Şilili Madenciler: Bir Kapitalizm Hikâyesi
Şili’de 27 gündür yerin 700 metre altında kapana kısılmış kalan Şilili madencilerin öyküsünün aktarılmayan yanı, bir kapitalizm hikâyesi: Sendikal mücadeleye baskılar, alınmayan önlemler, kazanılan tatlı paralar, kapatılan madenin yeniden açılması, ve din
Şili'de 5 Ağustos günü yaşanan kazada 33 işçi, yerin 800 metre altında göçük altında kaldı. İşçilerden uzun süre haber alınamadı. Günler sonra madencilerin, 700 metredeki sığınakta canlı oldukları öğrenildi. Başka deliklerden işçilere yiyecek ve diğer temel ihtiyaçlar ulaştırılırken, işçilerin kurtarılmasının 4 ay süreceği belirtiliyor.
Madencilerin hikâyesinin çarpıcılığı, konunun dünya medyası tarafından da işlenmesiyle sonuçlandı. 17 gün boyunca iki günde bir iki kaşık ton balığı, birkaç yudum süt ve yarım bisküviyle hayatta kalan işçilerin umut dolu mesajları, kimi zaman evlenme teklifleri, kimi zaman torunlarına "kavuşacağız" seslenmeleri, örgütlü dirençleri, Şili milli marşını söyleyip "Yaşasın Madenciler!" diye haykırırkenki ümit dolu enerjileri, herkesin bu hikâyeyi ilgi ve sempatiyle takip etmesini sağladı.
Kurtarma çıkışı var, ama merdiven yok!
Ancak Şilili madencilerin hikâyesinin başka birçok yönü, dünya kamuoyuna aktarılmadı. Geçtiğimiz gün, 33 madencinin yeraltında mahsur kalmasına sebep olan kazayla ilgili skandal bir gerçek açığa çıktı. Madenciler, kazanın ardından acil çıkış deliğine doğru yönelmişler, fakat haritalarında "acil çıkış" olarak gösterilen havalandırma deliğini bulduklarında, bu delikte yukarı çıkmayı sağlayacak bir merdiven olmadığını fark etmişlerdi.
Bir merdivenin yokluğu, 33 madencinin tarihin en trajik maden kazalarından birinde erken kurtulma umutlarını suya düşürmüştü. Şili otoriteleri ve medya, "merdiven yokmuş" gerekçesiyle madenin patronuna yüklenmeye başladılar.
1869 yılından beridir, hem de aynı teknikle bakır ve altın çıkartılan San José madeninin sahipleri Alejandro Bohn ve Marcelo Kemeny, kaza nedeniyle topa tutuluyor. Şirketin 2,5 trilyon liralık hisselerine, işçilere tazminat ödenmek zorunda kalınması ihtimali göz önünde bulundurularak el konulmuş durumda. Patronlar ise şirketin iflas ilan edebileceğini belirterek, 33 madenci onların ihmalkârlıkları ve kâr hırsları sebebiyle henüz yer altındayken "Madenciler çıktığında onların birikmiş maaşlarını dahi ödeyemeyebiliriz" açıklaması yapmaktan gocunmadılar.
Böylece kazanın faturası, iki maden patronuna kesilmeye çalışılıyor. Oysa "merdivenin yokluğunun" arkasında, çok daha uzun bir iş güvenliği yokluğu hikâyesi yatıyor.
Maden kapatılmıştı
Dünyanın en büyük bakır üreticisi, zengin yeraltı kaynaklarıyla bilinen Şili'de madencilik, kolay para kazanmanın bir yolu olarak her zaman patronların iştahını kabartan bir alan olmuştu. 33 işçinin mahsur kaldığı San José madeni de bunlardan birisiydi.
San José madeni, 2006 ve 2007 yıllarında da ölümlü maden kazalarına sahne olmuştu. Patronun kâr hırsı nedeniyle doğru düzgün hiçbir önlemin alınmadığı maden, bu ölümler ve arkasından gelen protestolar nedeniyle kapatılmıştı.
Ancak aradan bir sene geçmeden, henüz maden patronları gerekli önlemleri almamış – ve açığa çıktığı üzere acil çıkışlara merdiven koymamış – iken bir yetkili, üstelik de yetkisini aşarak, madenin tekrar açılmasına izin verdi. Bu yeniden açılma hikâyesinde rüşvet döndüğüne dair ciddi iddialar var.
Sendika düşmanlığının izleri
Madenin işçilerin güvenliğine hiçbir önem verilmeksizin tekrar açılması devletle patronların kâr hırsında birleşmeleri kadar, işçilerin sendikal mücadelesine karşı alınan düşmanca tutumdan da kaynaklanıyor. Şili'de sol hareketin doğuşunda önemli rol oynayan maden işçilerinin mücadelesi, 1973'teki askeri darbeyle iktidara gelen Augusto Pinochet döneminde fiziksel baskılarla ezilmişti.
Her ne kadar faşizm dönemi kapansa da, işçi mücadelesine ve sendikalara dönük saldırgan tutum değişmedi. San José'deki madenin kapatılıp tekrar açıldığı dönemde iş güvenliğinin sağlanması için yasal zorunluluk olan önlemler alınmadı belki ama, sendikalı işçilerin işten çıkarılması ihmal edilmedi. Sendikanın iş güvenliğine dair uyarılarına da elbette kulak asan olmadı.
Oysa her şey ortadaydı. Henüz bir ay önce, 3 Temmuz günü yaşanan bir başka göçük olayında bir işçi bacağını kaybetmiş, madende inceleme yapan uzmanlar önemli güvenlik açıkları olduğunu belirtmişlerdi.
Sadece bu maden mi?
33 işçinin trajedisinin altında, kapitalizmin gerçekleri yatıyor. Olayın münferit olmadığını, sadece bir madende alınmayan önlemlerle ilgisi bulunmadığını berrak bir şekilde gösteren bir gerçek, tam 4500 maden bulunan Şili'de, bu madenlerde denetim yapmak üzere sadece 16 müfettişin bulunması.
Yalnızca bu sene madenlerde 31 ölümlü kaza yaşandı. Son on yılda ise rakam 373'ü buluyor. Ülkede her sene ortalama 39-40 madenci maden kazalarında hayatını kaybediyor.
Madencileri ne bekliyor?
Şu an madenciler, bulundukları sığınaktan kurtarılmayı bekliyor. Ancak bunun yaklaşık 4 ay sürebileceği belirtiliyor. Mesleğin doğası gereği aralarındaki kuvvetli dayanışma duygusu sayesinde morallerinin yüksek olduğu gözlenen madencileri, bu süreç boyunca ciddi sağlık sorunları bekliyor.
En başta psikiyatrik sorunlar yaşamaları kaçınılmaz görünüyor. Psikiyatri uzmanı ve soL yazarı Dr. Tolga Binbay, madencilerin, çalışanları ölümle burun buruna getiren başka bir çok örnekte görüldüğü gibi öncelikle ciddi ölüm tehdidi oluşturan bir iş kazası yaşamalarına bağlı olarak akut stres bozukluğu geliştirme riski altında olduklarını belirtiyor.
Binbay, "İşçilerde olayın yaşandığı ilk andan itibaren duygusal bir tepkisizlik, çevreyi farklı algılama, olayı hatırlayamama gibi belirtiler ortaya çıkmış olması beklenebilir. Uyku düzenleri bozulmuş olabilir ve kazanın tekrarlandığı kabuslar nedeniyle irkilerek uyanabilirler. Diğer yandan her ne kadar işçilerin mahsur kaldıkları alan genişliği fiziksel ihtiyaçlarını karşılamak açısından yeterli olsa da kapalı alanda uzun süre kalmalarına bağlı olarak kaygı (anksiyete) bozukluğu gelişebilir. Bu durumda ise kalp çarpıntısı, boğulma hissi, terleme, nefes almakta güçlük, sıcak basması gibi kısa bir süreden hemen hemen bir saate kadar süren sıkıntı verici nöbetler gözlenebilir. Ayrıca umutsuzluk, ilgi kaybı, keyif alamama, intihar düşüncelerinin yoğunlaşması gibi belirtilerden oluşan depresyon da işçilerde gözlenebilir" diyor.
Psikiyatrik hastalıkların ya da kimi rahatsızlıkların işçilerin tamamını etkileyeceği öngörülmüş olmalı ki, işçilere olay anından sonra ulaştırılmaya başlanan kısıtlı erzakların içinde antidepresan ilaçlar da yer alıyor. Bu ilaçlar hem akut stres bozukluğunda hem kaygı bozukluğunda hem de depresyonda kullanılıyor. Diğer yandan akciğer, göz ve kas-iskelet sistemi hastalıkları da işçileri bekleyen diğer sağlık sorunları olabilir. Tünelin açılması için gerekli olan 4 aylık sürede işçileri etkileyecek acil bir sağlık sorununda ne yapılacağı ise başlı başına bir sorun oluşturuyor.
Madencilerin yaşayacağı duygusal travma ise, sözcüklerle satırlara dökülemeyecek nitelikte. Şilili madencilerin hikâyesinin bu yönü, belli ki ilerleyen haftalarda da medyanın gündeme getirmekten en çok hoşlandığı kısmı olacak. Ancak madencilerin hikâyesinin aslında bir kapitalizm hikâyesi olduğu, her zamanki gibi saklanmaya çalışılacak.
(SOL)
HABERE YORUM KAT