1. YAZARLAR

  2. Murat Koç

  3. Türk ve Kürt Solunun Kadim İslam Düşmanlığı

Türk ve Kürt Solunun Kadim İslam Düşmanlığı

Ekim 2013A+A-

Türkiye'de sol-sosyalist hareket, tarihsel çelişkileri, iç çatışmaları ve sürekli teori-pratik bağlamda içeriden yaşadığı bölünmelere rağmen İslami kimliğe ve değerlere karşı yeknesak biçimde saldırgan, karalayıcı ve küçümseyici karakterinden bugüne dek hiç ödün vermemiştir. Türkiye solunun fikrî planda ortaklaştığı yegâne konuların başında İslam karşıtlığı gelmektedir. Solun en ılımlı kesimi bile İslam düşmanlığını ilkesel bir gereklilik olarak görme eğilimindedir ve politik metodolojisini temellendirirken bu yaklaşıma oldukça sadık davranır. Solun İslam düşmanlığı, tahkik edilmiş bir bilgiye, somut araştırmalara ya da yöntem bazlı değerlendirmeler sonucu varılmış bir perspektife dayanmamaktadır. Kendileri bilimsel sosyalizm ışığında, tarihsel planda İslam'ın gericilik olduğunu iddia etseler de İslam'la ilgili bildikleri pek bir malumat yoktur. Aksine tüm kesimleriyle Türkiye solu, İslam mevzu bahsinde ileri düzeyde bilgisiz ve derinliksizdir. Bu cehalet hali ya da yetersizlik en temelde, hem  solun klasikleşmiş kibri nedeniyle küçümsediği İslam hakkında bilgi edinmenin gereksizliği düşüncesiyle hem de sol içinde İslam’la ilgili bazı sözde 'aydın'ların İslami düşünce ve yaşam tarzını karikatürize biçimde sunmaları ile ilgilidir. İslam’a karşı sol içinde bir geleneğe dönüştürülerek geliştirilen anti-tez, Batıcı-laik yaşam tarzının alternatifsiz görülmesi ile doğrudan ilişkilidir. Halkın karanlık bir cehalet içinde debelendiği, gerici ve iptidai değerlere mahkûm edildiği varsayımı ile gelişen sanrılı tutku, solu “halka rağmen halk adına” tüm İslami değerlere saldırma konusunda sürekli zinde tutmuştur. Rahatlıkla denilebilir ki solun istikrar kaydettiği en önemli ve tek mesele de İslam’a karşı geliştirdiği nefret ve düşmanlıktır.  

Sol-sosyalist hareket ile örgütlemeyi hedeflediği işçilerin, köylülerin, yoksulların ve mağdur edilmiş kesimlerin değerleri arasındaki bariz tenakuza rağmen sol, garip bir özgüvenle her fırsatta toplumsal değişimden, halka dayalı siyasetten bahsetmektedir. Solun muhalefet geleneği içinde ürettiği siyasal tezler ve belirlediği pozisyon, genel olarak halkın tercihlerine ve uğruna bedel ödediği değerlere karşıt gelişmiştir. Egemen baskıcı unsurların faşist saldırganlığını kırmak iddiasıyla halk içinde mevzilenmeyi hedefleyen sol, kitle tabanı oluşturma söyleminin pratiğini başta İslam olmak üzere tüm değerlerine saldırdığı bu toplum içinde nasıl gerçekleştireceğini bir türlü izah edememektedir. Aynı zamanda sosyalist teori, ancak halk  yığınlarının gücüyle gerçekleşmesi mümkün olan 'devrim'i tek kurtuluş yolu olarak öne sürerken sürekli aşağıladıkları Müslüman halkı, muhal sol devrim için nasıl sahaya çekeceğini de açıklayamamaktadır. Bu cevapsız sorular, solun müzmin bir romantizmle baş başa, karanlık bir düşünsel getto içinde bocalamasının da nedenlerine ışık tutmaktadır.

Darbe Sever ve İslam Düşmanı Türk Solu

70'li yıllarda toplumsal taban açısından en parlak yıllarını yaşayan Türkiye solunun o dönemki liderleri devrim hayalleri kurup kendilerince gerici-faşist güçlerle savaşırken bile dinî öğretiye karşı mezkûr saldırgan tutumu elden bırakmamışlardır. 70'li yıllarda solda İslam ile ilgili hâkim olan söylem tamamen hakaret, aşağılama, küçümseme merkezliydi. Solun darbeci karakterinin de en yalın biçimiyle ortaya çıktığı dönem de 70'li yıllardır. Sol için popüler bir söylemden ibaret olan ilericilik anlayışı, solu darbecilerle aynı safta seve seve buluşma noktasına taşımıştır. Dinî değerleri hayattan kazıdığı, Batıcı yaşam tarzını önerdiği ve laikliği temel-vazgeçilmez bir prensip olarak dayattığı için Kemalizm'i ilerici bir  aydınlanma hamlesi olarak gören Türkiye solu, sıkı bir Kemalist terbiyeden geçen Türk ordusuyla rahatlıkla aynı hissiyatı taşıyabilmektedir. Sol, kendi evrensel tezlerine ihanet sayılan darbecilerle güç ve eylem birliği yapmayı mazur gösterecek kadar kurnaz ve iktidar tutkunudur. Değerlerine yabancı olduğu ve saldırdığı halkın kitlesel desteğini alamayacağının farkında olan sol kesim, darbelerden medet uman totaliter bir anlayışla anılmaya başlamıştır. Sol geleneğin darbecilerle kurduğu eylem birliği, solun Kemalist tonunu da iyice koyulaştırmıştır.  Ergenekon, Balyoz ve 28 Şubat yargılamalarına karşı en azından kayıtsız kalması beklenen sol kesim aksine bu davaları ve yargılanan darbecileri ilk andan itibaren sıkı sıkıya desteklemiş; bu yargılamaları, “Tam Bağımsız Türkiye” için mücadele eden vatanseverlerin emperyalistlerin emriyle pasifize edilmesi şeklinde yorumlamıştır. Türkiye solunun hemen bütün fraksiyonları öz itibariyle Kemalist anlayıştan az ya da çok etkilenmiştir. Halka tepeden bakan, elitist ve jakoben siyaset tarzı da sosyalist hareketin sırıtan özellikleri arasındadır. Türkiye solunun halk desteğiyle iktidar olmasının imkânsızlığı onu tarih sahnesinin dışına itmekte ve sol bu nedenle gittikçe marjinalleşerek militarist yöntemlere başvurmaktadır. Bu durum yakın zamanda en somut haliyle Gezi olaylarındaki vandalizmle bir kez daha temayüz etmiştir.

Bugünden düne bakıldığında sol açısından İslam'a karşı geliştirilen bilindik 'düşman algısı konseptinin' dışına genel hatlarıyla pek çıkılmadığı görülmektedir. 28 Şubat döneminde sol-sosyalist fraksiyonlar arasında darbeciliğe karşı olduğunu  belirten numunelik grupların bile en ileri tepkisi “Ne Şeriat, Ne Darbe” olabilmişti. Bugün de solun temsilcileri aynı hastalıklı mantıkla Mısır’da açık bir darbeyle devrilen meşru Cumhurbaşkanı Mursi’yi darbeci zalim Sisi ile eşit tutarak “Ne Firavun Sisi Ne de Firavun Mursi”1 diyecek kadar küstahlaşabilmektedirler. Özellikle son on yılda ise Türkiye'de gelişen yeni siyasi dengeler ve toplumsal yaşantıda biraz daha belirginleşen İslami görünümle doğru orantılı biçimde solun nefretinin de arttığı görülüyor. Gezi Parkı olaylarında bu düşmanlık tüm yönleriyle bir kez daha müşahede edildi. Ecevit öldüğünde dergi kapaklarında “Bir halk düşmanı öldü!” diye manşet atanlar ya da  zamanında CHP'yi 'ulusal burjuvanın temsilcisi' şeklinde tanımlayarak devrimin önündeki en önemli engel sayanlar, İslami değerlere karşı tavır almak gerektiğinde CHP ile güç birliği yapmaktan çekinmemektedirler.

Sol bakış açısıyla AK Parti'nin siyaseten eleştirildiği en önemli konular genelde Müslümanların kazanımları ya da halkın karşılanan değer merkezli talepleri olmakta. Halk siyasi tercihi nedeniyle aşağılanmakta, oyların makarna-kömür karşılığında verildiği iddiasıyla topluma satılık yakıştırması yapılmaktadır. Sosyalist terminolojide burjuva sayılan endişeli modernlerin yaşam tarzına yönelik kaygılar, anti-kapitalist olduğunu iddia eden solun en önemli muhalefet argümanları arasındadır. Alkol düzenlemesi ve eşcinsellerin sapkın talepleri de sosyalistlerin temel gündem maddeleri. Başörtüsüyle ilgili olumlu düzenlemeler,  Kur’an ve siyer dersleri, imam hatiplerin önündeki engellerin kaldırılması gibi konular ise solu iyice saldırgan kılmıştır. Bununla beraber son birkaç yıldır Ortadoğu İntifadası diye adlandırdığımız, mazlum halkların tiranlara karşı başlattığı isyanlar sonrası devrilen despotların yerine halkın İslami partilere teveccüh göstermesi nedeniyle Türkiye solu Ortadoğu halklarını aşağılayarak ve direnişlerini karalayarak zalim diktatörlerin yanında saf tutmuştur. Bunca şey göstermektedir ki, solun gerek Türkiye'de değişen siyasi şartları okuma biçimi gerekse Ortadoğu'daki gelişmelere bakış açısının temel belirleyeni düpedüz İslam karşıtlığıdır.

PKK’nin İslam Düşmanlığının Nedenleri

Türkiye solunun karakteristiğine değinirken PKK'yi ayrı tutmamak gerekir. PKK'nin kurucu kadrosunun Türk solu içinde yetiştiği, buradaki geleneğin, stratejik örgütlenme biçiminin, ideolojik formasyonun PKK'nin de temellerini oluşturduğu bilinmektedir. Her ne kadar son dönemde Öcalan ve PKK yöneticileri Marksizm’i çözümleyip aştıklarını iddia etseler de açılımı “Kürdistan İşçi Partisi” olan PKK, kurulduğu günden beri politik-ideolojik eksenini Marksizm olarak belirlemiştir. PKK yöneticilerinin çoğunun halen kullandığı siyasi ve sosyal terminoloji Marksist terminolojidir. PKK yöneticilerinin ve siyasi teorisyenlerinin Türk solundan uzaklaşma nedenleri, ne sola dair yapısal ve metodolojik eleştiriler ne de değer yargıları arasındaki mesafeyle ilgilidir. PKK'yi kuranlar, Türk solunun Kürt sorunu konusunda evrenselliğe atıfta bulunarak öteleyici, dışlayıcı ve kısmen de inkâra dayalı söylemi nedeniyle Türk solundan ayrılmışlardı. Sadece PKK değil, 70'li yıllarda Türk solundan benzer gerekçelerle kopan birçok Kürt, sosyalist ideolojiye dayalı ve Kürtlerin hak ve özgürlük taleplerini merkeze alan partiler ve örgütler kurmuşlardı. Görünürde Kemalizm’e inkârcı ve asimilasyonist mizacı nedeniyle karşı olan sosyalist Kürt örgütlerin kurucu kadroları, Türk solu içinde aldıkları eğitim sayesinde olsa gerek bulaşıcı bir illet olan ilerlemecilik-aydınlanma tutkusuyla toplumsal değişim talepleri konusunda Kemalizm’le çoğu zaman paralelleşen eğilimler sergilemektedirler. Bu tutum özellikle PKK'nin faaliyet alanlarında ve politik stratejisinde daha fazla öne çıkıyor. Kürtleri uluslaştırmaya ilişkin üretilen modellemeler,  halkın değerlerine yönelik suçlamalar, İslam’a karşı kuşanılan saldırgan tavır, tepeden inmeci ve baskıcı tarz PKK kadrolarının ve BDP'li siyasetçilerin Kemalizm’le aynileştiği kapsamlı konular. Oldukça dindar olan Kürt halkının gençlerinin, kadınlarının son yıllarda hızlıca sekülerleşmesi, İslam'a cephe almaları, PKK'nin Kürt mazlumiyeti üzerinden örgütlediği toplumu arzu ettiği laik-seküler biçime sokma çabalarının bir ürünüdür. Maruz kalınan ideolojik bombardıman Apoculuk olarak tarif edilse de özü; toplumsal örgütlülük ve yapılanma açısından Marksizm’e, değer merkezli değişim stratejisi bağlamında ise Kemalizm’e yaslanmaktadır.

Mustafa Kemal’e Hayran Önderlik: Öcalan

Öcalan'ın Mustafa Kemal hayranı olduğu herkesin malumudur. Öcalan liderlik ve hükmetme konularında M. Kemal'e aşırı düzeyde öykünmekte, Kürt halkı nezdinde onun gibi kültleşmek istemektedir. Bu benzeşme özleminden ötürü Öcalan, geleneksel yapısından hiç hazzetmediği Kürt halkını çoğu zaman aşağılayan ve küçümseyen söylemler geliştirmekle birlikte, İslam konusunda da M. Kemal'den aşağı kalmayan bir yönelim sergilemiştir. Gerçi Kemalizm’in yoğun baskı kurduğu dönemlerde Öcalan tam  bir Kemalist gibi davransa da son birkaç yıldır geriletilen vesayet nedeniyle ve AK Parti iktidarının gücünden olsa gerek İslam’ı dışlamak bir yana temel tezlerini İslami donelerle sunmaya çalışmaktadır. Dönemsel söylem değişikliklerini sadece aktüel durumlara dair politik kaygılarla belirleyen Öcalan’ın modern Kürt toplumu özlemi PKK ve siyasi uzantıları tarafından tüm imkânlar devreye sokularak harfiyen pratiğe dökülmektedir. Öcalan'ın dalgalı düşünce dünyası ve karmaşık sosyolojik tahayyülleri, teorisini aşırı abartan megaloman karakteri örgütü nezdinde de oldukça önemseniyor; yapısal planda ürettiği ve önerdiği stratejiler hayati düzeyde dikkate alınıyor. Buradan hareketle hem son dönemde Suriye Kürdistanında yaşanan çatışmalar hem Gezi Parkı olayları dolayımında PKK’nin pişmanlık içeren yeni söylemi hem de çözüm süreci yaşanırken PKK ve ona yakın unsurların Kürdistan’da İslami kesime dönük saldırıları bahsettiğimiz Kemalist benzeşme ve İslam karşıtlığı üzerinden değerlendirilmeyi hak etmektedir.

PKK’nin Hedefinde İslami Kesim Var

Suriye Kürdistanında PYD ile İslami güçler arasında son aylarda yaşanan çatışmalar, başta PKK olmak üzere Kürt ulusalcılığına yakın duran tüm kesimler tarafından ilk elde milliyetçi hislerle üretilen ‘katliam’ yalanıyla manipüle edilmeye çalışıldı. Yaşanılanların katliam olmayıp, zora düştüğü her durumda Esed’in yanında onun şebbihalarıyla birlikte direnişçilere saldıran PYD’nin Suriye Kürdistanını Esed adına koruma tavrından kaynaklanan çatışmalar olduğu çok geçmeden anlaşıldı. Kısa süre önce Suriye Kürdistanında yaşananları yerinde görüp raporlaştırmak için Kürdistan Ulusal Kongresi Hazırlık Komitesi tarafından içinde BDP ve KCK temsilcilerinin de bulunduğu yedi üyelik bir heyet oluşturularak bölgeye gönderildi. Heyetin hazırladığı raporda2 katliamın olmadığı açıkça vurgulanmasına rağmen PKK bu raporu da çarpıtmaya çalıştı ve fakat heyettekilerin rapordaki verilerin tamamını kamuoyuyla paylaşmasıyla gerçek belgelenmiş oldu. “İslamcı örgütler Rojava’da katliam yapıyor!” yalanı etrafında üretilen yığınla dezenformasyonla asıl hedeflenen Suriye’deki direnişi ilk günden beri destekleyen İslami grupları karalayarak özellikle Kürt halkı nazarında itibarsızlaştırmak ve çalışamaz hale getirmekti.

Hatırlanacağı üzere “Rojava’da katliam var!” yalanının her ortamda deşifre edilmesi, Özgür-Der camiasının da bu yalanların ortaya çıkartılmasında dikkate değer çabası nedeniyle PKK yandaşları bütün araçlarıyla hakkında yalanlar üretmeye başladıkları Özgür-Der’i hedef göstermişlerdi ve şubelerine de saldırılar düzenlemişlerdi. Yalanlarının ortaya çıkmasına aldırış etmeden takip eden günlerde PKK medyası ne idüğü belirsiz isimlerle yaptığı mülakatlarla başta Özgür-Der ve İHH olmak üzere İslami kesime karşı düşmanca tavrından ödün vermedi.

PYD Kürt Düşmanı Esed’e Laik ve Batıcı Olduğu İçin Hayrandır

PYD’nin Suriye Kürdistanında bugüne dek Kürtlerin bütün haklarını despotça gasp eden Baas rejimine açıkça destek vermesi bazıları tarafından garipseniyor. PKK’yi salt Kürtlerin hakları için savaşan bir örgüt olarak düşünmek bu yanılgıya sebep olmakta. Oysa PKK, Kürtleri gerekirse baskı ve zor kullanarak yönetmeyi amaçlayan, kendisi için statü talep eden ve Kürt halkının inanç değerleriyle taban tabana zıt olan yaşam tarzını Kürtlere dayatan bir örgüttür. Bu nedenle hedeflerini Türkiye’de gerçekleştirme noktasında Kemalizm pratiğinden oldukça faydalanmaktadır. PKK’nin Esed sevgisinin asıl nedeni ise Salih Müslim’in açıklamalarında saklı. PYD lideri Müslim, Özgür Gündem’e geçen yıl verdiği röportajda Suriyeli direnişçilerin 1400 yıl evvelki gerici sistemi getirmek istediklerini, kendilerinin ise demokratik bir düzen talep ettikleri için onlarla birlik olamayacaklarını belirtmişti. Yakın zamanda yine medya üzerinden şeriata karşı savaştıklarını açıkça ilan ediyordu Müslim. Esed, Kürtlerin bütün haklarını ellerinden alsa bile son tahlilde laik ve Batıcı yaşam modelini savunduğu için PYD’nin zalim Esed’le aynı safta buluşması hiç de şaşırtıcı değildir. Türk solunun İslam ve İslamcılar için kullandığı “gerici, yobaz, çağdışı, cahil” vb. gibi tasvirler PKK’liler tarafından da harfiyen dillendirilmekte; etnik ayrım gözetmeden Suriye halkının tümüne zulmeden mücrim Esed ise bir kurtarıcı olarak addedilmektedir. Esed sevdası Türk ve Kürt solunun ve iki kesimin ulusalcılarının ortak paydasıdır ki, bunun en önemli nedeni ise direnişin İslami karakteridir.

Gezi’de Geç Kalmanın Dayanılmaz Pişmanlığı: Ulusalcılara Yaranma Çabası

Geriletilen Kemalist vesayetin yeniden hâkim olması için CHP ve Türk solunun tüm bileşenlerinin Gezi Parkı vesilesiyle başlattıkları kalkışmaya Kürt hareketinin destek vermemesi, kısa süre önce KCK başkanlığına gelen Cemil Bayık’ı çok rahatsız etmiş olmalı ki, BDP’nin bu tutumunu sert sözlerle eleştirmektedir Bayık.3“Gezi Parkı eylemlerine zayıf katılmamız yanlıştı.” diye serzenişte bulunan Bayık, aynı beyanatında “Biz, ulusalcı çevreleri çözüm karşıtı olarak, düşman olarak kesinlikle görmüyoruz. Çözümü istemeyen AKP’dir, devletin kendisidir, toplum değil. Veya ulusalcı güçler denen kesimler de değil. Belki onlarda kemikleşmiş bazı kadrolar karşı durabilir ama taban kesinlikle çözümden yanadır.” diyerek başından beri çözüm sürecini “ihanet projesi” olarak tanımlayan ulusalcı solla düşünsel yakınlığını çekinmeden ifade etmektedir. Öyle olmasa; Özgür Gündem başyazarı Veysi Sarısözen “Öcalan’ın Çizgisi Olmasaydı ‘Mini-Din Devleti’ Olurdunuz”4 başlıklı yazısında ulusalcı Türk soluna İslam düşmanlığı konusunda onlardan aşağı kalmadıklarını neden anlatmaya çalışsın? Neden bu yazıyla Kemalistlerin, laikliği Öcalan'a borçlu olduğunu vurgulayarak minnet dilesin? Ya da yıllardır Kemalistlere en az onlar kadar İslam’a mesafeli ve düşman hatta Kemalizm’den daha ileri noktada laik olduklarını anlatmak için Aysel Tuğluk neden bu kadar çırpınsın?

Öcalan’ın çözüm süreci zarar görmesin diye Gezi Parkı olaylarına BDP’nin destek vermesini tasvip etmemesi nedeniyle eylemlere kurumsal katılım sağlamayan ve fakat bu ukdeyle kahrolan BDP’li siyasetçiler, Cemil Bayık’ın çağrısına vakit kaybetmeden karşılık verdiler. Hatay’da damdan düşerek ölen Ahmet Atakan’ın polis tarafından öldürüldüğünün iddia edildiği dönemde BDP’li vekiller, Türklüğün vazgeçilmez tek kimlik olarak kabullenilmesini şart koşan ve Kürt sorununu doğuran zihniyetin yani CHP’nin milletvekilleriyle birlikte Taksim’de eylem yaparak5 “biz de sizdeniz” deme fırsatını bulmuş oldular. Ahmet Atakan olayıyla ilgili düzmece haber yapma yarışında PKK medyasının, ulusalcı-sol medyadan hiç de geri kalmadığını da hatırlatalım.6

PKK İslami Kesime Hayat Hakkı Tanımaya Niyetli Değil

PKK medyası, Suriye ve başka birçok şeyi bahane ederek son dönemde hemen her gün İslami kuruluşlarla ilgili dezenformasyona dayalı yığınla düzmece haber yaparak karalama kampanyasına devam ediyor. Medya kanalıyla hedef gösterilen kuruluşlar, PKK’nin gençlik yapılanması denen gruplarca saldırıya uğruyor. Daha evvel de Kürdistan'da faaliyet gösteren STK'lar, yurtlar, dershaneler, parti binaları ve şahıslar PKK’nin saldırılarına maruz kalmış; Yüksekova’da Ubeydullah Durna, Hakkâri’de imam Aziz Tan, Ağrı Doğubayazıt’ta imam Mehmet Uzun ve Şırnak’ın İdil ilçesinde imam M. Emin Hezer Adıbelli PKK tarafından katledilmişlerdi.

Son günlerde de özellikle Özgür-Der, İHH ve HÜDA-PAR (Hür Dava Partisi) çevreleri tehdit edilmekte ve bazı kuruluşlara saldırılar düzenlenmekte. Geçtiğimiz günlerde HÜDA-PAR’ın Ceylanpınar, Silopi ve Silvan ilçe binaları saldırıya uğramış, Cizre’de ise bu partiye yakın mütedeyyin insanların evlerine bombalı saldırı düzenlenmişti. Ayrıca geçen günlerde D.Bakır’da faaliyet gösteren Sahabe-Der’in Sur ilçe temsilciliği de benzer bir saldırıya uğradı. Neyse ki can kaybının yaşanmadığı bu saldırılar maddi hasarlarla atlatıldı. Ama PKK’nin kadim İslam düşmanlığı devam ettiği sürece bölgede dinî duyarlılığa sahip her kuruluş ve fert tehdit altındadır. Düzenlenen bu sistematik saldırılarla Kürt halkı ve İslami yapılar arasına bir korku bariyeri örmek, İslami kesime gözdağı vermek amaçlanmakta, başta Kürt sorunu olmak üzere sosyal hayatta İslami kesimin inisiyatif almasının önü şimdiden kesilmek istenmektedir.

Kürt ulusalcılarının ilan ettiği Demokratik Özerklik modeli toplumsal alanın tümümün PKK ideolojisiyle şekillendirilmesine dayanıyor. Başta sivil siyasi alan olmak üzere, tüm kademelerde PKK anlayışının yaygınlaştırılması, gerekirse bunun için baskı ve zor kullanmaktan çekinilmemesi öneriliyor. Öz savunma güçleri PKK ideolojisine alternatif olabilecek her ne varsa saldırmak için tasarlanmış bir yapı olarak çalışıyor. PKK, Kürdistan’da demokratik özerkliği inşa ettiğine inanıyor ve asıl tehlikeli olan ise bu inşanın sivil muhalefeti yok ederek tamamlanmak istenmesidir. Demokratik özerkliği Suriye’de ilan eden PYD’nin başta Amude olmak üzere birçok yerde muhalif Kürtlere (ki, bunlar İslamcı bile değillerdir) yaptıkları, PKK iktidarının neler vaat ettiğini açıkça göstermektedir.

PKK, elindeki silah vasıtasıyla bölgede militarist bir tahakküm kurmaya çalışıyor ve namluyu sürekli İslamcı kesime yöneltiyor. Kürtlerin hakları için mücadele ettiğini iddia eden bu zihniyetin ideolojik saplantılardan mülhem İslam düşmanlığıyla geliştirdiği saldırgan tutum başta Müslümanlar olmak üzere Kürt sorununun bütün boyutlarıyla çözülmesini isteyenler tarafından mahkûm edilmeli ve buna karşı çıkılmalıdır. Kürt halkının devlet karşısında PKK’ye tanıdığı kredi Kürt sorunu çözüldüğü takdirde zamanla tükenecektir. İslami kimliğe nefret besleyen hiçbir düşüncenin Kürdistan’da yaşam olanağı yoktur. 21 Eylül’de Irak Kürdistanında yapılan seçimlere “Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi” ismiyle giren Apocuların Kürt kimliğini İslam karşıtlığı üzerine oturtmaları nedeniyle yaşadığı ağır hezimet çok şey anlatmaktadır. Baskıcı yollarla muhaliflerini sindirmeye yeltenen, farklı görüşlere hayat hakkı tanımayan PKK’nin gerçek yüzü bölgedeki hararet dinip sulh sağlandığı takdirde daha iyi anlaşılacaktır.

BDP’nin Son Marifeti:

Sapık LGBT’ye Kol Kanat Germek

Son olarak Öcalan’ın BDP’ye “Özgürlükçü, sol ve Türkiye demokrasi güçleriyle birleşilsin” talimatının ardından kurulan “Halkların Demokratik Kongresi (HDK)” Aralık ayında partileşecek ve batı illerinde yerel seçimlere bu partiyle gidilecek. Sapkın eşcinsel anlayışı el üstünde tutan ve LGBT’yi içinde barındıran HDK’nın Kürtlük, Kürtlerin değerleri-örfü ve inancıyla bu sapıklık arasında kurduğu ilişki nedir acaba? BDP, bölgede LGBT’nin şube ve temsilcilik açmasına ön ayak olup yoğun destek sunarken, Özgür Gündem gazetesi 2. sayfasında sektirmeden bu sapıklığın propagandasını yaparken ve BDP’li kadınlar cinsel saplantıyı hak merkezli bir kimlik olarak takdim ederlerken Kürtleri temsil ettiklerini iddia ediyorlar ya, asıl ilginç ve absürt olan da budur. Anayasa Komisyonunda canla başla eşcinselliğin haklarını bir maddeyle anayasaya sokmaya çalışanlar da BDP’li vekillerdi ve bu uğurda defalarca basın toplantılarıyla konuyu gündemleştirmeyi de ihmal etmemişlerdi. Hele bir de Gezi Parkı olayları sırasında projelendirilen ve “Hêvî LGBTİ İnisiyatifi” adıyla örgütlenen, 1 Eylül Dünya Barış Gününde BDP ve HDK’ye katıldığını coşkuyla duyuran bu yapıyı ANF şu şekilde tanıtıyor: “Hêvî LGBTİ İnisiyatifi: Kürt Mücadelesinde Yeni Bir Umut.”7

Kimliği inkâr edilen, dili yasaklanan, yurdundan çıkarılan, Kemalist vahşetin en ağır zulümlerini tadan Kürtlerin mağduriyetleri ile sapık grupların talepleri arasında kurulacak her türlü ilişki Kürtlere ihanet, onları değersizleştirmek değil de nedir acaba?

 

Dipnotlar:

1- https://www.haksozhaber.net/mursi-icin-firavun-diyen-kesk-kimin-sozcusu-39898h.htm#.Ukc3vdK-3lU

2- http://www.dengekurdistan.nu/details.aspx?an=2458

3- https://www.haksozhaber.net/gezi-parki-eylemlerine-zayif-katilmamiz-yanlisti-40143h.htm

4- https://www.haksozhaber.net/kemalistler-laikligi-ocalana-borclularmis-39624h.htm#.UkcfHdK-3lU

5- http://www.aa.com.tr/tr/turkiye/226533--ahmet-atakan-icin-oturma-eylemi

6-http://www.ozgurgundem.com/index.php?haberID=83226&haberBaslik=%C3%96zg%C3%BCr%20G%C3%BCndem%2011092013&categoryName=Gazete%20%C4%B0lk%20Sayfa&categoryID=16&action=haber_detay&module=nuce

7- http://www.ajansafirat.net/news/guncel/hevi-lgbti-inisiyatifi-kurt-mucadelesinde-yeni-bir-umut.htm

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR