1. YAZARLAR

  2. Fevzi Zülaloğlu

  3. Vahyullah’ın Logosu: Ayetullah

Vahyullah’ın Logosu: Ayetullah

Temmuz 2011A+A-


“Bütün bir göğü kendi güç ve kudretimizle biz inşa ettik ve onu sürekli genişleten de biziz. Yeri de biz yayıp döşedik. Biz ne muhteşem döşeyiciyiz! Her şeyi çift/zıt kutuplu olarak yarattık ki, öğüt ve ibret alabilesiniz. Şu halde, Allah’a doğru firar ediniz! Şüphe yok ki, ben O’nun katından size gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım. Allah’la beraber başka bir şeye ilahlık yakıştırmayınız. Elbette ben O’nun katından size gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.” (Zâriyat, 51/47-50)

Bu ayetin mesajlarından biri, tüm kâinat ve içindekileri yaratan Allah Teâlâ’dır ve O, yarattığı şeylerle irtibatını koparmaz. Her şeyin anlam ve amacını özüne yerleştiren Rabbimiz, gören gözler ve işiten kulaklar, idrak eden kalpler için kâinatın tüm zerrelerinde öğüt ve ibret karineleri var etmiştir. Ayrıca insan da dâhil bütün bir varlık âleminin öğüt ve ibret konusu olmak bakımından Kur’an ile aynı amaca hizmet ettiğini ayet-i kerimeden çıkarabiliriz.

Yine bu ayete göre Rabbimizin türlü yaratma şekilleri vardır ve hiçbir zaman yaratması bitmemiştir; yaratıp kenara çekilmemiştir, yani kâinat genişlemektedir.1 Kâinatın Rabbi, âlemlerin sahibi, yaratıcısı ve yöneticisi olan Allah Teâlâ her türlü yaratmayı bilir. O’nun yaratması da devam etmektedir; yönetmek de yaratmaktır.

Birincisi; İbda’dır. Yani örneksiz, modelsiz yaratmaktır, yoktan var etmektir. Yoktan var etmek, eşsiz, kusursuz, örneksiz, modelsiz şekilde yaratmaktır. (Bakara, 2/217; En’am, 6/101)

İkincisi; İbra’dır. Yani var olanı örneksiz, modelsiz, benzersiz çeşitlendirmektir. El-Bâri olan Allah Teâlâ görünür görünmez âlemlerdeki varlıkları eşsiz, örneksiz bir tasniflemeyle çeşitlendirmiştir. (Bakara, 2/54; Haşr, 59/24)

Üçüncüsü; Halk’tır. Yani vardan varlığı var etmek, yoktan var ettiğini yeniden ve sürekli bir şekilde var etmek, bir şeyden başka bir şey çıkarmaktır. Vardan varı eşsiz, kusursuz bir şekilde var etmektir. (Nahl, 16/3-4, 17-18) Halk aynı zamanda büyük ölçekli insan nesli, geniş kalabalıklar anlamında da gelir. Kendi imkânlarıyla ayakta duran küçük topluluklara kavim, ortak bir yaşama hukukunu kabul etmiş, çevresine kendini kabul ettirmiş olan küçük topluluklara kabile denirken, kabile ve kavimlerin meydana geldiği büyük topluluklara da “yaratılmış, varlığını var edene borçlu” manasında halk denir. (Maide, 5/54) İsa’ya izafeten kullanılsa da asıl yaratıcı Allah Teâlâ’dır, gayrisi O’nun iradesine bağımlı vesilelerdir. (Maide, 5/110)

Yaratmayı başlatan Allah, onu halk ederek sürdürmeye ve çeşitli aşamalardan geçirmeye, tekrarlamaya da kadirdir. (Rum, 30/27) Örneğin göklerin, yerin yaratılması insanın yaratılışından daha zor ve önemlidir. (40/57) İnsanın var edilebilmesi için, önce gökler ve yer, bitkiler ve hayvanlar yaratılmıştır. (Bakara, 2/29) Yedi gök ve yeryüzünün toplam altı aşamada yaratılmış olması Ayetullah’tır. (A’raf, 7/54; Secde, 32/4) Dört devrede yeryüzünün, iki devrede yedi göğün yaratılması Ayetullah’tır. (Fussilet, 41/9-12) Yerin de göklerin de katmanlar halinde yaratılması Ayetullah’tır. (Talak, 65/12)

Dördüncüsü; Ca’l’dir. Vardan varı aşamalı var etmektir. Ca’l, yarattığına çekidüzen vermek, yarattıklarında uygunsuzluğu bertaraf etmektir. Ca’l, halk’a göre daha somuttur. (Zuhruf, 43/3) Suyu halk eden Allah Teâlâ, sudan yeryüzündeki canlıları ca’l etmiştir. (Enbiya, 21/30) Halk eşyanın varoluş, tabiat, cevher ve fıtratına nispetle kullanılır. (Nisa, 4/1; Rum, 30/20) Örneğin, kadın-erkek olmak üzere çift kutuplu var etmesi halk’tır. (Nisa, 4/1) Ca’l ise ahval, araz ve eylemlerine nispetle kullanılır. Mesela, çift kutupluluk insanın cevheri, ontolojik özelliğidir. Uyku gibi haller ise arızi, biyolojik özelliğidir. (Nebe, 78/8-9)

Beşincisi; İnşa’dır. Aşamalı olarak yaratmayı yeniden, tekrar tekrar, sürekli bir şekilde, şaşmaz bir irade, kusursuz bir süreklilik içinde yapmaktır. (Mü’minun, 23/31; Necm, 53/32; Vakıa, 56/60-61)

Altıncısı; İnfitar’dır. Varlığın fıtratını var etmektir, yani özünde kabiliyet, potansiyel var etmektir. (Rum, 30/30)

Yedincisi; İnfilâk’tır. Yarattığı kabiliyeti, potansiyeli kontrol ve denetimi altında tutmaktır. (En’am, 6/95; Felak, 113/1)

Bu fiillerin işaret ettiği tüm eylemlerin rabbi Allah Teâlâ’dır. O’nun emretmediği hiçbir şey varlık sahnesine çıkamaz ve O’nun izin vermediği hiçbir şey kendiliğinden gerçekleşmez.

1- Tevhidin Şahidi: Ayetullah

Sözlükte “ayet” kelimesi başlıca şu anlamlara gelir: Alamet, işaret, ibret, kastetmek, yönelmek, mucize, şahıs, cemaat.2 Terim olarak ise Kur'an-ı Kerim'i meydana getiren cümlelerden her biridir. Allah’ın ayetleri sırat-ı müstakimin nuru, işaret levhalarıdır. O’nun yaratma kudretinin işaretleri olan ayetler tevhid ve adaletin logosu, şahidi gibidir.

Vahyullah’ın logosu Ayetullah, onun işaret ettiği hakikat ise tevhiddir. Vahyullah gaybi boyutu olan bir hakikat, Ayetullah şuhûdî boyutu ağır basan bir hakikattir. Farklı alanlarda olsalar da aynı amaca hizmet ederler. Bu ilişkiyi Kur’an’dan doğru kıraat ettiğimizde, durağan değil canlı ve dinamik bir tevhid ve kader telakkisine sahip oluruz.

Kur’an’da ayet, Yüce Allah’ın hem olağan hem de olağanüstü işaretleri için kullanılmıştır. Allah’ın ayetleri mubindir, her idrak seviyesi için işaretler taşır, bunun için uzman olmak gerekmez. Kâinatta gerçekleşen olağan olaylar da mucizeler de Ayetullah’tır.

Kur’an’ın bir ayetini tüm Kur’an, tüm Kur’an’ı bir ayet gibi okumak mümkündür. İlahi vahyin tüm sözlü ayetleri Mushaf’ta birbirine kopmaz, sarsılmaz bir ilişkiyle bağlanmıştır. Mesela, Vahyullah da Ayetullah da ilahi hakikatin elçileridir. Tüm vahyin nurdan logosu olan tevhiddir. Bu ve benzeri ayetlerden kalkarak Kur’an’ı doğru okumak bize dinamik bir tevhid ve kader anlayışı kazandıracaktır. Çünkü Kur’an’ın beyanlarına göre, Yüce Allah yaratıp kenara çekilen, olan bitene seyirci kalan bir etkisiz eleman değildir, yarattığı hiçbir şeyle hiçbir zaman irtibatını koparmaz, ilgisiz kalmaz, ilişkisini kesmez. Rabbimizin ilahi denetim ve yönetimi ise vahiyle gerçekleşir. O halde kâinatta vahye muhatap olmayan hiçbir alan yoktur; her şey görevini ve sorumluluklarını vahiyle öğrenir.3 Ve her şey Yüce Allah’ın sonsuz kudretinin, varlığının, birliğinin şahididir.

2- Bir Telakki ve Bir Tasavvur

Varlıkların hakikate olan şahitliğini algılamada insanlık tarihi boyunca iki tür tavır olagelmiştir: Ehl-i hakka ait telakki ve ehl-i batıla ait tasavvur.

Ehl-i Hakkın Telakkisi:

Hak ehli sabbâr/çok dirençli ve şekûr/çok çok kadirşinas olan insanlardır. Onlar içindeki ve dışındaki ayetleri idrak eder, onların taşıdığı işaretleri doğru yorumlarlar. Yine sabbâr ve şekûr olan insanlar genel ilahi yasalar olan Emrullah’ı, yani olağan ayetleri de istisnai olarak görülen mucizevî ayetler olan İznullah’ı da4sırat-ı mustakimin yol gösteren nurdan levhaları” şeklinde değerlendirirler. Çünkü her ikisi de Ayetullah’tır.

Ehl-i Batıl Tasavvuru:

Batıl ehli ise hattâr/habis ve kefûr/nankör ve örtücü, gizleyici, karalayıcı, menfaatperest ve bencil oldukları için, sadece zorda ve darda kalınca sığınır, refahta ferahta ve bollukta ise unutur, Allah yokmuş gibi gaflet içinde bir ölü gibi yaşarlar.5 Bu hakikatin beyanı Kur’an’da şöyle olmuştur:

“Görmedin mi? O’nun ayetlerini size göstermek için gemiler denizde Allah’ın nimeti sayesinde yol alırlar. Elbet bütün bunlarda derin bir şükran duygusuyla kullukta sabırlı davrananlar için ayetler vardır.” (Lokman, 31/31)

3- Vahyullah’ın Şahidi Afakî Ayetler

“Yeryüzünde gerçekten iman edecekler için ayetler/ilahi işaretler vardır. Kendi içinizde de; görmüyor musunuz? (Zariyat, 51/20-21)

Bu ayetlere göre tüm kâinat, dünya ve içindekiler, göklerde ve yerde bulunan her şey Ayetullah’tır. İnsanın dışında yer alanlar afakî, insanlar ise enfüsi ayetlerdir.6

Su iki hidrojen, bir oksijenden oluşur. Hidrojen yakıcı, oksijen yanıcıdır. Su, yanıcı ve yakıcıdan bir soğutucu, söndürücü yaratan Allah Teâlâ’nın sonsuz kudretine dair ayetler taşımaktadır.

Suyun kaldırma gücü Ayetullah olmayı nereden ve nasıl öğrenmiştir? Hiç kuşkusuz Vahyullah’tan öğrenmiştir.

Yeryüzünün beşik gibi olması, yol yapmaya elverişli olması, gökten inen yağmur, bitkiler, her şeyin çift kutuplu yaratılmış olması Allah’ın ayetlerindendir. (Taha, 20/54)

Gece, gündüz, güneş, ay ve yıldızların, yedi göğün birbiriyle eşsiz uyumu, düzeni, kusursuz işleyişi, Allah’ın emrine boyun eğip, kozmosun işaretlerini vermesi O’nun ayetlerindendir; Emrullah’a tam bir itaat ve teslimiyet içindedirler. Gece ve gündüzün uzayıp kısalması, gemilerin yol almasını sağlayan suyun kaldırma gücüyle ilgili kanunlar, rüzgârlar, nehirler Allah’ın sonsuz kudretine ve tevhide işaret eden afakî ayetlerdir.7

Gökleri ve yeri Yüce Allah örneksiz bir şekilde yoktan var etmiştir. (En’am, 6/101) Göklerde ve yerde olan her şey, hatta cisimlerin gölgeleri bile kâinatın rabbinin koyduğu yasalara boyun eğmek bakımından ibadet halindedir. Görünen âlemde insan dışında her şey tav’an/iradeli, kerhen/iradesiz olarak Allah’a boyun eğmektedir. (Ra’d, 13/15) Göklerde ve yerde var olan tüm canlılar büyüklenmeden Allah’a ibadet eder, O’nu tevazu ile anarlar. (Enbiya, 21/19-20) Örneğin, tüm varlıkların kendileri için konulan yasalara göre hareket etmesi, görevlerini kusursuz bir plan ve düzen içinde yerine getirmesi onların ibadetidir; varlıkların gölgeleri, uzayıp kısalması da önceden konulmuş ilahi yasalara göre oluştuğu için Ayetullah’tır. (Nahl, 16/48-49)

Göklerin ve yerin yaratılması insanın yaratılışından daha zor ve önemlidir. (40/57) İnsan bitkilerden ve hayvanlardan sonra yaratılmıştır. (Bakara, 2/29) Yüce Allah’ın canlıları yaratmaya sudan başlaması, dünyadaki her şeyi suya muhtaç kılması O’nun ayetidir. (Nur, 24/45) Yaratmayı başlatan Allah, onu sürdürmeye ve çeşitli aşamalardan geçirmeye, tekrarlamaya da kadirdir. (Rum, 30/27)

Yedi gök ve arasındaki her şey Allah’ı tespih eder. (İsra, 17/44; Nur, 24/41; Cuma, 62/1; Teğabun, 64/1) Mü’minler de Allah’ı tespih ederler. (Nur, 24/36) O halde göklerle mü’minler uyumludur, adeta kardeştir. Göklerin ve yerin helak üretecek isyan edecek halde gelmesi, rahmet olmaktan çıkıp gazap üretmesi uyumsuzluktan, tespihsizlikten, kardeşliğin bozulmasından ileri gelir. Gökler de mü’minler de tespih etmeyi Allah Teâlâ’dan vahiyle öğrenmiştir. Gök gürlemesi bir tespih şeklidir, tıpkı melekler gibi bazen bu tespih Allah’ın cemal sıfatlarına şahitlik eder, bazen de celal sıfatlarına şahitlik eder; yani bazen rahmete elçilik eder, bazen gazaba ve azaba elçilik eder. (Ra’d, 13/13)

Yedi gök ve yeryüzünün toplam altı aşamada yaratılmış olması Ayetullah’tır. (A’raf, 7/54; Secde, 32/4) Dört devrede yeryüzünün, iki devrede yedi göğün yaratılması Ayetullah’tır. (Fussilet, 41/9-12) Yerin de göklerin de katmanlar halinde yaratılması Ayetullah’tır. (Talak, 65/12) Yer kabuğunun iki devrede yaratılmış olması Ayetullah’tır. (Fussilet, 41/9) Gökler ve yer daha önce bitişik iken sonradan ayrılmıştır. (Enbiya, 21/30) Gökyüzünün, atmosferin dünyayı koruyan bir tavan olarak dizayn edilmesinde Allah’ın sonsuz kudretine dair ayetler/ilahi işaretler vardır. (Enbiya, 21/32)

Göklerin yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün peş peşe gelmesinde, gemilerin suyun kaldırma gücünden yaralanarak hareket etmesinde, mevsimlerin gelişinde, bulutların Allah’ın emrine uygun olarak hareket etmesinde, rüzgârın belli bir ölçüye göre esmesinde akıl sahipleri için ayetler/ilahi işaretler vardır. (Bakara, 2/164)

Yaratılışta canlı, cansız, görünen, görünmeyen, ahsen/üstün, esfel/düşük gibi hiyerarşilerin olması da ilahi takdirin bir sonucudur. (A’raf, 7/12; Sâd, 38/76) Ancak bunlar arasında muhteşem bir uyum ve süreklilik vardır. Göklerde ve yerde bir kaosun olmaması, kozmosun olması, muhteşem bir düzen içinde hareket etmesi Ayetullah’tır/düşünenler için hepsi de ilahi işaretler taşırlar. (Rahman, 55/5-8) Gökyüzü, yeryüzü, dağlar, yıldızlar sözsüz ama görüntülü ayetlerdir. (Nahl, 16/12; Zilzal, 99/9)

Gökler Ayetullah olmayı nasıl öğrenmiştir? Kuşkusuz Vahyullah’tan öğrenmiştir. (Fussilet, 41/12)

Yıldızlar Ayetullah olmayı nasıl öğrenmiştir? Kuşkusuz Vahyullah’tan öğrenmiştir. (Nahl, 16/12)

Zaman da Ayetullah olmayı Vahyullah’tan öğrenmiştir. Mesela, gayb âlemindeki bir gün dünyadaki yirmi dört saatle aynı değildir. Gayb âleminde bir gün, dünya zamanıyla bin yıl kadardır. Zamanı emrine musahhar kılan Rabbimiz onu akleden insanoğlu için hakikate şahit kılmıştır. (Secde, 32/5)

Bunlar ayrı ayrı ibadet etmeyi nereden ve nasıl öğrenmişlerdir? Hiç şüphesiz Vahyullah’tan öğrenmişlerdir.

Kevnî ayetler üzerinde çeşitli okumalar yapılabilir:

Bunlardan biri, tümevarım/analojidir. Hz. İbrahim içinde yaşadığı müşrik toplumla empati yaparak onlara afakî ayetler üzerinde gözlem yapıp kâinatı okumayı öğretmiştir. Analoji yöntemiyle, “Birini yapan hepsini yapar; kusurlu olan yaratamaz, kusursuz olan yaratır.” hakikatine ulaşmıştır.

İkincisi ise temsildir. Bir örnekten kalkarak diğer örneklere ve genel hakikate ulaşmaktır. Bahar örneği ahirete, yeniden dirilişe işaret eden bir ayettir. Bir defa yapan tekrar yapabilir; kâinatı, dünyayı ve içindekileri yoktan var eden Allah onu yeniden yaratmaya da muktedirdir. (Yasin, 36/77-83)

İnsanın topraktan yaratılması, yeşil ağaçtan ateş çıkması Allah’ın ayetleridir. (Yasin, 36/82) “Kun!” emriyle başlayan yaratılışla ortaya çıkan tüm varlıklar görevlerini ‘fiilî vahiy’le öğrenirler. Bu vahye işaret eden ayetler, sonucundan baktığımızda, “sözsüz ama görüntülü”dür. Afakî ayetler de tıpkı Kur’an gibi insanoğlu için tefekkür alanıdır. Okumasını bilene kâinat bir kitaptır. (Âl-i İmran, 3/191; Rum, 30/20-26; Zariyat, 51/20)

4- Emrullah, İznullah, Sünnetullah

Afakî ayetlere iki tür emir verilir. Birincisi Emrullah’tır. İkincisi ise İznullah’tır. Rabbimizin yeşil ağaçtan ateş yaratması Emrullah ile gerçekleşir. (Yasin, 36/80) İkinci bir emre kadar ateş yakmaya devam eder. Ancak ikinci bir emirle ateşe yakmama izni verilir. Yani İznullah’ın konusu ise olağanüstü ayetlerdir. (Hicr, 15/1-5) Örneğin, Hz. İbrahim’i ateşin yakmaması (Enbiya, 21/69), ateşten yakma emrinin kaldırılması ikinci bir emir olan İznullah ile gerçekleşir. Küfrün ateşinin yakamadığı Hz. İbrahim örneği böyledir. (Ankebut, 29/24) Ateşin yakmasını gerçekleştiren kanunları koyan da Allah Teâlâ’dır, onu başka kanunlarla engelleyen de.

Bugünün bilimsel verileri bu konuyu şöyle izah etmektedir: Ateşin yanması ısınan elektronların daha hızlı dönmesinden başka bir şey değildir. Elektronların dönüşü yavaşladıkça söz konusu madde de soğur. Orman yansa da atomlar yok olmaz, havaya karışır.

İznullah, mucizelerde gördüğümüz özel ve istisnai durumlardır. Bu özel ve istisnai durumlar “ikincil bir ilahi emir” anlamında İznullah’ın konusudur. Örneğin: Musa Peygamberin asası (Taha, 20/20), asanın taşı kırarak on iki pınar fışkırtması (Bakara, 2/60); bakaranın parçasıyla vurulan ölünün dirilip katilini söylemesi (Bakara, 2/73); İsa Peygamberin beşikte konuşması; çamurdan kuş yapıp üfleyince Allah’ın izniyle canlanması; körü, alacalıyı iyileştirmesi; ölüleri diriltmesi (Maide, 5/110); Davud ve Süleyman’ın kuşlarla, karıncalarla konuşması…

Emrullah ile İznullah arasında çelişki yoktur, Allah’ın bir emri diğeriyle uyumludur. (En’am, 6/73; Yusuf, 12/2; Talak, 65/1) Helak gibi özel durumlar da İznullah’ın konusudur. (Hâkka, 69/4-6) Dolayısıyla helak üreten depremler, yeryüzü hareketleri, felaketler Allah’tan izin almadan harekete geçemezler. Ecel de İznullah’a tabidir.

Öte yandan toplumsal dinamikleri ayakta tutmak, bir toplumun devamlılığını sağlamak, dinamiklerinin yok olması ise Sünnetullah’ın konusudur. (A’raf, 7/34)

Güneşin yörüngesinde hareket etmesi Emrullah’tır; Allah’ın genel yasasıdır ve onun bu yasalara boyun eğmesi Rabbimizi tespihtir. (Yasin, 36/38) Afakî ayetler kevnî ve fiilî vahiyle ilahi emirleri uygular, ilahi iradeye tabi olurlar. Afakî ayetler sözsüz ama görüntülü ayetlerdir. Örneğin, tüm kâinat, dünya ve içindeki canlılar insana göre afakî ayetlerdir; sözsüz ama görüntülü işaretler taşırlar. (Fusssilet, 41/12)

Maddenin en küçük birimi olan atom da Ayetullah’tır. Varlıklar ya organiktir, hücrelerden oluşur, hücreler de atomlardan oluşur. Bir insan hücresinde iki yüz on milyar atom vardır. Ya da in-organiktir atomlardan oluşur. Örneğin, tozlar, kayalar, demir gibi maddelerin en küçük birimi atomdur. Bir kalem ucunda on milyon atom vardır.

Atomun çekirdeğinin içinde proton ve nötron bulunur, dışında etrafında elektronlar bulunur. Çekirdeğin içindeki protonlar artı yüklü, nötronlar yüksüz, elektronlar eksi yüklüdür. Buna rağmen elektronlar çekirdeğe yapışmaz, bu bir mucizedir. Bu mucize Allah’ın koyduğu yasalara tabi olarak gerçekleşir. Elektronların çekirdeğe belli bir mesafede kalarak dönmelerinin nedeni elektromanyetik kuvvettir. Bu hacı elektronlar çekirdeğe yapışmadığı gibi, mesafesini korurlar. Elektronlar çekirdeğin etrafındaki yedi yörüngede elli bin kilometre hızla tüm kâinat gibi, âlemlerin rabbi Allah’ı tespih ederler. Allahu a’lem, belki de kendi dillerinde “Lebbeyk Allahumme/Sana geldim, buyur Allah’ım!” diyerek dönerler! Elektronlarla aynı hıza sahip bir uçak olsaydı, bir saniyeden daha kısa bir sürede dünyayı dolaşırdı. Eğer çekirdek bir metreküp olsaydı, elektronlar çekirdeği doksan kilometre uzaktan çekirdeği tavaf ederdi. Eğer elektronlar çekirdeğe yapışık olsaydı, dünya sadece bir top kadar kalırdı. Atomun içindeki çekirdekten arta kalan boş kısım yüzde doksan dokuz virgül dokuz yüz doksan dokuzdur. Eğer çekirdeğin etrafında bu kadar boşluk olmasaydı, bir çay kaşığının ağırlığı bir milyon ton gelirdi. Elektronların atom içindeki kapladığı alan futbol sahasındaki bir zerre toz tanesi kadardır.  Örneğin; elektronlar çekirdeğe sıfır olsaydı, dünya bir futbol topu kadar olurdu. Ya da eğer çekirdek bir metreküp olsaydı, protonlar doksan kilometre uzaklıkta olurdu.

Güneş sisteminin merkezindeki güneş ne ise atomun merkezindeki çekirdek odur. Hacı gezegenler hem kendi etrafında hem de güneşin çevresinde dönerler. Hacı elektronlar da hem kendi etrafında hem de çekirdeğin etrafında dönerler. Elektronların bu dönüşü tesadüf değil, tevafuk ve takdir-i ilahidir. Bu sayede varlık kozmos halinde devam ediyor, aksi takdirde ahenk bozulur, denge altüst olur, kıyamet kopardı. Bu ise ancak İznullah ile gerçekleşebilir. Atomun oluşturduğu canlı ölse de atomlar aynı hızla ve hiçbir değişikliğe uğramadan dönmeye devam ederler. “Hacı elektronlar” bir an çekirdeğin etrafında dönmeyi unutsa tüm evren yıkılır. Adeta kıyamet kopar.

Atomda elektron, proton ve nötronların dizimi ilahi öğretim programına göre oluşur; yedi yörüngesi olan elektronlar çekirdeğin etrafında Kâbe’nin etrafında dönen hacılar gibi sağdan sola doğru dönerler. Yedi yörünge, hacıların tavaftaki yedi şavtını temsil ederler. Bu durum ilk emir olan “Kun!” ile (Emrullah) başlamıştır; ikinci bir emre -yani İznullah’a- kadar da böyle sürüp gidecektir.

Peki, elektronlar çekirdeğin etrafında yedi yörünge oluşturmayı, o yörüngede hacılar gibi davranmayı nereden ve nasıl öğrenmiştir? Hiç şüphesiz Vahyullah’tan öğrenmişlerdir.

Zilzal Suresi’nde Rabbimiz yeryüzünün hareketlerinin vahiyle denetlendiğini şöyle beyan etmektedir:

“Arz o sarsıntıyla sarsıldığı ve yer ağırlıklarını çıkardığı ve insan, ‘Ne oluyor buna?’ dediği vakit, o gün bütün haberlerini anlatır. Çünkü Rabbin o (arz)a vahiy eylemiştir.” (Zilzal, 99/1-5)

Bu ayetlerin bağlamından ikinci emir olan İznullah’tan -kıyametten- söz edildiği açıktır. Yani tüm kevn ve fesad, tüm oluş ve bozuluşlar ilahi kontrol altındadır.

İnsan ve onun dışındaki tüm olgu ve olaylar da müessirine işaret eden eserler, mimarına işaret eden şehirler gibidir. Denizlerin, nehirlerin, şelalelerin, kutupların, karın, yağmurun güzelliği Allah’ın cemal sıfatlarına dair ipuçlarıyla doludur. En vahşi hayvanlarda anneler Allah’ın rahmet, şefkat sıfatlarının şahitleri olmak bakımından Ayetullah’tır.

Melekler de Ayetullah’tır; Allah’ın ayetidir. Onlar da görevlerini vahiyle öğrenirler. (Enfal, 8/12) Onlar da Ayetullah olmayı Vahyullah’tan öğrenmişlerdir.

“Nahl Üniversitesi, Koza Fakültesi, Larva Sınıfı”nda işini vahiyle öğrenen bal arısı Ayetullah’tır. Bal arısı da Ayetullah olmayı Vahyullah’tan öğrenmiştir. Yüce Allah bal arısına kovan ve bal yapmayı öğreterek varlık âlemine çıkarmıştır. (Nahl, 16/68-69) Bu ayetleri insanoğlu gözlem ve tahminlerle okuyabilmektedir. Nasıl ki Kur’an tevhid ve adaletin ayetleriyle hakikate şahitlik ediyorsa, arılar da ilahi hakikate işaret eden dışımızdaki peygamberler gibi açık mesajlar yaymaktadırlar.8

Sözün Özü

Kâinat ve içindeki tüm varlıklar Ayetullah olmayı nereden ve nasıl öğrenmiştir? Hiç şüphesiz ilham, nida ve vahiyle Allah’tan öğrenmişlerdir. O halde vahiy Yüce Rabbimizin emir ve görüşlerini varlıklara öğretme yöntemidir. Vahiy ilahi bir öğretim programıdır.

İster afakî, ister enfüsi, isterse nebevi olsun her şey yaratılmıştır ve yaratıcının sonsuz kudretine dair izler taşımaktadır. Adeta Allah’ın imzasını taşımaktadır.

Dünya ve içindekiler Emrullah’a ve İznullah’a Ayetullah olmayı nasıl öğrenmiştir? Vahyullah’tan öğrenmiştir.

Konuyu bir uyarıyla noktalayalım: Afakî ayetler insan için örnek değil, ibrettir. Afakî ayetler üzerinde yapılacak gözlemden çıkarılacak sonuçlar insanlar için fârizî (sorumluluk, fariza yükleyici) olamaz, tavsifî olabilir. Örneğin, dişi örümceğin çiftleştikten sonra eşini öldürmesi, çocuklarını öldürmesi biz insanlar için, gözlem yapılması gereken bir ibret, bir derstir. Kurdun ihtiyacından kırk kat daha fazla koyunu vahşice öldürmesi, izlenmesi gereken bir ibret vesikasıdır, onun bu davranışını örnek almaya kalkmak bir insan için olacak şey değildir. Bu gözlemlerden din, din kuralı ve ahlâkî ilkeler çıkaramayız. Eğer maymunu, domuzu, kurdu taklit etmeye kalkarsak, insana yakışmayan sonuçlar ortaya çıkar; kötü bir maymun, kötü bir domuz, kötü bir kurt haline dönüşürüz. Ki bu durumu Rabbimiz, Tin Suresi’nde aşağıların aşağısı anlamına gelen “esfeli sâfilîn’e düşmek” olarak beyan etmiştir.

Doğrusu üstün bir yaratılışla yükseklere tırmanmak varken, hiçbir akıllı insan aşağıların aşağısına yuvarlanıp, onurdan, itibardan yoksun kalmak istemez.

 

Dipnotlar:

1-Kâinatın genişlemesi, Rabbimizin yarattıklarıyla irtibatının sürekli oluşuna bir kanıttır: Bakara, 2/55; Secde, 32/5; Fatır, 35/38; Yasin, 36/82; Şura, 42/49; Rahman, 55/29; Alak, 96/14. Bu genişleme de kâinatta cereyan eden tüm olaylar da ilahi kontrol ve denetim altındadır. Yaşatmak, gözetmek ve denetim altında tutmak da bir tür yaratmaktır. Yüce Allah yarattıktan sonra kenara çekilip olan bitene seyirci kalmaz; müdahil olmaya devam eder: En’am, 6/59; Hud, 11/56; Kaf, 50/16-18; Mü’minûn, 23/80; Furkan, 25/58; Kıyamet, 75/36.

2-Rağıb el-İsfehâni, el-Müfredât, s. 40-41.

3-Rabbimiz yarattığı tüm varlıklara görev ve sorumluluklarını vahiyle öğretmiştir: Hud, 11/56; Rum, 30/26; Şura, 42/51; Zariyat, 51/21, 30.

4-Kâinatta gerçekleşen olağan olaylar da mucizeler de Ayetullah’tır. (Bakara, 2/118; Taha, 20/23; Kamer, 54/42)

5-İnsan, Allah’ın kontrol ve denetiminin izlerini-işaretlerini her yerde görecek bir yetenekle yaratılmıştır ama bazı insanlar gafletten dolayı bu kabiliyetlerini kullanmamaktadır. Kullanılmayan yetenekler de zamanla dumura uğrayabilmektedir. (Krş: Nahl, 16/53-54; Lokman, 31/32)

6-Her şey Yüce Yaratıcı’nın varlığına ve birliğine şahittir: Bakara, 2/39, 61, 106, 108; Al-i İmran, 3/11; Fussilet, 41/53; Casiye, 45/3.

7-Afakî ayetlerin detayları için bkz: Bakara, 2/164; Yusuf, 12/105-107; Ra’d, 13/1-5; Nahl, 16/12; İsra, 17/12; Lokman, 31/29-32; Casiye, 45/1-13; Mülk, 67/3.

8-Arıların hayatını inceleyebildiğimiz kadarıyla söylersek, akleden kalpler için ibret ve öğütlerle doludur. İşte ulaşılan ilginç sonuçlar: Arıların bir kg bal üretebilmesi için 7 milyon 500 bin defa çiçeğe konup kalkmaları gerekir. 1 kg bal için 40 bin arı 6 milyon çiçeği dolaşması gerekir. Peteğini doldurmak isteyen arı, 100 bin kilometre yol kat ederek, 100 milyon çiçeğin özünü emmesi gerekir. Koloninin 1 kg bal üretmesi ve hayatını idame ettirebilmesi için 8 kg bal tüketmesi gerekir, bu enerjiyi sağlamak için altı kez dünyanın çevresini dolaşması gerekir. Bilgisayarlar saniyede 16 milyar aritmetik işlem yaparken, arılar aynı sürede daha az enerji harcayarak 10 trilyonluk işlem yapma kabiliyetine sahiptirler.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR