1. YAZARLAR

  2. Kurtuluş Tayiz

  3. PKK’ya ‘Goldstone raporu’ lazım
Kurtuluş Tayiz

Kurtuluş Tayiz

Yazarın Tüm Yazıları >

PKK’ya ‘Goldstone raporu’ lazım

27 Eylül 2011 Salı 14:28A+A-

Devletle PKK/İmralı arasında süren görüşme ve müzakereler yerini iç savaşı andıran büyük bir şiddet kampanyasına bıraktı. Neredeyse her gün onlarca genç toprağa düşüyor. Şimdi “Nasıl oldu da müzakere sürecinden iç savaş noktasına geldik” sorusu akılları kurcalıyor.

Taraflar arasındaki görüşmelerin kesintiye uğraması öngörülebilir gelişme olarak kabul edilebilir. Hatta “müzakerelerden iç savaşa” sürüklenmek bile o kadar ihtimal dışı değil. Burada 30 yıl savaşan iki taraftan ve 40 bin insanın hayatına mal olan bir sorundan bahsediyoruz; yani ilk önce bu sorunun çözümünün kolay olmadığını kabul etmek gerekiyor.

Ancak görüşmeleri kesintiye uğratan taraf ve nedenler ortaya çıkarılmadan tekrar müzakerelere geçilmesi zordur.


Kürt siyasetinin referans aldığı, BDP’lilerin her fırsatta örnek verdiği Güney Afrika’daki barış görüşmeleri de bizdeki gibi benzer sorunlarla karşı karşıya kaldı. Mandela da bugün Öcalan’ın yaptığı gibi görüşmelerden çekilmişti.  

Ancak Mandela’nın çekilmesine devlet kaynaklı şiddet neden oldu. Barış görüşmelerinden rahatsız olan devlet içindeki sağcı kanat ile ordu ve istihbarat içindeki uzantıları müzakereler sürerken siyahîlerin yaşadığı bölgelere saldırılar düzenleyip, sabotajlar gerçekleştirdi. Mandela, bu saldırıların sorumluları bulunana kadar görüşmelere dönmeyeceğini açıkladı. Güney Afrikalı yargıç Richard Goldstone’un adıyla anılan bir komisyon sabotajlarda polisin sorumluluğunu tesbit ettikten sonra De Klerk, 23 rütbeli polisi görevden aldı ve müzakereler yeniden başlayabildi.


Abdullah Öcalan’ın “aradan çekilmesi”ne neden olan ise devlet kaynaklı şiddet değildi; kabul edelim ki Öcalan, Silvan’dan sonra aradan çekildi. Hem de AKP kadar Kandil’i de eleştirerek.

Silvan öncesinde askerî operasyonların durduğunu elbette kimse inkâr edemez, ayrıca, eylemsizlik halinde duran gerillalara yönelik saldırılarda PKK pek çok kayıp verdi.

Ancak şiddetin startını veren taraf PKK’dır. Bu bilinçli, planlı bir karardır ve başlangıç tarihi de 14 Temmuz’dur. Kürt siyasetçileri –belki de biraz saflıklarından ötürü– örgütün silahlı saldırı kararının olmadığını öne sürseler de Kandil’deki PKK liderlerinden Cemil Bayık, şiddet kampanyasının Silvan ile birlikte başladığını ilan etti ve gerekçesini ise “AKP’nin Öcalan’ın hazırladığı protokolleri kabul etmemesi”ne bağladı.


Barışı istemeyen tarafın AKP olduğunu söyleyip işin içinden çıkmak bence çok kolaycı bir yol. Üstelik çok alkış da getiriyor. Ama bu görüş gerçekleri sadece gözden kaçırmaya yarıyor.

Silvan’dan önce herhangi zamanda, devletin bir gerilla grubunu imha etmesi üzerine Öcalan sorumluların açığa çıkarılmasını isteyerek görüşmelerden çekilse, PKK bu kayıplar nedeniyle masadan kalktığını açıklasa daha dürüstçe olurdu. Ve o zaman barış istemeyen tarafın AKP olduğunu iç rahatlığıyla savunabilirdik.

Barış görüşmeleri sürerken camiye giden imamı öldüren, ev arayan iki askeri sokak ortasında infaz eden, tamirciye giden polisleri vuran, halı sahada futbol oynayan ve onu izleyen karı kocayı yaylım ateşine tutan, altı genç kadına 114 kurşun sıkan, Ankara’nın göbeğinde sivilleri havaya uçuran PKK/ TAK/ KCK değil mi?

“Barışı hükümet istemiyor” demek çok kolay.

Güney Afrika örneğinden bahsedilecekse burada görüşmelerden aslında çekilecek taraf hükümet olmalıydı ve Öcalan’a, bu ölümlerin sorumluları açığa çıkarılıp hesap sorulmayana kadar müzakerelere başlamayacağını bildirmeliydi.


Güney Afrika örneğinde olduğu gibi “Goldstone raporu”, Öcalan’a sunulmalı ve Öcalan Kandil’deki ölümlerden sorumlu rütbeli komutanlarının bir kısmını en azından görevinden almalıydı.

Ezberleri bir tarafa bırakıp gerçekleri görmek zorundayız.

Aslında beklenen sabotaj eylemlerini Apertheid rejiminde olduğu gibi sağcıların, bunların ordu ve polis içindeki uzantılarının gerçekleştirmesiydi. Ama bizde işler tersine dönmüş durumda; görüşmeleri sabote eden taraf devlet değil, PKK;  Türk tarafına neredeyse fırsat bile tanımadan PKK, sivil, asker, polise yönelik topyekûn saldırıyor. Bu saldırılar “müzakereler bitti” diye başlamadı; PKK müzakereler sürerken de Mardin’de, Hakkâri’de suikastlar yapıyordu. Yol kesip asker, polis, sivil kaçırıyordu. Dağda pusu atıp toplu katliam gerçekleştiriyordu.

Bu saldırılar barışı zorlamadı mı? Müzakereleri sekteye uğratmadı mı?

Hükümeti suçlayalım, eleştirelim; bunun bir zararı yok diye düşünüyorum, barışa katkı sunar.

Ama öyle “güçlü olan hükümettir, barışı ancak ondan talep etmek gerekiyor” numaralarına da hiç gerek yok.


Barış isteniyorsa gerçekten, eleştiri okları mevcut durumda hükümet kadar, hatta daha da çok PKK’ya yöneltilmek zorunda.


[email protected]

TARAF

YAZIYA YORUM KAT