1. YAZARLAR

  2. MURAT KAYACAN

  3. Peygamberlik, tarih bilinci ve akıl
MURAT KAYACAN

MURAT KAYACAN

Yazarın Tüm Yazıları >

Peygamberlik, tarih bilinci ve akıl

07 Mayıs 2025 Çarşamba 23:42A+A-

Yûsuf sûresinin 109. ayeti, sadece tarihten bir kesit sunmakla kalmaz; aynı zamanda bugün nereye baktığımızı ve neyle meşgul olduğumuzu da sorgular. Allah’ın hep kentlerde yaşayan, hayatın kalabalığına aşina, sözü bilen, dili tartan erkekleri peygamber olarak göndermesi bir tesadüf değildir. Bu ayette bir yandan vahyin muhataplarını, öte yandan da aklın bu vahye nasıl eşlik etmesi gerektiğini görürüz. Peki, biz bugün hâlâ ibret almayı, olup biteni akıl terazisinde tartmayı başarabiliyor muyuz? Yeryüzünde dolaşmak, sadece ayakla değil, kalple, gözle ve düşünceyle olur. Bu yazıda söz konusu ayeti merkeze alarak, peygamberliğin hikmeti, tarihten alınacak dersler ve aklın imandaki yeri üzerine birlikte düşüneceğiz. Zira bu ayet, bize sadece geçmişi anlatmıyor; aynı zamanda geleceğe hangi gözle bakmamız gerektiğini de hatırlatıyor.

Cinlere cin peygamber gönderilmiş olabilir ama insanlara melek, kadın ya da cin peygamber gönderilmemiştir. Şu ayetin başında peygamber göndermekten sonunda da akletmekten bahsedilmesi, vahiy-akıl ilişkisi açısından son derece dikkat çekicidir: “Senden önce ancak kentler halkından birtakım erkekleri (peygamber olarak) gönderdik. Yeryüzünde dolaşmadılar mı ki kendilerinden öncekilerin akıbeti nasıl oldu, görsünler? Gerçekten ahiret yurdu sakınanlar için daha hayırlıdır. Aklınızı çalıştırmıyor musunuz?” (Yûsuf 12/109). Toplumsal ıslah çabası güden peygamberlerin “kentler halkından” oluşu, kentlilerin daha bilgili ve nezaketli olmalarına bağlanmıştır. Madem din tebliğ ile başlıyor böyle bir başlangıç için gerekli olan şey tebliğcinin ince bir üsluba sahip olmasıdır. Bu durumda kent merkezinde yaşamayan Hz. Ya'kūb ve ailesi, orada tebliğ amaçlı olarak yani geçici bir süreliğine bulunuyor olsalar gerektir. Yine onların “erkek” oluşunu kadınların peygamber kabul edilmesi konusunda sorun görmeyen görüşler de mevcuttur.1 “Yeryüzünde dolaşma” ticari amaçla bile olsa ibret alma amacı göz ardı edilmemelidir. Onların kayda değer bir kısmı, var güçleriyle dünya için didinip duruyorlardı ama sonuçta elde ettikleri bu dünyada kaldı. Aklını çalıştıranlar bundan ibret alır ve dünyaya değil kalıcı nimetlerin olduğu ahirete odaklanır. Ayette “ahiret yurdu sakınanlar için daha hayırlıdır” denilmesi, Bakara sûresi girişindeki gibi (el-Bakara 2/2-4) takva-ahiret ilişkisine vurgu yapmaktadır. Bu ayet (Yûsuf 12/109)tarih bilinci, peygamberlik anlayışı, toplumsal sorumluluk ve aklı kullanma çağrısını aynı metin içinde barındıran, çok yönlü ve katmanlı ayetlerinden biridir.

Görüldüğü gibi Yûsuf sûresi 109. ayet, vahyin muhatabının kim olduğunu, tarihin nasıl okunması gerektiğini ve aklın bu yolculukta nerede durduğunu gösteriyor. Ayrıca bize, bilginin sorumluluk doğurduğunu, ahiretin dünyadan daha kalıcı ve daha hayırlı olduğunu, asıl başarının da takva ile geldiğini hatırlatıyor. Elbette burada her soruya cevap vermek mümkün değil ama bu kısa tefekkür, Kur’an’ın mesajını bugüne taşıma niyetimize bir katkı sağladıysa ne mutlu bize. Tam da bu yüzden, tarih okuması ve aklî muhakeme bizi bir yere taşırsa o da sorumluluk bilinciyle yoğrulmuş bir ahiret hazırlığı olmalı. Ahirete hazırlık, sadece imanla değil; ibretle, sorumlulukla ve derin bir farkındalıkla olur.

 

1- İbn Hazm ve onunla aynı görüşte olanlar, Sâre (İshak’ın annesi), Meryem (İsa’nın annesi) ve Mûsâ’nın annesinin peygamber olduğunu savunmuşlardır. Bu görüşlerini, meleğin Sâre ve Meryem’e hitap etmesini delil göstererek temellendirmişlerdir. Bk. Ebû’l-Fidâʾ İsmâîl b. ʿOmer b. Kes̱îr ed-Dimeşḳî İbn Kes̱îr, Tefsîru’l-Ḳur’âni’l-ʿAẓîm, thk. Sâmî b. Muḥammed Selâme (b.y.: Dāru Ṭaybe li’n-Neşr ve’t-Tevzīʻ, 1420/1999), 3/158. Kur'an, Hz. Mûsâ’nın annesinin vahiy aldığından (el-Kasas 28/7) bahsetse de melekle görüştüğünden söz etmez.

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum