1. YAZARLAR

  2. HAMZA TÜRKMEN

  3. Şeytan’ın hakimiyetine boyun eğmemek!
HAMZA TÜRKMEN

HAMZA TÜRKMEN

Yazarın Tüm Yazıları >

Şeytan’ın hakimiyetine boyun eğmemek!

25 Şubat 2022 Cuma 17:11A+A-

Kur’an-ı Kerim’de bildirildiği üzere kendini beğenmek keyfiyeti, cin taifesinden olan şeytanın kendini üstün görüp Rabbimizin secde emrine uymamasıyla başlamıştır. Tabii ki bu isyan hali de Yaratıcımızın bilgisi dahilinde imtihan vesilelerini oluşturmak için gerçekleşmiş diyebiliriz.

İyi ile münker, hak ile batıl arasında tercih yapma kapasitesiyle yaratılmış olan insan türü de Nahl Sûresi’ndeki Onun (şeytanın) sultanlığı, ancak kendisini veli edinen ve Allah'a ortak koşan kimseler için söz konusudur.” (16/100) ayeti mucibince “nefsi emmare”sine uyarak kendini yeterli görmesi veya Allah’a ait sıfatları yaratılmışlara veya kendine hamletmesi sonucu şeytani yolun hakimiyetine girmiş olur. Yani kendi nefsini mutlaklaştıranlar ve müşrikler şeytanın hakimiyet ateşine odun taşımış olurlar.

Bizler pozitivizm bilimciliğinin zanni ve izafi hükümlerine değil, mutlak Âlim olan Rabbimizin mutlak ilminden reyb, şek ve şüphe, zannilik taşımaksızın bildirdiği mutlak ilminin sübut-u kat’i ve dalaleti açık haberlerine tahkiken inanmalı ve onlarla amel etmeliyiz. Bizler, Varlığının zatı biz yaratılmışlar için gayb olan Allah-u Teala’nın münzel olarak bildirdiği gayb vakıasına ve gayb haberlerine iman eden mü’minler olarak yaşamalıyız.

Şeytan’ın varlığı da korunmuş olan Kur’an vahyi ile Rabbimiz tarafından bize bildirilmiştir. Şeytan, insanları hak ve adalet mücadelesinden ve tanıklığından saptırmak göreviyle imtihan vesilesi olarak yaratılmıştır. Allah’ın emrinden çıkan İblis/şeytan (18/50), Nuh Sûresi’nde belirtildiğine göre ‘ba’s’/diriliş gününe (71/17-18) kadar insanları hak yolundan ayartmak için Allah Celle’den mühlet talep etmiş, insanın fıtri yapısını saptırma, ‘fücr’ yanını teşvik etme izni istemiştir (7/14). 

Ancak Şeytan’ın insanı ve toplumları batıl inanç ve ameller için ayartması, insanın istişare ve meşveret etmeden, daha da önemlisi İslami sabiteleri ve şûrâ vücubiyetini veya farzını gözetmeden kendi iradesini kendine yeterli görmesi, kendini müstağni olarak algılamasıyla gerçekleşir.

Yeryüzünün maliki Rabbimiz olmasına rağmen Rabbimizin, “dinde zorlama yoktur" (2/256) ilahi hükmüne rağmen kimlikleri zorla değiştirme veya asimile etme, işgal ve sömürü azgınlığı, müstekbirliği ya da emperyalizm, münzel vahyin belirleyici olmasını istemeyen ve şirk zulmü içinde bulunan kişi ve güçler tarafından gerçekleşmektedir. Emperyalizm, şeytanın sultanlığını yani hakimiyetini yaygınlaştırmak demektir. Emperyalizm işgal, gasp temelli yayılma ve sömürü demektir. Sömürgeciliğin farklı emperyalist yüzleri vardır. Roma Emperyalizmi ve bugünkü varislerinin kirli yüzleri var, ABD Emperyalizmi var, Siyonizm var, Rus emperyalizmi var. Hepsi de şeytanlaşma sürecinde. Hepsi de yeterli gücü olmayan ülke ve halklar üzerinde fahşanın, münkerin, bağyın ve her türlü zulmün yani şeytanlaşmanın sultanlığını gerçekleştirmek, müktedirliğin keyfiliğini tadacak insan şeytanları olmak için rol üstleniyorlar.

Nefsini arındırmak, her türlü kirlilikten hicret etmek isteyen biz müminler ise hakkı ve adaleti ikame ederek, Kur’an’da ifade edilen ‘Nefs-i mutmaineye yani ilahi iltifata layık olabilecek bir nefse ve nefsin diğer müsbet çeşitlerine sahip olarak dünya imtihanını kazanmak isteriz.

Yani doğru şahidlikler gerçekleştirerek ‘Nefs-i levvame’ye yani kötülük ve kusurlardan pişmanlık duyarak kendini kınayan nefis’e; ‘Nefs-i zekiyye’ye yani masumluğa, tertimiz bir cana; ‘Nefs-i raziye’ye yani Allah’tan gelen her imtihana razı olan nefse yönelmemiz ve ulaşmamız gerekir.

Yukarıda aktardığımız Nahl Sûresi’ndeki ayetin siyakına göre Rabbimiz mealen şöyle buyurmaktadır: “Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (yani şeytanın) hiçbir zorbalığı-gücü yoktur” (16/99) Bu ilahi hükme göre şeytanın insanlar üzerinde hakimiyet kurmasının asıl sebebi onların vahye ve fıtrata aykırı kendi tavırlarıdır. Şeytanı veya şeytani yolu kendilerine veli edinenlerin ya da fücra meyledenlerin onun hakimiyeti altına girecekleri açıkça bildirilmektedir. Şeytan, cinlerin hemcinsi ve sapkın olarak da önde gelenlerindendir. Allah’a inanıp güvenenlere, O’na sığınanlara etkisi olmayacağına göre, kabirlerden ve azizlerin ruhundan medet ummak gibi, cinlerden medet ummaya da gerek yoktur. Allah’a inanmak ve güvenmek, cin şeytanlarına karşı korunmanın en güvenli yoludur.

Hicr Sûresi’nde de İblis şöyle demektedir: “Rabbim! Beni yoldan çıkarttığın gibi, ben de yeryüzündeki her şeyi cazip göstererek, kesinlikle onların hepsini yoldan çıkaracağım.” “Ancak içlerinden muhles (yani ihlas verilen) kulların hariç.” “Allah, ‘bu Bana varan dosdoğru yoldur’ dedi.” “Sana uyan azgınlar hariç, kullarım üzerinde hiçbir yaptırım gücün yoktur” (15/39-42) buyurdu. O halde Allah Kur’an ile kurmamız gereken temasımız sırasında da, Resulullah (s)’in gösterdiği hak olan yolu yaşamaya ve kavramaya çalışırken de bizi nefs-i emmaremizle ve şeytanla saptırmasın ve bizleri ihlas verilen kullarından ve ihlasında azim sahibi mü’minlerden eylesin.

İtikadi ve ameli tavırlarında zandan arınmış yakini iman ve salih tavırlarında, ekonomik veya sosyal imkânlarında veya siyasi tutumunda bencil, müstağni ve kendine yazık etmemiş olmak tabii ki nass temelli kendi tercihlerimiz ve dirayetimizle ilgilidir. Bu dirayeti de nefsimizin kötülüklerinden ve şeytanın bizlerde oluşturduğu vesveselerden arınarak elde edebileceğimiz nass ile bildirilmiştir. O nass’ın sayfalarını açıp okuduğumuzda, yani Kur’an’ı okumaya başladığımızda bu arınma keyfiyetine yine Nahl Sûresi’nden belirttiğimiz iki ayetin hemen önünde yer alan “kovulmuş şeytandan Allah’a sığın” ifadesine muhatap oluruz. Bahsettiğim ayet tam olarak şöyledir:

“Fe iza kare'tel kur'ane festeız billahi mineş şeytanir racim.” “Öyleyse Kur’an okuduğun zaman, kovulmuş şeytandan Allah’a sığın.” (16/98) Kur’an okunmadan önce Şeytan’dan Allah’a sığınmak (yani istiaze) kaynağı Sünnet’e dayanan muhkem bir gelenektir. Bu kullanım “Eûzü” eklenerek ilkin Fatiha Sûresi’nin girişinde okunur. Hayat imtihanımızda da Kur’an’ın bildirimlerini değerlendirirken de Şeytan’ın, kendine uyan diğer cinleri ve insanları da kullanarak, Allah’ın kullarını, Allah yolundan ve rızasından saptırmak için uğraşmayı kendine vazife edindiği Â’raf Sûresi’nin ilk ayetlerinde beyan edilir (7/11-17). Bu nedenle Nahl Sûresi’nin 98. ayetinde buyurulduğu gibi Kur’an okumaya başlayınca, besmeleden önce “festeız billahi mineş şeytanir racim.”  “kovulmuş şeytandan Allah’a sığın.” emrinin önüne  Sünnete tabiyet olarak “Eûzü…” ifadesini koyarak okuruz.  Eûzü ve İstiaze olarak bilinen bu cümle, “Eûzü billahi mineş şeytanir racim.” şekilde bir ayet olmadığı için mushafa yazılmamıştır. Ama aslı Kur’an’da olan Resulullan (a)’ın zamanı aşkın Sünnetidir. Emir kipinin önüne geldiği için “sığınıyorum, sarılıyorum veya korunmak istiyorum” demek olan “Eûzü” çekmek bazı müçtehitlere göre farz bazılarına göre mendub olarak değerlendirilse de Kur’an lafızlarını anlamaya çalışırken de, halis niyetle bir işe koyulurken de “Eûzü billahi mineş şeytanir racim.” demek düşünce ve amelimizin öncesinde Resulullah’ın bu mütevatir Sünnetine uymak demektir.

Rabbim bizleri hakka yönelen-yönelten ve bu bilinçle adalet ve şahidlik yapmaya çalışırken her türlü nefsaniyetten, bencillikten, gereğince yapılmayan istişare tarzından, şûrâ mükellefiyetinin müstaniliğinden sakındırsın. Rabbimiz bizleri maddi ve manevi münker olan dünyevi çıkar hesaplarından yani şeytana ve şeytanın yoluna uymaktan muhafaza eylesin.

YAZIYA YORUM KAT

3 Yorum