HABERE YORUM KAT