1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Şam yatırımlarının ardındaki kültürel tehdit: İmar mı istilâ mı?
Şam yatırımlarının ardındaki kültürel tehdit: İmar mı istilâ mı?

Şam yatırımlarının ardındaki kültürel tehdit: İmar mı istilâ mı?

Muhammed Yorgancıoğlu, Şam, Baas rejiminin yıkıntılarından sonra büyük enerji yatırımlarıyla ekonomik toparlanma sürecine girerken, küresel güçlerin ekonomik refah ve tüketim kültürüyle Suriye’nin İslami kimliğini dönüştürme riski taşıdığı uyarısı yapıyor

01 Haziran 2025 Pazar 16:00A+A-

Muhammed Yorgancıoğlu/ İmar mı, İstilâ mı?Ekonomik yatırımların ardındaki kültürel tehdit



 

27 Mayıs sabahı İstanbul Havalimanı’nda başlayan yolculuğumuz, hafif türbülanslı bir inişin ardından öğle saatlerinde Şam Havalimanı’nda son buldu.

Uçağın kapısından dışarı adım atar atmaz, Şam’ın özgürlük kokusunu taşıyan serin rüzgarları yüzümüzü okşadı. Bu tatlı ve huzur veren esinti, yıllar boyunca Baas diktasının gölgesinde baskı, zulüm ve ifsatla anılan; sevgiden, adaletten ve muhabbetten mahrum bırakılan Şam-ı Şerif’in yeniden ayağa kalktığını ve kadim tarihindeki gibi barışa, medeniyete ve kültüre öncülük edeceği günlerin yaklaştığını fısıldıyordu.

Bu topraklar çok şey yaşadı… Baas rejiminin katı ve bâtıl ideolojisiyle örselenen, bombalarla sarsılan ve on dört yıl süren bir savaşla derin yaralar alan bir toplumun kalbinde bugün yeniden bir umut filizleniyor. Ancak bu umut, dikkatle okunması gereken bir metin gibi; satır aralarında hem kalkınma hem de tehdit taşıyor.

Katıldığımız BuildEx 2025 Fuarı, bu dönüşümün önemli bir göstergesi. 490’ı Suriye'nin dört bir yanından, 250’si yabancı olmak üzere toplam 740 şirketin buluştuğu fuarda, inşaat, enerji, finans ve daha pek çok alanda işbirlikleri konuşuluyor. Fuara katılan yabancı şirketlerin büyük bölümü, ABD Başkanı Trump'ın yürürlükte olan yaptırımların hafifletilmesi kararından önce risk alarak fuara rezervasyon yaptıran firmalardı. Yaptırımların gevşetilmesinin ardından fuara katılmak isteyen ancak yer bulamayan çok sayıda yabancı şirketin olduğu bilgisi de bize ulaştı.

Perşembe günü Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’nın huzurunda Suriye tarihinin en büyük enerji anlaşması kamuoyuna açıklandı. Yaklaşık 7 milyar dolarlık bu dev yatırım, Katar merkezli UCC Concessions Investments çatısı altında birleşen bir konsorsiyum eliyle hayata geçirilecek. Projede Katarlı UrbaCon Holding’in yanı sıra ABD’li Power International USA ve Türkiye’den Kalyon ile Cengiz Enerji yer alıyor. 

Kurulacak dört doğalgaz santrali ve güneş enerjisi tesisleriyle birlikte, Suriye'nin elektrik ihtiyacının yaklaşık %50’sinin karşılanması ve 50 binden fazla kişiye istihdam sağlanması öngörülüyor. Bu yatırım, Suriye halkının yaşam kalitesini artırma yönünde umut vadediyor.

Öte yandan, Suriye yönetimi Mayıs ayı başında, Lazkiye Limanı’ndaki konteyner terminalinin işletme haklarını Fransız CMA CGM şirketine devretti. Yine geçtiğimiz hafta, Çin sermayeli Fidi Şirketi ile Humus’taki Hessia Serbest Bölgesinde 20 yıllık yatırım yapılmasına yönelik bir mutabakat zaptı imzalandığı duyuruldu.

Tüm bu gelişmeler, ülkenin ekonomik olarak toparlanma sürecine girdiğini ve yeniden inşa hamlesinin hız kazandığını açıkça ortaya koyuyor. 

Ancak işin bir de görünmeyen yüzü var. Bu noktada dikkat çekilmesi gereken önemli risk alanları da bulunuyor.

Zira tarih boyunca İslami hareketler hep hedefte oldu. Zulüm, hapis, suikast ve yıldırma politikalarıyla susturulmaya çalışıldılar. İslam topraklarına seferler düzenlendi, hakka karşı savaşlar açılıldı. Bugün de durum bundan farklı değil. Zira hak ile batıl arasındaki bu mücadele kıyamete dek sürecektir.

Bu savaş bazen silahlarla, ordularla yürütülür; kurşunlar, toplar ve füzeler konuşur. Bazen ise daha sinsi yöntemler devreye girer: medya, algı yönetimi, propaganda ve tüketim kültürüyle yürütülen bir kuşatma...

Tarihte birçok örneğini gördüğümüz üzere, bir toplumu dönüştürmenin en sinsi ve kolay yolu değerlerini değil, alışkanlıklarını değiştirmektir. Moda, eğlence, dijital bağımlılık, AVM’ler, yaşam tarzı reklamları… Tüm bunlar bir araya geldiğinde İslami bir toplumun maneviyatını çökerten yumuşak silahlara dönüşür.

Bu noktada, ekonomik refah ve zenginlik silahıyla özellikle Körfez ülkelerinde yaşanan sosyo-kültürel dönüşüm, bizler için ciddi bir uyarı niteliği taşıyor. Lüks ve gösterişin, bireyselciliğin, aşırı tüketimin ve bunların kaçınılmaz sonucu olan sekülerleşmenin egemen olduğu bir toplum modeli, şimdi benzer biçimde Suriye’ye pazarlanmak isteniyor olabilir. Zira dünya markalarının ülkeye girişi, yalnızca ekonomik bir açılım değil; aynı zamanda kültürel bir işgalin de ilk adımı olarak görülmelidir.

Suriye devrimi 14 yıl boyunca onca yıkıma, saldırıya ve savaşa rağmen, İslami kimliğinden taviz vermeyen bir halkın direnişiyle ayakta kaldı. Bu halkı tanklarla, füzelerle, bombalarla teslim alamayacağını anlayan zalimler şimdi başka bir yol deniyor: ekonomik refah, yatırım, istihdam ve alışveriş kültürü üzerinden dönüştürme…

Suriye'de bir taşla birden çok kuş vurmanın hesabını yapan küresel ve bölgesel aktörler, bölgedeki statükoya sorun oluşturmayacak bir Suriye inşa etmenin peşindeler. Amaçları; Filistin’e, Ürdün'e, Mısır'a, Lübnan’a, Irak’a,  dahası kültürel işgal altında olan İslam coğrafyasına rol-model olacak direniş damarlarını kurutmak, ümmetin uyanışına engel olacak bir düzen kurmak.

Bu sinsi ve tehlikeli planlar karşısında Suriye hükümeti ülkenin yeniden inşaası ve halkın belini büken fakirlikle savaşmak için seferberlik halinde üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmek için çabalıyor. Küresel güçlerin bölgedeki nüfuz ve maslahat çatışmalarını başta Suriye olmak üzere İslam ümmetinin faydasına dönüştürmek için zaman ve zemin kazanmaya çalışıyor. Bizden beklenen ise Suriye yönetimini bu mücadelesinde yalnız bırakmamaktır.

Burada, özellikle alimlerimize, kanaat önderlerimize ve sivil toplum kuruluşlarımıza büyük sorumluluk düşüyor. Suriye’nin yeniden inşasını sadece altyapı ve yatırımlar üzerinden okumak ciddi bir hata olur. Asıl mesele bu kalkınmanın kime ve neye hizmet edeceğidir: hakka mı, batıla mı?

Küresel güçlerin bölgedeki çıkar çatışmalarını, Suriye halkının ve ümmetin lehine kullanmak için ferasetli olmak zorundayız. Ekonomik fırsatlara sırt çevirmeden ama bu fırsatların bizi dönüştürmesine de izin vermeden bir ülke inşa etmeliyiz.

Evet, Şam yeniden ayağa kalkıyor. Bu ayağa kalkış, sadece fiziki değil; bir medeniyetin dirilişi olmalı. Yoksa yükselen binaların gölgesinde kaybolan ahlak, iman ve kimlik; bize zafer değil, bir başka tür esaret getirir.

Suriye'de meydana gelecek ekonomik açılımla beraber dünya markalarının AVM'lerle Suriye'ye girme ihtimali moda üzerinden toplumu ve özellikle yeni nesilleri ifsat etme projelerinin ilk adımı olabilir

Bize düşen görev, bu ifsatı önlemek adına sahada olmak; meydana inerek ifsat selinin önünde bir set olurken, kalkınma hamlelerine ise istikamet kazandıracak bir irade ortaya koymaktır. Zira hak ile batıl arasındaki mücadele yalnızca askeri cephede değil, diplomasi masalarında çarşıda ve pazarda da tüm şiddetiyle sürmektedir.
 

HABERE YORUM KAT