1. YAZARLAR

  2. M. HASİP YOKUŞ

  3. Soğuk Dağlarda Sıcak Gündem: ZineWertê – 2
M. HASİP YOKUŞ

M. HASİP YOKUŞ

Yazarın Tüm Yazıları >

Soğuk Dağlarda Sıcak Gündem: ZineWertê – 2

03 Mayıs 2020 Pazar 05:40A+A-

Hûner, çek û çeper e, Şev û roj herewere
Karê me Kurda ev e, Xebat û keyf û şer e

CEGERXWİN

Bir önceki yazımızda ZineWertê hadisesi dolayımında meydana gelen sıcak gelişmeleri ve muhtemel sonuçlarını irdelemeye çalışmıştım. Olayın soğumaya yüz tutmuş gibi görünmesi kimseyi yanıltmasın çünkü ZineWertê’deki gelişmeler bölgede bundan sonraki muhtemel gelişmelerin işaret fişeğiydi.

Yazımızda PKK tarafından Kandil’den iç bölgelere geçişlerde bir sıçrama tahtası olarak kullanılan ZineWertê’nin stratejik önemine değinmiştik. Bu bölgeyi kaybetmesi demek, zaten operasyonel gücünü büyük oranda yitirmiş PKK’nin Kandil hâkimiyetinin de tümüyle bitmesi anlamına geliyor. Türkiye 2018 yılı Mart ayından itibaren Kandil’i batıdan ve güneyden adım adım kuşatmaya ve sadece kendi sınırları içerisinde değil Irak’ın kuzeyinde de PKK’nin manevra alanlarını daraltmaya büyük gayret gösteriyor. Kandil’e yapılması planlanan büyük operasyon öncesi ZineWertê’nin kontrolü bu açıdan büyük önem taşıyor. KCK Yürütme Konseyi Üyeleri Mustafa Karasu ve Duran Kalkan’ın KDP’ye yönelik tehditvari açıklamaları, HDP Eş Genel Başkanlarının Barzani’ye gönderdikleri mektup, Salih Müslim ve başka kimi Kürt siyasetçinin “Bıraküji” hatırlatmaları, esasında PKK’nin isteği doğrultusunda atılmış adımlar olarak ve zımnen bu bölgenin PKK’ye bırakılması talebini içeriyor.

Aynı şekilde bu bölgeyi kendisi için hayat memat meselesi olarak gören PKK’nin takip ettiği stratejiye değinmiştik. Kendi tabanına yönelik olarak bölge halkının kendisini desteklediğine yönelik piar çalışmaları yürütüyor. “Peşmergenin bölgeden geri çekilmesi ve bölgenin eski durumuna dönmesi” için civar köylerden topladığı milislerine yaptırdığı basın açıklamasının üzerinden dakikalar geçmeden Wertê Nahiye Müdürü Muslih Zırar “bunların hiç biri Wertê’li değil” açıklaması yaptı. 29 Nisan günü aynı şekilde topladığı milislerle Wertê’de yapmayı planladığı yürüyüş KYB Asayişi tarafından engellendi. Avrupa’nın bazı kentlerinde ise Mahmur ablukasını protesto perdesi altında Wertê’yi gündemde tutarak IKBY üzerindeki baskısını arttırmaya çalışıyor. 

Yazıda kolaylık sağlaması ve karmaşayı önlemek maksadıyla bölgedeki siyasal tarafların üç harfli parti isimleri kafanızı karıştırabilir ama Wertê’de yapılması planlanan yürüyüşün KYB (YNK) tarafından engellenmesi özellikle altı çizilmesi gereken bir husustur. Çünkü PKK medyasında mütemadiyen KDP hedef tahtasına oturtulup, Barzani ailesinin “işbirlikçi ve hain” olduğu teması işlenirken KYB ile ittifak halinde oldukları intibaı veriliyor. KYB, Wertê’de yapılması planlanan yürüyüşü engellerken aynı zamanda bölgede PKK’yi istemediği ve PKK’ye yönelik olası Kandil operasyonunda tarafını belli etmiş oldu.

Tüm bu gelişmeler yaşanırken bölgede önemli bir aktör konumundaki İran’ın rolünü gözden kaçırmamak gerekir. Ayrıca, İran’ın hem PKK hem de KYB üzerinde hatırı sayılır bir etkisi olduğunu hatırlatmakta yarar var.

Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de açıkça görüldü ki İran’ın bölge halkının selameti, ümmet coğrafyasının sulh ve emniyeti hilafına; mezhepçi, taifeci ve tahripkar bir ajandaya sahip. “Şii hilali” olarak tesmiye edilen bu ajandadan yansıyan politikaların “pers uygarlığı” hayalinin yeniden canlandırılarak hayata geçirilmesi olduğu anlaşıldı. Bununla birlikte İran’ın yürüttüğü bu yıkıcı siyasetin takdiri ilahi neticesinde sosyal, siyasal ve ekonomik olarak yine kendisine ağır bir maliyet olarak geri döndüğü, mazlumların ahının bir sonucu olarak yüzleşmek durumunda kaldığı bu faturaların, İran’ın tahripkar siyasetini büyük oranda dizginlediği görülmektedir. Öyle ki, Suriye sahasında yüzbinlerce insanın kanına girmek pahasına yürüttüğü insanlık dışı siyaset neticesinde; her karış toprağı özgürlük hayaliyle canını veren insanların kanıyla sulanan o topraklar, bu gün, ABD ve Rusya’nın emperyal hedeflerini icra ettikleri kolonilere dönüşmesini sadece izlemekle yetiniyor. Aynı şekilde ABD’yle örtük bir ittifak içerisinde yürüttüğü siyaset neticesinde Irak büyük bir kaosa sürüklenmiş durumda. Sünni, Şii, Yezidi, Arap, Kürt, Türkmen hiç kimsenin huzur ve emniyeti kalmamış.

Yazının konusunu teşkil eden Kandil Dağı’nın kuzeydoğu yamaçlarının İran’a sınır olduğu düşünüldüğünde İran’ın takınacağı tutum oldukça önem arz ediyor. İran’ın PKK üzerindeki etkisine ilaveten Celal Talabani zamanından beri KYB üzerinde de belli bir etkiye sahip olduğu bilinen bir husustur. Esasında KYB’nin etkin olduğu Süleymaniye ve Halepçe bölgeleri Irak’ın bir parçası olmasına rağmen daha çok İran’ın etkinlik sahasında bulunduğu, dolayısıyla, bu bölgedeki siyasi aktörlerin belli düzeylerde İran’ın tavrını hesaba katarak hareket etmek durumunda kaldıkları bilinmektedir.

ZineWertê’de bu gelişmeler yaşanırken 1 Mayıs tarihinde Süleymaniye İl Meclisi’nin; KYB, Değişim Hareketi (Goran), Kürdistan İslami Birliği ve diğer siyasi taraflarının üyeleri, IKBY hükümetine özerklik talebini içeren bir dilekçe verdiler. Dilekçede, Süleymaniye İl Meclisi kararı olarak Süleymaniye ve Halepçe kentlerinin IKBY içerisinde özerk bir yönetime sahip olması talebi iletildi. Bu talebin yasal dayanakları, bunun kararını verme selahiyetinin hangi mercide olduğu ve bu kararın doğuracağı muhtemel siyasal sonuçlar ayrı bir tartışma konusu. Ancak, mevcut kırılgan zemin ve kaotik tablo normal beşer hafsalasını zorlayan bir mahiyete bürünmüş. Bu kaosun bir sebebi; kırk yamalı bohçaya benzeyen ve bir türlü dikiş tutmayan Irak Federal Hükümetinin yapısal krizinden kaynaklanıyorken, diğer sebep bölgedeki Kürt siyasal aktörler arasında bir türlü giderilemeyen derin güvensizlik ve uzlaşmaz çelişkilerden kaynaklanıyor.

25 Eylül 2017’de bağımsızlık referandumuna öfkelenen Türkiye, İran ve Irak’ın koordineli hareket ederek Kürdistan’ı cezalandırması ve bu minvalde 16-17 Ekim 2017’de gelen askeri müdahaleyle Kerkük dahil tartışmalı bölgelerin Merkezi Irak Hükümetinin kontrolüne geçmesi, Kürdistan’ın iç siyasi dengelerini hepten bozmuştu.

2005 yılından beri Mam Celal ve Mesut Barzani arasında hassas dengeler üzerinde, cambaz marifetiyle ve daha çok karşılıklı çıkarların biçim verdiği Bölgesel Kürt Hükümeti; Noşirevan Mustafa’nın daha ziyade bir tepki hareketi şeklinde ortaya çıkan Gorran Partisi’yle bir sarsıntı yaşadı. Ancak, asıl büyük sarsıntı Mam Celal’in ölümünden sonra ortaya çıktı. KYB’nin güçlü olduğu Süleymaniye merkezli, ŞahsuwarAbdülwahid liderliğinde Yeni Nesil Hareketi (NeweyNwe) isimli parti ortaya çıktı. KYB içerisinde bir ağırlığı olan Berhem Salih ABD’nin destek ve yönlendirmesiyle Irak Cumhurbaşkanı oldu, KYB’nin ağır toplarından Kosret Resul ise, Soran mıntıkası dışındaki KYB’lileri örgütlüyor ve KDP’ye yakın politikalar yürütüyor. Mam Celal’in yeğeni Lahor Şeyh Cengi ve büyük oğlu Bafel Talabani tarafından eşbaşkanlık sistemiyle idare edilen KYB; hem iktidar ortağı hem de iktidara karşı sert bir muhalefet yürütürken, Mam Celal’in diğer oğlu Kubat Talabani, KDP’yle uyum içerisinde Başbakan Mesrur Barzani’nin yardımcılığı görevini yürütüyor.

Irak genelinde büyük bir ekonomik kriz var. İki aydır memur ve emekli maaşları ödenemiyor. Koronavirüs salgını, düşen petrol fiyatları, etnik ve mezhebi rekabet, şeffaf olmayan idari yapı, durma noktasına gelen ticari faaliyetler,  farklı aktörlerin müdahalesiyle ortaya çıkan sosyal ve siyasal kargaşa, Kerkük başta olmak üzere tartışmalı bölgelerin ve bu sorunları çözmek üzere hazırlanan anayasanın 140. Maddesinin hayata geçirilemeyişi, petrol gelirleri ve merkezi bütçeden bölge hükümetine aktarılacak pay üzerinde yaşanan ihtilaflar ve daha nice irili ufaklı sorun hükümeti kurmakla görevlendirilen ABD destekli Şii ve Laik bir bürokrat olan Irak Ulusal İstihbarat Dairesi Başkanı Mustafa El Kazimi’yi bekliyor.

 

YAZIYA YORUM KAT

3 Yorum