1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. PKK, Kürtleri Ulusal Kurtuluş Fikrine İkna Edemez
PKK, Kürtleri Ulusal Kurtuluş Fikrine İkna Edemez

PKK, Kürtleri Ulusal Kurtuluş Fikrine İkna Edemez

“Kürtler Türkiye’yi kendi devletleri olarak görüyor. Bu devletin yanına yeni bir devlet kurma gibi bir istekleri yok. Halk bir kurtuluş yöntemi olarak görseydi ayaklanmayı, AK Parti iktidarının verdiği haklardan sonra değil, askeri darbe olduğunda bunu ya

28 Şubat 2016 Pazar 23:54A+A-

Röportaj: Hale Kaplan Öz / STAR

Çözüm Süreci’yle başlayan çatışmasızlık dönemi geçtiğimiz Temmuz’da sonlandı. PKK’nın, HDP’nin yüzde 70’in üzerinde oy aldığı yörelerde, ‘özyönetim’ iddiasıyla kazdığı hendekler, 100 binlerce kişinin göç etmesine, binlerce ölüme ve 100 milyonları bulan maddi zararlara sebebiyet verdi. Peki PKK bu kalkışmasıyla neyi hedefledi? Halk özyönetim istiyor mu? Bölgeye yönelik Master Plan neyi önceliyor? Suriye’deki Kürtler PYD hakkında ne düşünüyor? Çözüm Süreci’nde Akil İnsanlar Heyeti’nde yer alan isimlerden, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Başdanışmanı Muhsin Kızılkaya ile Güneydoğu düğümünü konuştuk.

- HDP’nin 7 Haziran seçimindeki başarısı, Türkiyeli olmak söylemini gerçekleştirmek için önemli bir fırsattı. Ama bir ay sonrasında KCK’nın çıkışı, örgütün eylemleri, özyönetim söylemleri başladı. Bu kronoloji planlanmış mıydı?

HDP barajı aşsa da aşmasa da 7 Haziran seçimlerinden sonra PKK mutlaka ‘devrimci halk savaşı’nı başlatacaktı. Çünkü başından itibaren bütün hazırlıklarını buna göre yapmıştı. Çözüm Süreci, Kandil açısından kerhen yürüyen bir süreçti. İmralı Notları kitabı, Öcalan’ın Kandil’i sürece ikna etmekte güçlük çektiğini ortaya koyuyor. 2012 yazında kanlı bir dönem başlamıştı. Kendileri açışından ‘devrimci halk savaşı’nın bütün cephelere yayıldığı bir dönemde, Öcalan oyunbozanlık yapıyor, işi barışa getiriyordu.   

Kurtulmak için oy verdiler 

- Neden inanmadıkları bir süreci sürdürdüler?

Mutlaka bu sürecin bozulacağını öngörüyor, süreci ‘her şeye hazırlıklı’ bir dönem olarak değerlendiriyorlardı. Silah stoklanması, cephane tahkimi ve mevzilenme hadisesi bunun bir tezahürüydü. “Silahlarımızı bırakırız ama bir şartla, bölgeyi biz yönetirsek” diyorlardı. Onun dışında öne sürülen herhangi bir somut talep yok. Devletin buna ‘evet’ demeyeceğini, onların silahlı mücadelesi ve dayatması sonucu gelen özerklik talebinin karşılanmasının, egemenliğin ihlali anlamına geleceğini biliyorlardı. Eğer HDP barajı aşamasaydı “Devlet önümüze barajlar koyuyor, demokratik siyasete izin vermiyor. Bize savaşmaktan başka bir yol kalmadı” diyerek Çözüm Süreci’ni bozacaklardı. Yüzde 13’ü öngörmemişlerdi ama barajı aşmayı taahhüt ediyor ve bekliyorlardı. Böyle bir durumda da çıkan sonucu PKK’ya verilmiş bir destek varsayacak, ‘devrimci halk savaşı’na halkın hazır olduğu söyleyeceklerdi.

- Ama halk onların savaşına destek vermiyor. Alınan oy oranının az olması bu sonucu değiştirir miydi?

Halk iki yıllık barış sürecinin tadına vardı. HDP’ye verilen destek “Meclise girsinler de bunlardan kurtulalım” hareketiydi aslında. PKK’yi başlarından defetme hareketi. Bir yolunu bulup örgütü demokrasinin içerisine itmek istediler. Temel dürtü şu: “Biz bunları barajın üzerine çıkaralım ki Çözüm Süreci bozulmasın.”  Yüzde 10’u aşamasalardı bir nebze destek bulabilirlerdi halktan. Ama hiçbir şekilde onların beklediği kadar büyük bir destek değil. Çünkü Kürtler ‘ulusal kurtuluş savaşı’ vermek istemiyor. Dünyanın hiçbir yerinde bir ulusal kurtuluş savaşı 30 yıl sürmemiştir. Türk Kurtuluş Savaşı üç yıl sürdü ki insanların sırtında mintanı, ayağında ayakkabısı, yiyecek ekmeği yoktu. Kürtler Türkiye’yi kendi devletleri olarak görüyor. Bu devletin yanına yeni bir devlet kurma istekleri yok. Sadece Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kendilerine başından beri haksızlık yaptığının bilincindeler. AK Parti iktidarıyla bunun değişebileceğinin tezahürlerini gördüler.  Zaten bu bir kurtuluş yöntemi olsaydı halk bunu tüm bu haklar verilmeden evvel yapar, askeri darbe olduğunda ayaklanırdı.

- PKK kurtarıcısı olma iddiasındaki halkına yabancı o halde. Asıl sorun ilişkinin ontolojisinde belki. Ne dersiniz? 

Başından itibaren PKK’nın yaptığı yanlış hesap halka çarptı ve bugünlere gelindi. Örgüt ile halk arasında mağduriyet psikolojisi üzerinden gelişmiş bir ilişki var. PKK Kürtleri kendine mecbur eden bir hareket. Örgüt, Kürt ailelerde mutlaka birinin zarar görmesinin yolunu buluyor. Bölgede yaşayan herkes bir şekilde PKK’nın iteklemesiyle devletin mağduru durumuna düşmüştür. Birinin çocuğu dağda ölür, diğerinin kocası faili meçhule kurban gider, biri  işkence görür... PKK’da bu mağduriyet üzerinden destek kazanır. Legal siyasete inanmayan, hep yasadışı ve gizli faaliyet yürüten PKK, legalite ile olan imtihanında hep problem yaşadı.

- HDP-PKK ilişkisinin temelinde yatan bu mu?

Evet. Legal kanatta örgütlenmiş olan HDP’liler aslında PKK’lıdır ama halk HDP’lidir. Bu nedenle sağlıklı bir ilişki kurulamıyor. Halkı demokratik siyasete çekmekten bahsediyorlar ama önce kendilerinin oraya gelmesi lazım. Ama buna inanmıyor, legal alanı, illegaliteyi besleyen bir militan devşirme alanı olarak görüyorlar. Örgütün kuruluşunun temel felsefesi Abdullah Öcalan’ın yazdığı ‘Tarihte Zorun Rolü’ başlıklı bir metne dayanır. Her şey ‘zor’ üzerine kurulmuştur. Nihai amaç, demokratik yollarla kazanım elde etmek değil, demokratik alanı, kendi otoriter yönetim biçimini uygulamada bir araç olarak kullanmak. Ayrıca HDP neden Kürtleri temsil eden parti olsun ki? 150 kişilik parti meclisinde 65 Kürt var. Neden Kürtlerin dertlerini dindirmek için muhatap Figen Yüksekdağ ya da Ertuğrul Kürkçü olsun? Neden Davutoğlu’ndan daha çok üzülsünler Kürtlerin derdine? Bunlar İstanbul’da otururken çok mu dertli? Aslında bunların Kürtlükle falan alakası yok. Türk solcuları HDP’de bir araya gelmiş “Bizim aklımız, Kürt’ün gücü var. Bir araya gelir mürtecileri alt ederiz” diyor. Kürt’ün akılsız ama kuvvetli olduğunu düşünüyorlar. 24 sosyalist bileşen, 100 yıllık hesabını Kürtler üzerinden görmeye çalışıyor. Mahallelerinde seçime girseler muhtar bile seçilemezler. 300’den fazla oy alsınlar ben işi bırakırım. 

Silah bırakmayan bizim değil Esed’in muhatabıdır

- Şehir gerillacılığına geçiş ve eylem-yöntem farklılığıyla devletten nasıl bir refleks beklediler?

PKK kır gerillacılığına göre örgütlenmiş bir yapı. Bütün militan kadroları köylüdür. Kürt köylüsü iyi silah kullanır, dağı iyi bilir ama şehre dair hiçbir fikri yoktur. Şehirde yaşamanın gereklerini bilmediği gibi şehirde hareket etme yöntemlerini de bilmez. İmdatlarına MLKP yetişti. “Halkımız isyana, ‘Kürt Baharı’na hazır. Biz şehirdeki eylemleri başlattığımız andan itibaren devlet bizim üzerimize çok büyük bir baskıyla gelir. Halk bu baskıya dayanamaz ve ayaklanır. Devlet sivil ölümlerini artırır, bunun üzerine BM devreye girer. Bir hat çekilir, çekilen hattın öbür tarafında biz de kantonları kurarız” hesap tam olarak buydu. Eskinin ceberut Kemalist devletinin yöntemlerini beklediler ama devlet, paradigmasını değiştirmişti. Bu eylemler 1930’larda olsaydı Dersim’de ne olduysa Sur’da, Cizre’de de o olurdu. Ama devlet meseleye insan hakları çerçevesinde, sabırla yaklaştı. Halk da direnmek yerine bölgeyi terk etti.

- Doğurduğu en önemli sonuç nedir hendek siyasetinin? Bu çözülmenin başlangıcı olabilir mi PKK içinde?

İki önemli sonucu oldu. Birincisi, PKK net olarak “Bu halk bizim düşündüğümüz halk değilmiş, bize de layık değil” dedi. İkincisi, köylülükleri nedeniyle şehir kültürünü yok ettiler. İbadethaneler, yüzlerce yıllık simgesel mekanlar tahrip edildi, Tahir Elçi gibi bir insan hakları savunucusu öldü. Bölgeye büyük bir felaket getirdiler. Devlet 40 sene uğraşsaydı PKK’nın son beş ay içinde kendine verdiği zararı veremezdi. Halka 7 Haziran seçimlerinde anlatıyorduk, anlamıyorlardı. Şimdi kendileri yaşayıp gördüler. “Biz barajı aşalım, barış getireceğiz” dedi HDP. Halk destek verdi, barajı aştılar, savaş geldi. Hendek kazılarak özgürleşilmediğini, özgürlüğün ellerinden aldığını gördü halk. Yeni bir dönemle karşı karşıyayız. O çukurlarda oldukları sürece onları muhatap almayacağız. Silahı bırakıp gelirlerse gelsinler, kin gütmüyoruz. Gelmezlerse gidip Esed’le yaşasınlar.

- Başbakan Davutoğlu’nun açıkladığı Master Plan bölgede neyi önceliyor?

Sıfırdan başlayıp yeni bir şey kurgulayacağız. Öncelikle Kürtlerin, bu ülkenin gerçek vatandaşı hissetmelerinin yollarını arayacağız. Bunun yolu, şu ana kadar uygulanan politikanın yanlışlığını kabul etmekten geçiyor. Hendek siyaseti sonrasında Türklerin Kürtlere bir minnet borcu var. Eğer Kürtler o hendeklerin arkasına geçmiş olsaydı Türkiye bu büyük ateş çemberi ortasında bu kadar sağlam duramazdı.

- Kürtlerin Türklere minnet borcu var mı?

Evet. Kendi topraklarından kopup göçe zorlandığında, buralarda yaşayan Türkler “Senin oğlun teröristtir, git onun yanına” demedi. Bu bizi bir arada tutan en önemli şey. Hükümet işte bu ortak kültür üzerine yeni bir şey inşa etmek istiyor. “Biz devlet olarak bütün ödevlerimizi yapalım. PKK hala elinde silahla dolaşıyorsa dolaşsın. Ama onun varlık nedenini ortadan kaldıracak ne varsa yapalım; aşsa aş, suysa su, inançsa inanç, kimlikse kimlik... Bunlar hallolduktan sonra sen kimin seni yöneteceğine kendin karar ver. Pol Pot ya da Kuzey Kore modeliyle yaşamak istiyorsan buyur yaşa. Ama değilse ben sana demokrasi vadediyorum” diyor. Orayı reorganize edecek bir sistem kurulacak. 50 yılı kapsayan büyük bir plan.

- KCK’nın müttefikleri ne kadar  süreyle yanında kalacak?

Türkiye’yi güçsüzleştirdiklerini düşündükleri, denklem dışına çıkarmaya güçleri yettiği sürece destek verecekler. Bunu Kürtleri çok sevdiklerinden yapmıyorlar. Onlar piyon, paralı asker... Türkiye Kürtleri diğer ülkelerdeki Kürtlerle mukayese edildiğinde cennette yaşıyor. Irak parlamentosuna hiçbir zaman 80 Kürt milletvekili girmedi. Salih Müslim’in, Esed’in karşısına cumhurbaşkanı adayı olarak geçmesi mümkün mü? Bırak adaylığı, kimlik bile vermiyordu Esed ona. Bu ülkelerde Kürtler hiçbir zaman hiçbir şey olamadılar. Kürtlerin kendi kurdukları bir devletleri yok ama beraber kurdukları bir devletleri var: Türkiye.

- PYD kiminle savaşıyor, DAEŞ’le mi Türkiye’yle mi?

PYD yerine KCK demek daha doğru. KCK sisteminin şu andaki müttefiklerine bakalım: Rusya, İran, Suriye, Bağdat. Kime karşılar bunlar? Türkiye ve Barzani’ye. Bu müttefiklerin en büyük özelliği de zamanında Kürtlere en çok zarar verenler olması. Türkiye’de Seyit Rıza’dan beri siyasal nedenle idam edilmiş Kürt yoktur. İran’da her gün on tane Kürt asılıyor. Saddam Hüseyin’in pilotlarının hepsi Rus’tu. Rusya, II. Dünya Savaşı’ndan kalma uçakları hediye etmişti Irak’a. 30 sene boyunca Kürtlere karşı bombardımanda kullanıldı o uçaklar. Rusların Kürtlere dost olduğu bugüne dek görülmemiştir.

- Suriyede’ki Kürtler PYD hakkında ne düşünüyor?

Suriye’deki Kürtler PYD’ye mecbur bırakıldı. Türkiye’de PKK neyse Suriye’de PYD odur. Tek fark şu: Esed, PYD’ye Kürtlerin ensesinde boza pişirmesi için izin verdi. Türkiye ise “Kürtleri ceberut devletin zulmünden kurtardım. Bundan sonra senin zulmüne terk etmem” dedi. Suriye Kürtlerinin büyük bir kısmı Türkiye’den oraya gitmiş. Bölge Kürt aydınlanmasının merkezlerinden. Havar Dergisi 1933’te Şam’da yayınlandı. Bütün Kürt şair ve yazarlar o derginin etrafında bir araya geldi. Suriye Kürdistan Demokrat Partisi gibi birçok siyasi yapı, ilk nüvesini orada verdi. Demokrasinin geliştiği, aydının bol olduğu bir yer. Böyle bir yapının üzerine nasıl oldu da böyle totaliter, tekçi bir zihniyet egemenliğini kurdu? Bu Esed’in planı. Muhalefetin gücünü etkisizleştirmek için PYD’yi onlardan kopardı. Ayrıca PYD’yi Türkiye’yi rahatsız etmenin aracı olarak kullandı.

HABERE YORUM KAT

1 Yorum