1. YAZARLAR

  2. Yasin Demirkıran

  3. Şeriati, Hasan Hanefi ve 'İslami Sol' Denkleminde İbrahim Şita

Şeriati, Hasan Hanefi ve 'İslami Sol' Denkleminde İbrahim Şita

Eylül 1998A+A-

"Şeriati ve Öze Dönüş Teorisi", Prof. Dr. Şita'nın; Dr. Şeriati'nin "Öze Dönüş" adlı eserinin çevirisine yazmış olduğu önsözden oluşuyor.1 Geçtiğimiz temmuz ayında vefat eden merhum İbrahim Düsuki Şita, Mısır Kahire Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Doğu Dilleri-Farsça bölümünde öğretim görevlisiydi.

Merhum Şita, Şeriati'nin "Kendim Devrimci Yetiştirmek" adlı kitabını da "Binau'z- Zati's-Sevriyye" adıyla arapçaya çevirmiş ve Kahire'de yayımlanan "İran Devrimi: Kökler ve İdeoloji"2 adlı eserinde söz konusu kitaba yer vermişti. Şita'nın Dr. Şeriati'den arapçaya çevirmiş olduğu ikinci eseri "Aydın ve Toplumsal Sorumluluğu" (El-Müfekkir ve Mesuliyyetuhu fi'l-Müctemi'e) idi. Bu eser, hem isim ve hem de içerik olarak çokça tartışılan ve de "Şita ile Hasan Hanefi'nin önce "Urvetü'l-Vüska" diye isimlendirilmesine mutabık oldukları ancak isminin son anda Hasan Hanefi tarafından değiştirildiği söylenen"3 "İslami Sol" (el-Yesar'ül İslami) adlı derginin 1981 tarihli ilk ve son sayısında yayımlandı.

İbrahim Düsuki Şita'nın adı, ülkemizde ve yabancı basın-yayın organlarında, söz konusu dergideki yazısından yola çıkılarak hep Mısır'daki İslami Sol (el-Yesarü'l-İslami) ve Hasan Hanefi adlarıyla birlikte anılır oldu. Bu makalede görüleceği üzere O'nun İslami Sol Hareketi'nin kurucu üyelerinden olduğuna kani olanlar da vardır.

Biz bu bağlamda Merhum Şita'nın İslami Sol ile müttehem olmasının ne denli doğru olduğunu irdelemeye çalışacağız. Bu düzlemde ulaşabildiğimiz eserlerinden yararlanarak Hasan Hanefi ve Şeriati'nin görüşlerini karşılaştırıp (doğrusu Hasan Hanefi'nin özellikle "Dini Değişim ve Kültürel Hegemonya-Religious Change and Cultural Domination"4 adlı makalesinde Abdülkerim Süruş'un dini bilginin evrimine yönelik görüşleriyle birebir örtüşen temalar da söz konusudur. Kanaatimizce bu durum, Hanefi ve Sürüş hakkında ayrıca kapsamlı bir makalenin yazılmasını gerektiriyor), tüm bunlarla Şita'nın görüşlerinin kesişim noktasını bulmaya çalışacağız. Bu konuda merhum Şita'nın, 1986'da Arapçaya çevirisini gerçekleştirdiği Şeriati'nin "Öze Dönüş"üne ("el-Avdetu ile'z-Zat") yazdığı önsözden de yararlanacağız".

Burada çok bilinmeyenli bir denklemle karşı karşıya olduğumuz açıktır. Dolayısıyla bazı öncüllerden yola çıkıp bir takım korelasyonlar kurmak durumundayız. Bu öncüller; "İslami Sol" dergisiyle ilgili yukarıda değinmiş olduğumuz anektod, Hasan Hanefi'nin laiklik, demokrasi ve hürriyet çerçevesinde ifade etmeye çalıştığı çağdaş-ilerici bir İslam tanımı (Fransa'da hem Şeriati'nin ve hem de Hasan Hanefi'nin öğrencisi oldukları Louis Massignon'un sözkonusu düzlemlerdeki olası etkileri) ve Dr. Şeriati'nin "Öze Dönüş Teorisi" ile Hasan Hanefi'nin "Kültürel Gelenek ve Tecdid" (et-Türas ve't-Tecdid Projesi) arasında kurulabilecek kimi ilişkilerden yararlanılarak oluşturulabilir.

Öncelikle sözkonusu derginin mezkur sayının ilk ve son sayı olması Merhum Şita'nın desteğini çekmesiyle ilişkilendirilebilir. Bu durumda Hasan Hanefi ile sırf Cemaleddin Afgani paydasında birleşen Şita'nın İslami Sol dergisindeki bir yazısından dolayı İslami Sol Hareketi'nin üyelerinden biri olarak nitelendirilmesine ilişkin savlar daha baştan tartışmalı bir hale gelmiş olur. Bu düzlemde Şita'nın "Şeriatı ve Öze Dönüş Teorisi"nde yer alan şu ibareleri ilgi çekicidir: "Böylelikle Dr. Şeriati, Seyyid Cemaleddin Afgani, Abdurrahman Kevakibi ve Şeyh Muhammed Abduh'dan yüz yıl sonra dosdoğru gerçek bir müslümanın, İslami düşünce metodolojisini de tanıdıktan sonra İslam'dan başka bir yerde çözüm arayamayacağını; güçlü ve popüler olmasına karşın batı uygarlığının müslümanlar için yararlı olamayacağını ispat etmiş oldu".

Seyyid Cemaleddin Afgani ve Muhammed Abduh konusunda Dr. Şeriati de şöyle demektedir: "Bence, 'batılı kültürel değerlere karşı direnerek kendi tarihi ve kültürel değerlerimize dayanıp kendimizi yeniden keşfedelim' biçiminde öze dönüşe ilişkin sloganlar, önce İslam toplumlarında dile getirilmiş ve bu feryad, ondokuzuncu asrın sonlarında öncelikle Seyyid Cemaleddin Esedabadi (Afgani)'nin dudaklarından dökülmüştü. Bu hareket bir bakıma öze dönüş olan "selefiyye" hareketi olarak isimlendirildi. Afgani'den sonra, meslektaşı olan Allame Muhammed Abduh O'nun görüşlerini bilimsel açıdan yorumladı..."5

"İslami Sol" adlı dergide Şeriati'nin görüşleri çerçevesinde bir takım yazılar da kaleme alınmıştı. Şiizm ve sosyal protesto, İran İslam Devrimi çerçevesinde İran ve Mısır'daki İslami hareketleri inceleyerek bu düzlemde İslami Sol ile Hasan Hanefi'nin görüşlerine de değinen Rudi Matthee'ye göre İslami Sol Hareketi'nin teorisyeni olan Hasan Hanefi'nin görüşleri kimi açılardan Şeriati'nin görüşleriyle örtüşmektedir.6

Öncelikle benmerkezci kimi yaklaşımlarla -kuşkusuz belli bir dönemin de etkisiyle- dünyayı iki kutuptan farklı görmeme eğilimindeki bazı aydınlar ve genel bir tanımlama açısından karşılaşılan güçlüklerden dolayı; kimi zamanlar Şeriati'nin de "müslüman sosyalistler hareketinin sosyalist bir üyesi" olarak adlandırılmış olduğunu biliyoruz.7 Dolayısıyla bu tanım güçlüğünden dolayı acaba Hasan Hanefi için de aynı durum mu söz konusudur diye düşünülebilir. Ancak "sol" ve "sosyalizm" terimlerine yaklaşım açısından; Şeriati (ve O'nun bu düzlemdeki görüşlerini ciddi bir biçimde benimsediğini ihsas ettiren İbrahim Şita) ile Hasan Hanefi arasında, kanımızca özgün ve tutarlı bir felsefe için bağışlanmayacak eklektik yaklaşımların yarattığı bir fark var. Bu durum eklektik "İslami sol" tanımının bizzat Hasan Hanefi tarafından dile getirilmiş olmasıdır.8

Hasan Hanefi'nin burada ifade etmeye çalıştığı "İslami Sol" özetle, selefi ve laik anlayışlar arasında bir sentez oluşturmaya çalışan; yukarıda da değinmiş olduğumuz konjonktür çerçevesinde toplumsal bir gerçekliğe tekabül ettiğine inanılan "sol" ile kültürel bir miras olarak algılanan "İslam"ın mezcedilmesine yönelik bir reform çabasıdır. Kuşkusuz bir felsefe profesörü olarak Hasan Hanefi de eklektik yaklaşımların kısırlığını bilmekte ve "Çağdaş Sorun" (Qedaya Muasıra) adlı eserinde kimi eklektik yaklaşımları eleştirmektedir. Ancak "İslami sol" tanımının hem felsefe ve hem de belagat açısından eklektik bir takım çağrışımlar yarattığı yadsınamaz.

Dr. Şeriati'ye ilişkin "müslüman sosyalistler" ibaresi, yukarıda da değinilmiş olduğu gibi kendisine atfedilen bir ithamdan öteye gitmez. Kuşkusuz Şeriati, marksist ve egzistansiyalist terminolojiden büyük ölçüde yararlanmış; "Habili" ve "Kabili" toplumsal düzenler bağlamında "hegelci-marksist" diyalektiği çağrıştıran ancak yine de bu düzlemlerde kendisine özgü bir takım çıkarımlarda bulunarak sözkonusu felsefelerin din dışı boyutlarını tashih etmeye -kuşkusuz Hasan Hanefi de bu türden samimi gayretlerle yola çıkmıştır- çalışmıştır.9 Şeriati'nin Marksizme yaklaşımı konusundaki şu açıklama, etkilenim ile eklektisizm arasındaki nüansa zımni bir işarette bulunabilir:

"Şeriati, Marksizm'in derin ve köklü bir analizine girişti. Bu tahlil iki açıdan çok büyük önem taşımaktadır. İlk etapta, böyle bir araştırma, O'nun yani bir müslümanın, marksizme körükörüne bir ürküntü ve husumetle değil, bilim ve bilinç esaslarına dayanarak yapmış olduğu köklü bir eleştiriyi ortaya koyabilmesine vesile oldu. İkinci aşamada ise, Marksizm konusundaki bu araştırmalar, işin doğası gereği Dr. Ali Şeriati'nin düşünce ve eserleri üzerinde belirgin-somut bir etki yarattı. Bu etkileşim, Şeriati'nin reddettiği Marksizm'e ait herhangi bir ide'nin kabulü veya bu ide tarafından cezbedilme olmayıp, salt Marksist diyalektiğinin önemli konularından yararlanma ve bu ideolojiyi tam manasıyla eleştirebilme gücü kazanma manasındadır".10

Yukarıda ismen değinmiş olduğumuz "Öze Dönüş" ve "Kültürel Gelenek ve Tecdid"11 projeleri arasında kurabileceğimiz kimi korelasyonlar da bu düzlemde yararlı olabilir. İbrahim Şita, Şeriati'nin öze dönüş teorisini üç temel maddede özetlemektedir:

Birinci aşama, bizzat bireyden başlayıp bireyin kendisini devrimci yetiştirme merhalesi olmaktadır. Bu konuda inkılapçı oluşuma ilişkin zemin, tarih boyunca insani ve beşeri anlamda hakiki bir platform oluşturan halktır. Çünkü ameli-eylemsel her hareketin başarısı için üç boyut sözkonusudur: İbadet, sosyal direniş ve mücadele.

İkinci aşama, birinci aşamadan mücerred olmayıp, toplum(sal gerçeklikler) bağlamında dinden yapılan sahih çıkarım ve anlayışlarla billurlaşır. Şehid Şeriatı, toplumundaki yaygın Şiiliğin sahih Şiilik olduğuna kani değildir. O, küçük ancak derinlikli "Anne Baba Biz Suçluyuz" adlı eserinde rayiçteki Şiilik (Safevi Şiası) ile sahih Şiilik arasında (Alevi Şiası) bir karşılaştırma yapıp mevcut ciddi farklılıkları dile getirmektedir... Şeriatı, Şia'nın bu tarihsel ve kültürel paslardan arındırılması sonucunda İslami mezhepler arasında herhangi bir ihtilaf kalmayacağına inanmaktadır.

Üçüncü aşama, milliyetçilik veya mezhebi taassuplardan kaynaklanmayan ve de sahih İslam'ı ırk ve vatan sınırlarına mahkum etmeyen "evrensel bir İslanm"ın kurulmasıdır. Dün Hristiyanlık, sömürü ve Sezar'la birlik iken bugün de batılı kapitalizm, doğulu komünizm ile elele vermiştir.

Hasan Hanefi'nin de sözkonusu tecdid tasarısı ortak "selefi" paydalarından dolayı kısmen bunlara benzer bir içerikle üç belirgin temele dayanmaktadır: "1-Kültürel gelenek verilerinin bilimsel ve toplumsal gelişmelere uygun olarak yeniden yorumlanması (yani "ben"in maziden ve onun ağırlıklarından azade olması için kadim kültürel mirastan kurtulması), 2- Batı kültürü karşısında bir tavır alarak telif, inşa ve ibda'ya geçmek ("ben"in "öteki"nden ve ötekinin cazibesinden kurtarılması için batı kültüründen bağımsız olmak), 3- Vakıayı yeni bir kültüre dönüştürmek amacıyla onu doğrudan doğruya anlamaya yönelik bir bakış açısının gerçekleştirilmesi. Bu düzlemde kültürel mirasın tecdid ve ibdaya yardımcı olması açısından eski ve çağdaş olması arasında bir fark gözetilmez. Bu proje bütün İslam ümmeti içindir. Kökleri Mısır'da, Arap ve İslam aleminde dini ıslah asrına kadar dayanır."12

Sözkonusu iki proje karşılaştırıldığında, Özellikle toplumsal gerçeklikler bağlamındaki ifadeler ilk etapta zihinsel düzlemde bir takım sosyalist çağrışımlar yaratabilir. Ancak bu konuda Hamid Algar'a yöneltilmiş olan Ali Şeriati ile ilgili bir soru ve Algar'ın bununla ilgili cevabını yine aynı kitabından alıntılayarak burada zikretmeye uygun buluyoruz:

"Soru: Şeriati'nin eski sloganlarından biri de "Sosyalizm, İrfan ve Özgürlük" sloganı idi. Daha sonraları Şeriati, bu sloganı "İrfan ve özgürlük" şekline dönüştürdü. Bu konudaki düşünceniz nedir?

Algar: Öncelikle Şeriati'nin böyle bir şey söyleyip söylemediğini bilmek lazım. Çünkü ilk defa böyle bir şey duyuyorum. Şeriati'nin sosyalizmi eleştirir mahiyette yazmış oldukları; "İrfan, Eşitlik, Özgürlük" adlı kitapta mevcuttur. Bu kitapta Marksizm ve Batı Sosyalizmi veya Sosyal Demokrasi hakkında nisbeten kapsayıcı bir eleştiri yapılmıştır. Şeriati'nin "Sosyalizm" veya "Sosyalist" kelimelerini hiçbir zaman için olumladığını sanmıyorum. Hatta kitabın adında geçen "Eşitlik" kelimesinin yerine "Sosyalizm" deyimini kullanmış bile olsa, kitaptan anladığım kadarıyla bu durum kesinlikle sosyalizm taraftarlığı manasına gelmez. Zira o, bu eserinde, çeşitli dönem ve farklı toplumlarda bu üç önemli asıldan her birine gösterilmiş olan ifrat seviyesindeki ilgiyi, eleştiriye açmıştır. Şeriati, bu üç temelden her biri doğru olarak algılanır ve anlaşılırsa, insanî temel gereksinimleri karşılar diyor. Ancak bu üç asıl arasında bir denge ve ölçü sağlanmalıdır. O'da İslam'ın böyle bir dengeyi sağladığını ekleyerek, çeşitli düşünce ekollerinin bu meseleye hakkıyla özen göstermemelerini yani bu üç asıldan sadece birine aşırı şekilde dayanılması olayını sorguluyor.

Şeriati'nin fikir ve düşünceleri konusunda söyleyebilecek birçok sözüm var. Bu sözlerden bazıları, benim Sünni, Şeriati'nin ise Şii olması gerçeklerinden kaynaklanmaktadır. Diğer bir takım sözler de, Şii ve Sünnilikle bağlantısı olmayan konulardan kaynaklanmaktadır..."13

Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız, ancak gerçekte bir dergi makalesine sığdırılması mümkün olmayan bu projeler karşılaştırıldığında bizce aradaki belirgin fark hemen göze çarpmaktadır. Yine biz bu düzlemde merhum Şita'nın da daha önce değinmiş olduğumuz iki kitabına da dayanarak, O'nun hangi projeye daha meyyal olduğuna yönelik tahmini bir çıkarımda bulunabiliyoruz.

Oysa bu düzlemde Hamid Ahmedi, Prof. Şita'nın İslami Sol Hareketinin üyelerinden biri olduğunu belirtiyor.14 Ancak Seyyid Hüseyin Nasr ise Amerika'daki çağdaş İslami uyanışı irdelediği bir konferansında Hasan Hanefi ve Dr. Ali Şeriati'nin (ortak paydalarını "sol" ekseninde ele almayıp) dünyadaki İslami radikalizmin temsilcileri olduklarına değiniyor.15

Biz bu düzlemde "Leyse'l-Haberu Kel-Muayeneti" (işitmek görmek gibi değildir) hadisi16 uyarınca, merhum Şita'yı şahsen tanıyan muhterem Sefer Turan kardeşimizin görüşlerine itimad ediyor17, vefatından önce garazkar Mısır rejiminin baskılarına maruz kalan merhum Şita'ya Allah'tan rahmet diliyoruz.

Dipnotlar

1- Dr. Ali Şeriatı, "El-Avdetu ile'z-Zat", Çeviri: Dr. İbrahim Düsuki Şita, Darü'z-Zehra, Kahire, 1986, s.17-26.

2- Dr. İbrabim Düsuki Şita, "Es-Sevretü'l-İraniyye: El-Cüzur ve'l-ideolociyye" (İran Devrimi: Kökler ve ideoloji), Kahire, 1981.

3- Sefer Turan, "Dr. Şita'nın Ardından", 26 Temmuz – 1 Ağustos 1998 tarihli Selam Gazetesi, s. 10

4- Hasan Hanefi, "Religious Dialogue and Revolution (Dinsel Diyalog ve Devrim), s.231-243 Kahire, 1977. (Bu çeviri Ekin yayınlarının yayıma hazırladığı ve edisyon-çevirisini bizim gerçekleştirmiş olduğumuz "Dünyada Ali Şeriati" adlı edisyonda da yer alacak.

5- Dr. Şeriati, "Tarih-e Temeddon" (Medeniyet Tarihi) c.2, s.244, İntişarat-e Oelem, Tahran, 1996.

6- Rudi Mathee, "The Egyptian Opposition on the Iranian Revolution in Shi'ism and Social Protesî" (Şiizm ve Sosyal Protestoya Dayalı İran Devrimi'ne karşı Mısırlı Muhalefet), Yayıma hazırlayanlar: Juan R.I.Cole ve Nikkie R.Keddie, Yale Universiiy Press, 1986, s.261.

7- Algar, Hamid, The Islamic Revolution in Iran (İran İslam Devrimi) (Öpen Press, London 1980) s. 41

"O, Fransa'da ikamet eden Arap ve Afrikalı önderler ve bu ülkenin aydın çevreleriyle sürdürdüğü birçok ilişki ve temaslarının yanısıra, yurt dışındaki İranlıların siyasi aktivitelerine de yoğun bir şekilde katılmaktaydı. İran'dan ayrılmadan önce, "Allah'a İnanan (Dindar) Sosyalistler Hareketi" adındaki siyasi oluşum bünyesinde de birtakım faaliyetlerde bulunmuştu. Bu hareket, 1953 Amerikan güdümlü darbe sonrası İran'ında; Şah'a muhalif önemli oluşumlardan biriydi. Bu hareketin logosunda "Sosyalist" kelimesinin bulunması, o günün İran'ında, Arap Dünyasında revaçta bulunan "İslami Sosyalizm" düşüncelerinin etkili olmasından kaynaklanmaktaydı."

8- "El-Yesarü'l- İslami", s.7, Kahire, 1981; ayrıca bkz: "El-Yemin ve'l-Yesar fi Fikri'd-Dini" (Dini Düşüncede Sağ ve Sol), Kahire, 1989.

9- "Qadaya Muasira" (Beyrut, 1983).

10- Algar, Hamid, The Islamic Revolution in Iran (Open Press, London 1980).

11- Bkz. Hasan Hanefi, "Et-Türas ve't-Tecdid", Kahire, Tarihsiz.

12- İslami Araştırmalar, "Hasan Hanefi İle Tecdid Üzerine Bir Söyleşi", İlhami Güler, s. 152- 153'ten özetle, c.6, no:3, Ankara, 1992.

13- Algar, Hamid, The Islamic Revolution in Iran (Open Press, London, 1980), s. 51-52.

14- Hamid Ahmedi, "Şeriati der Cihan: Nekş-â Doktor Eli Şerieti der Bidargeri...", s.206, İkinci baskı, Tahran, 1988.

15- A.g.e.

16- Ebi'ş- Şeyh El-İsbehani, "Kitabu't-Emsal fil- Hadisi'n-Nebevi", s.25, Ed-Darü's-Selefi, 1402, Bombay.

Bu ibareyi Ahmed bin Hanbel ve Taberani de nakletmiş, İbn-i Hibban ravilerin güvenilir -sika- olduklarını ve bunun sahih bir hadis olduğunu zikretmiştir. Zerkeşi, "El-Mu'teber Fi Tehrici Ehadisi'l-Menhec ve'l-Muhteser" adlı eserinde "kimi hadis sarihleri bunun hadis olmadığı görüşünde olsalar da, ben bu ibarenin basen bir hadis olduğu görüşündeyim" diyor.

17- Sefer Turan, "Dr. Şita'nın Ardından", 26 Temmuz -1 Ağustos 1998 tarihli SELAM Gazetesi, s. 10.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR