1. YAZARLAR

  2. Asım Öz

  3. Yeryüzündeki Dinler Tarihi: Ömer Rıza Doğrul ve Terk Edilen Usul

Yeryüzündeki Dinler Tarihi: Ömer Rıza Doğrul ve Terk Edilen Usul

Nisan 2010A+A-

‘Dinler Tarihi’ kavramı ile bir ders olarak ilk önce imam hatip lisesinde karşılaştım. İmam hatipte “Goca Osman” adıyla tanınan bir hocamız anlatırdı bu dersi. Kitaplar ise içler acısı bir manzaradaydı. İslami olmayan bir perspektifle yazılmışlardı çünkü. “Önce çok tanrılı dinler vardı.” genel yanılgısı ile başlayan bu ders kitabına hiç sadık kalmadan, doğru bildiği İslami yaklaşımı ortaya koymaktan çekinmezdi Dinler Tarihi’ni okutan öğretmenimiz. Onun bu yaklaşımını ne zaman Dinler Tarihi’ne dair bir kitapla karşılaşsam mutlaka hatırlarım. Ömer Rıza Doğrul’un (1893-1952) Yeryüzündeki Dinler Tarihi adını taşıyan kitabını okurken de bu derste okuduklarımız geldi aklıma. Yeryüzündeki Dinler Tarihi kitabının ilk basımı 1947’de, ikinci basımı 1958’de yapılmış. Benim okuduğum baskı 1963 tarihli.

Doğrul, beşerî dinlerden başlayarak ilâhî dinlere ve İslâmiyet’e kadar bütün dünya dinlerine, peygamberlerine, ibadet ve muamelât anlayışlarına yer verilen, her biri ‘kitap’ adıyla ayrılmış sekiz bölümlük bu eserinde sırasıyla Kelt, Bâbil, Mısır, Yunan, Roma, Hindu, Buda, Konfüçyüs, Tao ve Zerdüşt dinleriyle Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâmiyet’i geniş halk kitlelerinin anlayacağı bir şekilde anlatmaktadır. Kitabın sunuşu ile içeriğinin çelişkili yanına değinmeden önce Diyanet Vakfı’nın İslam Ansiklopedisi’nde yer alan biyografiden hareketle biraz Ömer Rıza Doğrul’dan söz etmek gerekiyor.

Asr-ı Saadet Mütercimi ve Müellifi

Ömer Rıza Doğrul’u biz daha çok -M. Akif'in kızı Cemile Hanım’la evlenmiş olmasından dolayı- Mehmed Akif’in damadı olarak biliriz. Ama o aynı zamanda İslâmî konulardaki yazıları ve yayınları ile tanınan müellif, gazeteci ve mütercim kimliklerini de barındıran çok renkli bir kişiliktir.

Ömer Rıza aslen Burdurlu olup Mısır’a yerleşmiş bir ailenin çocuğu olarak Kahire’de dünyaya geldi. Eğitimini Ezher Üniversitesi’nde tamamlayıp Mısır’da gazeteciliğe başladı. Balkan Savaşı’ndan sonra ve 1. Dünya Savaşı sırasında Kahire’de es-Siyâse gazetesinde edebî makaleler yayımladı. Bu arada İstanbul’daki Tasvîr-i Efkâr gazetesinde “Mısır Mektupları” adıyla yazıları çıktı. Sebîlürreşâd’daki ilk makalelerini de Kahire’den gönderdi. Mehmed Akif’le tanıştığında Kahire’de eş-Şa'b gazetesine yazı yazıyordu. 1915’te İstan­bul’a gelen Ömer Rıza, İslâm âlemine dair Tasvîr-i Efkâr'da yayımladığı yazılarla Türk ba­sın hayatına girdi. Millî Mücadele yıllarında Tevhîd-i Efkâr’da yazarlıktan gazeteciliğe geçti. Bu sırada Vakit gazetesinde yayımladığı Tür­kiye-Mısır ilişkileri hakkındaki bazı ya­zılarından dolayı 1925’te İstiklâl Mahkemesi tarafından tutuklandıysa da bir müddet sonra serbest bırakıldı. Bu yıllarda dönemin en değerli dinî yayınlarından olan “Asr-ı Saadet” serisini tamamladı.

Bu kitabın yazılış ve yayımlanış sürecinden de söz edelim geçerken: İslâm Tarihi: Asr-ı Saadet (I-V, İstanbul 1928), ilk iki cildini Mevlânâ Şibli’nin (Şiblî Nu'mânî, ö. 1914), son iki cildini talebesi Süleyman Nedvî’nin (ö. 1953) kaleme aldığı Sîretü'n-Nebî adlı eserin tercümesidir. Amerika'da basılmak üzere hazırlanan İngilizce tercümesinden yer yer ilâvelerle hazırlanan eserin 1. cildi Peygamberimizin Sîreti, II. cildi Peygamberimizin Risâleti ve Şahsiyeti, III ve IV. ciltleri Peygamberi­mizin Rûhânî Hayatı alt başlıklarıyla Türkçeye çevrilmiştir. Ömer Rıza, Süleyman Nedvî’nin Hz. Âişe hakkındaki eserini, İslâm Tarihi Asr-ı Saadet: Hazreti Âişe adıyla tercüme ederek seriyi beş cilt olarak tamamlamıştır. Yazarın İslâm Tarihi: Sadr-ı İslâm adıyla yayımladığı Asr-ı Saadet’in ikinci serisinin VI. cildi Hz. Ebû Bekir’e ayrılmış olup kendisi tarafından yazılmıştır. Hz. Ömer’e dair VII. cilt ise Ömer Rıza’nın evvelce Mevlânâ Şiblî'den tercüme ederek önce 1926 yılında, daha sonra gözden geçirerek 1927’de yeniden yayımladığı eserdir. Serinin yine Ömer Rıza tarafından telif edilerek bir arada basılan VIII. ve IX. ciltleri Hz. Osman ve Hz. Ali’ye ayrılmıştır. X. cilt ise harf devriminden sonra yeni yazıyla ve İlk İhtilâf ve İhtilâller alt başlığıyla 1935 yılında yayımlanmıştır. Bu ciltte Hulefâ-yi Râşidîn devrinde ortaya çıkan ihtilâflar ele alındığı için eser, her biri bir halifeye ait olmak üzere dört bölümden meydana gelmiştir. Halk arasında Asr-ı Saadet adıyla anılan ve yayımlandıkları tarihten başlayarak günümüze kadar büyük ilgi gören bu eseri, Türkiye’de İslami yayıncılık bağlamında döneminde Ahmed Cevdet Paşa’nın Kısas-ı Enbiya’sından sonra gerek muhteva gerekse ifade açısından bu konudaki en başarılı eser olma vasfını kazanmıştır. Doğrul’un bu eseri, Asr-ı Saadet dönemi hakkında oryantalist etkilerle yayılan yanlış ve kasıtlı fikirleri tashih etmek bakımından da önemlidir.

İslâm-Türk Ansiklopedisi, Selâmet ve Kemalist İnkılâp

Ömer Rıza 1940’ta Eşref Edip, İsmail Hakkı İzmirli ve Kâmil Miras’la birlikte dönemin Milli Eğitim Bakanlığı’nın çevirerek yayımladıkları İslâm Ansiklopedisi’ne karşı çıkarmaya başladıkları İslâm-Türk Ansiklopedisi ve bu ansiklopedinin mecmuasında çok sayıda madde ve makale yazdı. Bu arada şunu da belirtelim: İslâm Ansiklopedisi adıyla yayımlanan bu eser 1960 darbesi sonrasında sansürlenerek yayımlanmıştır. Örneğin ansiklopedideki Kürtlerle ilgili madde çıkarılmıştır. 1940-1950 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde günlük siyasî yazılar kaleme alan Ömer Rıza, İstanbul Radyosu için İslâm dünyası hakkında programlar hazırlar. 1947-1948 yıllarında Şemseddin Günaltay’ın başbakanlık yaptığı yıllarda dinî-fikrî muhtevalı haftalık Selâmet dergisini çıkardı. Çok partili hayata geçiş sırasında yayımlanan önemli İslâmî dergilerden biri olan Selâmet dergisinde İslami araştırmalar, İslâm dünyasındaki düşünce hareketleri, İslâm klasikleri gibi konuların yanında, özellikle o yıllarda din öğretimiyle ilgili olarak basında ve mecliste yapılan tartışmalar yer alır. Din öğretiminin gereğini ortaya koyarak bu konuda kamuoyu oluşmasına büyük ölçüde yardım etti; din hürriyetinin sağlanmasında ve ilkokullara din dersi konulmasında önemli hizmetlerde bulundu.

Ömer Rıza, 14 Mayıs 1950 seçimlerinde Demokrat Parti'den Konya milletvekili seçilir. Milletvekili iken Cumhuriyet gazetesinde, daha çok Ortadoğu ve İslâm ülkeleri hakkındaki inceleme ve gözlemlerine dayanan "Komşu Memleketlerde Olup Bitenler", "Günün Olayları", "Pakistan Mektupları" ve "Seyahat İntibaları" gibi ana başlıklarla siyasî yazılar yayımlar. Ömer Rıza, bu makalelerinde Türkiye'yi diğer İslâm ülkelerindeki inkılâp hare­ketlerinin önderi olarak göstererek Kemalist inkılâp temelli bir üçüncü cephe oluşturulması fikrini savunur. 1951'de Pakistan'da yapılan İslâm Kongresi'ne katılır. Ömer Rıza, uzun süren bir hastalık döneminden sonra 13 Mart 1952’de İstanbul'da ölür.

Terk Edilen Usul

Ömer Rıza’nın Yeryüzündeki Dinler Tarihi adlı eserinin üçüncü basımı İnkılâp Aka Kitabevleri tarafından yapılmış. Kitabın hemen ilk sayfasında yer alan şu ifadeler kitabın meseleye yaklaşım biçimini ortaya koyacak nitelikte: “İptidai dinlerden başlayarak bütün dinleri tetkik eden tam bir Dinler Tarihi”, ardından Eser Hakkında adını taşıyan ve büyük olasılıkla eserin ilk basımı için yazılan bir kısa yazı geliyor. 18.07.1947 tarihli bu yazının oldukça karışık bir tarzı var. Hem eserin önceden yazılan ve kısa sürede biten halinden söz ediyor hem de üçüncü basımdan. Ama eserin üçüncü basımında yazar hayatta değil. Hayatta olmayan, 1952 yılında ölen bir yazar eserin üçüncü basımına bir sunuş yazısı yazamayacağına göre bu yayınevinin tasarrufunda yapılmış bir ekleme diye düşünmeden edemiyor insan. Bu önemli kusuru bir yere not ederek devam edelim yazarın yazdığı bu yazıyı okumaya: “Muharririn hedefi tam bir Dinler Tarihi vücude getirmek ve bu yolda hissolunan ihtiyacı karşılamaktır. (…) Eser herkes tarafından okunabilecek bir tarzda yazılmış olduğu için umum tarafından sevilmesini ummaktayım.”

Ömer Rıza, kitaba yazdığı Ön Söz başlıklı yazıda, bir yandan İslami bir bakış açısını ortaya koyuyor, diğer yandan da eserinin çatısını çatarken ne olduğunu tam olarak açıklayamadığı “ilmin buluşları” dediği hurafeci yaklaşıma teslim oluyor. Tabii bu sıkıntılı bir yaklaşım. Ömer Rıza, aklıselimi İslami doğrulardan yana ama ilmi bir kitap yazma iddiası onu bu noktada var olan Batılı dinler tarihi yaklaşımına teslim olmaya götürüyor: “Dinin doğuşu hakkında, bizim, kendimize göre bir İslâmi telakkimiz vardır ki ilmin onu teyit etmediği söylenemez. Fakat onu reddettiğini söylemeğe de imkân yok. Bu telakkiye göre, insanın yeryüzünde peyda olmasile Allah’ı tanıması ve Allah’ın hidayetine ermesi bir olmuştur. Çünkü Allah’a tapmak beşer fıtratının gereklerindendir ve insan akıl sahibi olarak yaşamağa başladığı gündenberi vicdanında ve şuurunda din hissinin çalkalandığını hissetmiştir. İnsan bu hissin hidayetiyle ve Allah’ın vahyi ve ilhamiyle Allah’a tapmış, sonra bu dünya yaşayışı sırasında onun içindeki bu his ve bu şuur soysuzlaşmış ve insan, Allah’ı bırakarak başka şeylere tapmış, türlü türlü sapıklıklar içinde yaşamıştır.”

Bu meyanda yaklaşımlarını Kur'an temelli olarak ortaya koyan Ömer Rıza, insanın ilk zamanından itibaren doğru din yani tevhid dini ile tanışık olduğunu anlattıktan sonra şöyle sürdürür: “Fakat beşer bu itikadın değerini, onun kalbine verdiği kudret ve kuvveti, vicdanında uyandırdığı aydınlığı anlamıyarak maddeden ve her şeyden korkmuş, bu korkularını tatmin için maddeye tapmış, arza hâkim olmak için yaratıldığı halde kendini arzın mahkûmu saymış, bu mahkûmiyet yüzünden kendine bir sürü yükler yüklemiş ve bu yüklerin altında ezilip durmuş; kendini bu mahkûmiyetten kurtarması yüzlerce asrın emeğiyle mümkün olmuş ve bu kurtuluş İslam dini ile kemalini bulmuştur. Bizim telakkimizin özü budur ve bugün de bu telakkiyi cerhedecek bir ilim nazariyesi yoktur. Kimbilir, belki yarın bu telakkiyi kuvvetlendirecek nazariyeler peyda olacaktır.”

Beşerin akıl ve idrak sembolü olarak doğuşun timsali Adem üzerinden dinin doğuşunu anlatan Ömer Rıza, “Biz bu görüşte ilme uymayan bir şey görmeyiz. Hatta ilmin bu görüşü teyit ettiğini söylemek de mümkündür.” diyerek bu konudaki İslami telakkiyi bilgileri ışığında ortaya koymuş olmasına rağmen, kitabında bu usul merkezli bir anlatıma başvurmamıştır. Ama bu usulden tümden uzakta da olmamıştır. Çünkü bu konudaki telakkilerine güveni tamdır. Onun için “ilmin” buluşları ne merkezde olursa olsun bu görüşün değerini düşüremeyeceğini ve küçültemeyeceğini ifade eder. Önsözünün son kısmını şu şekilde bağlar: “Onun için ilk insanın, dosdoğru din sahibi olduktan sonra dinin tereddi etmesi üzerine ortaya çıkan iptidai dinler ve dinlerden sonra dünyanın türlü türlü ülkelerinde beliren ve İslâmiyetin zuhuriyle son bulan dinlere dair bugünün ilim metodiyle yaptığımız tetkikleri bu eserde neşrederken unutmadığımız bir şey varsa, kendi öz telakkimizdir ve biz bu telakkinin her taarruzdan masun olduğuna inanıyoruz. Nitekim biz bu eserde iptidai dinler ile daha sonraki dinleri tetkik ettiğimiz sırada bu telâkkiyi kuvvetlendiren birçok misâllerle karşılaşacağız. Fakat biz iptidai dinler ile diğer dinlere ait tetkiklerimizde bu telakkinin tesiri altında hareket etmiyeceğiz. Bunlara dair ilmin buluşlarını kaydedeceğiz ve bu buluşları safha safha kayda ehemmiyet vereceğiz.”

Ömer Rıza ve onun Yeryüzündeki Dinler Tarihi adlı eseri elbette sadece burada anlattıklarımızla sınırlı değil. Masonlukla ilişkileri, Tanrı Buyruğu adlı Kur'an çevirisi, Harold Lamb’tan yaptığı tarihi roman çevirileri, Amerika ve Avrupa'da satış rekorları kıran -Dale Carnegie'nin Üzüntüyü Bırak Yaşamaya Bak vb- kitaplardan yaptığı çeviriler, Muhammed Hüseyin Heykel'den çevirdiği Hazreti Muhammed Mustafa ve Ali Abdurrazzık’tan 1927 yılında çevirdiği İslamiyet ve Hükümet adlı eserleri üzerinde hem düşünce hem de çeviri zihniyeti/siyaseti açısından ayrıca durulabileceği gibi, Yeryüzündeki Dinler Tarihi eserinde İslam’ın son peygamberi Hz. Muhammed ve devri ile ilgili konuların nasıl anlatıldığı da ele alınabilir.

Tabii hâlâ ulaşamadığım ama bir gün ulaşacağımı düşündüğüm iki yazı daha var Ömer Rıza Doğrul’la ilgili olarak: İlki Hilmi Ziya Ülken’in “Ömer Rıza Doğrul” yazısı; diğeri ise R. Ekrem Koçu’nun kaleme aldığı “Doğrul, Ömer Rıza” yazıları. Onların, yani biri düşünce tarihçisi olarak Hilmi Ziya Ülken’in, diğeri popüler bir tarihçi olarak R. Ekrem Koçu’nun Ömer Rıza’yı nasıl değerlendirdikleri bizim için bir muamma olma durumunu korumakta.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR