1. YAZARLAR

  2. Haksöz

  3. Swiss Otel’de Başörtüsü İçin ‘Milli Mutabakat’ Arayışı

Swiss Otel’de Başörtüsü İçin ‘Milli Mutabakat’ Arayışı

Kasım 1998A+A-

18 Ekim Pazar günü, Swiss Otel'de Yeni Asya Vakfı tarafından "Başörtüsü ve İnsan Hakları" konulu bir panel düzenlendi. Panelin yöneticiliğini Prof. Dr. Salih Tuğ yaparken panelistler, Yeni Asya gazetesi genel yayın yönetmeni Kazım Güleçyüz, Cumhurbaşkanı baş danışmanı Mustafa Başoğlu, DYP Genel Başkan Yardımcısı Rıza Akçalı, Daily News gazetesini temsilen İlnur Çevik, MÜ İlahiyat fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hayrettin Karaman'dan oluşuyordu.

Panelin açılışını yapan M. Kutlular, genel siyasi tahliller yaparak başladığı konuşmasında başörtüsü sorununun dialogla çözülebileceğini, başörtüsünün imanın bir şartı olmadığı, ama Kur'an'ın emri olarak bir farziyet taşıdığını belirtti. Bu sorunun çözülebilmesi için, oylarla 'Milli Mutabakat'ın sağlanmasının gerekliliğine değindi.

Kutlular'ın ardından söz alan Kazım Güleçyüz, başörtü yasağının 1994 yılında iki fakültede uygulanırken, bugün tüm ülkeye yaygınlaştırılmasının sebebini RP'ye bağlayarak sürdürdüğü konuşmasında şu ifadelere yer verdi:

"RP, başörtüsüne sahip çıkarak gerilimi tırmandırmıştır... başörtüsü mücadelesi, meşru zeminlerde yürütülmelidir. Bu mücadele, sokakta yürütülemez. Bazı dinde hassas, muhakemede noksan olan kişilerin ortaya koyduğu tavırlar yanlıştır. Başörtüsü sorununda, devlet de istismarcılar da mutabakat sağlanmasını engellemektedir."

DYP Genel Başkanı Tansu Çiller'in, konuşma yapmak üzere davet edildiği ve kendisinin mesajının okunduğu panelde, Güleçyüz de sorunun ancak 'Milli Mutabakat'la çözülebileceğini savundu.

Egemen zümrelerin sorunun merkezine oturtulmadığı, adeta eleştirilmekten kaçınıldığı panelde, ikinci konuşmacı olarak söz alan Mustafa Başoğlu da, "bu yasağın kanunlarda dayanağının bulunmadığını" vurguladığı konuşmasını, yine RP'nin günah keçisi ilan edildiği bir çerçevede tamamladı.

Rıza Akçalı ve İlnur Çevik'in konuşmalarının ardından söz alan Hayrettin Karaman, sokaklar ve meydanları mahkum eden panelistlere itiraz ederek başladığı konuşmasını, şu sözlerle sürdürdü:

"Başörtüsü sorununun çözümünün sokakta olmadığı söyleniyor. Peki biz, hukuksal tüm yolları zorlamadık mı? Mecliste girişimler yapılmadı mı? Sonuçta ne değişti? Bunlar bize göstermektedir ki, çözümü sokakta, hukuku zorlayarak aramalıyız... Bu ülkede, darbe yapılmıştır! Dolayısıyla hukuk ortadan kalkmıştır! Sokağa çıkanlara 'hukuki zemini çiğniyorsunuz' denilmekte. Peki darbe çok hukuki bir durum mu? Darbe yapılarak hukuki zemin çiğnenmiştir. Şimdi ne yapacağız?... herkes üzerine düşeni yapmalıdır. Yapılması gerekli olan şey, Allah'a dua etmektir. Allah, ameli insanlar için vesile kılmıştır... Biz üzerimize düşen görevleri yaparak bu vesilelerden faydalanalım... hakkınızı sokakta hukuku zorlayarak aramalısınız...

Türkiye'de açık veya gizli darbeler yapılıyor. Darbe kanunları konuşuyor. Siz, böyle bir durumda kimden, neyin hukukunu arıyorsunuz? Darbe anayasaya karşı yapılmış en büyük suçtur. Ama darbecilere hiçbir şey yapılamıyor.

Herkes demokrasi talep ediyor. Ama dünyanın hiçbir yerinde demokrasiler gökten inmemiştir... bu saydıklarınız hangi ülkede bedel ödenmeden gerçekleşmiştir? Bedelini ödemeden bir nimete konmak mümkün değildir!

Bizim hukuki zemini, bugüne kadar alışmadığımız bir zemine kaydırmamız gerekmektedir. Çünkü oylarımızı birleştirerek mecliste hükümet kurdurmadık mı? Meclis neden bu problemi halledemiyor? Yargı neden bu haksızlığa bir son veremiyor?.. Meclise bakarsak o da yapacağını yapmıştır. Meclis kanun çıkartsa bile bunu Anayasa mahkemesi reddediyor. Dava açsanız bile hukuki olduğu söylenilen zeminde reddediliyor. Dolayısıyla çözüm mahkemelerde değildir. Başka yer de kalmamış oluyor. Sokağı niçin mahkum ediyoruz? Sokakta hukuki bir zeminde hakkımızı arayalım... Bu yasağa karşı bizim sivil toplum örgütlerimiz nerede? Gönüllü teşekküller nerede? (Salondan bir kişi çıkarak buradayız diyor.) Buradasınız da buradan çıktığımızda neredesiniz? Bizim kesim haklı taleplerini kabul ettirebilecek bir eğitimden mahrumdur..."

(Bu konuşmalardan sonra M. Kutlular ve üst düzey zevat sinirlenerek salonu terkettiler.)

Karaman'ın başörtüsü sorununa yaklaşımında ortaya koyduğu güncel siyasi-itikadi boyut salonda bir şok havası oluşturdu. Çünkü başta panelin tertipçileri olmak üzere salonun geneli Karaman'ın fıkhi meselelere girerek 'Milli Mutakabatı' sağlamaya çalışanlara yardımcı olacağını düşünüyordu. Ayrıca birtakım gerçekler salondakilere acı gelmiş olacak ki oturum boyunca süren alkışlar da kesilmişti.

Konuşmalar sonunda Karaman'a cevap vermek amacıyla sözü alan Güleçyüz'e paradoksal bir biçimde DYP Genel Başkan Yardımcısı Rıza Akçalı cevap verdi. Akçalı, kendisine sorulan "başörtüsü sorunu Meclis'te nasıl çözülür?" sorusunu "Yürürlükteki yasalar başörtüsünü yasaklamamaktadır. Dolayısıyla Meclis'in bu durumda yapabileceği bir şey yoktur" şeklinde yanıtladı.

Son sözü alan H. Karaman'ın salondaki yalnızlığı dikkatlerden kaçmazken egemenlerle 'Milli Mutakabat' oluşturma yolunda gayret sarfedenlerin, müslümanlara kimlik ve feraset aşılamaya çalışan H. Karaman'a karşı sergiledikleri tahammülsüzlük yaşadığımız sorunun kaynağının aslında nerelerde yattığını da gözler önüne seriyordu.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR