1. YAZARLAR

  2. Murat Özer

  3. Rus Katliamı ve Çeçen Mücahidlerinin Direnişi

Rus Katliamı ve Çeçen Mücahidlerinin Direnişi

Kasım 2002A+A-

Çeçenistan'da yaşanan Rus vahşetini dünya kamuoyuna duyurmak ve dikkatleri Çeçenistan üzerine çekmek için 18'i kadın 50 kadar Çeçen mücahidin Rusya'nın başkenti Moskova'daki Dubrovka Merkez Tiyatrosu'nda başlattığı eylem bir Rus geleneği olarak kanla bastırıldı. Çeçenistan meselesini "demir yumruk'la çözmeyi vadettiği için büyük bir halk desteği ile iktidara gelen Vladimir Putin'in emriyle, tiyatro binasına saldıran Rus Alfa Kuvvetleri, Rusların açıkladığı rakamlarla 122 Rus rehineyi ve 41 mücahidi kimyasal silah kullanarak öldürdüler. Gazetecileri olay yerine yaklaştırmayan ve kendi çektiği görüntüleri dünyaya gösteren Rusların bu tavrı sebebiyle ölenlerin gerçek sayısının ne olduğunu herhalde hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz.

Olaydan sonra Rus kaynaklan birbiriyle çelişen o kadar çok açıklama yaptılar ki, şu ana kadar ne ölenlerin ve yaralananların sayısını tam olarak ne de kullanılan kimyasal silahın türevini dünya kamuoyu öğrenemedi. Eylemcilerin, Çeçenistan'da yaşanan vahşeti dünyaya anlatması tiyatronun tümüyle havaya uçurulması halinde dahi mümkün görünmüyorken, Rus Devleti kendi halkını dahi gözünü kırpmadan katlederek, vahşetinin büyüklüğünü dünyaya kanıtlamış oldu. Sırf bunu sağladıkları için bile Çeçen mücahidlerin eylemi başarıyla sonuçlanmış oldu. Bu eylem, hem Batı ülkeleri ve ABD hem Ortadoğu'daki diktatörler hem de İslami hareketin evrensel mesajı açısından pek çok neticeyi de beraberinde getirmiş ve ufkumuzu daha da berraklaştırmıştır.

Çeçen eylemcilerin, üzerlerine bağladıkları bombalarla kameralar karşısına geçip, tüm dünyaya geçtikleri ilk mesaj, 'barış için' burada olduklarıdır. Ancak ne dünya medyası, ne Çeçenistan'a gözlerini çevirmesi beklenen ünlü insan hakları kuruluşları ne de suçluluk psikolojisi içerisinde kıvranan dünya Müslümanlarının genel ekseriyeti eylemcilerin bu barış çağrısını görmek istemediler. Çeçenistan'ın Türkiye'nin hinterlandında bulunduğunu söyleyen milliyetçi çevreler, Türkiye'nin başında bulunan ve ideolojisi Turancılık olan MHP iktidarı ve -birkaç istisna dışında- İslamisinden laikine tüm Türkiye medyası, BBC ve CNN'in dahi "ayrılıkçı, asi" olarak tanıttığı eylemciler için ilk dakikadan İtibaren "terörist" dediler. Mücahidler ellerindeki silahlar ve bombalarla ekranların karşısına çıktıklarında, Türkiye medyası ve aydınları "Bu insanları Ölümü göze alabilecek bu noktaya getiren saik nedir?" diye soracakları yerde, "Acaba patlatmayı göze alabilirler mi?" sorusunu tartışıyorlardı. Eylemin kanla noktalanarak, 41 mücahidin doğru dürüst silahlarını dahi kullanamadan katledilmiş görüntüleri Ruslar tarafından yayınlandığında ise "Bakın blöf yapmışlar, üzerlerindekiler gerçek bomba olsaydı, çoktan patlatırlardı" diyebilmişlerdir. Peki ekranlara yansıyan bu bomba görüntüleri gerçek miydi? Bunun cevabını Rusya İç İstihbarat Örgütü (FSB) yetkilisi Vladimir Yeromin şu açıklamayla veriyordu: "Çeçen eylemcilerin elinde 110 kilodan fazla patlayıcı vardı. Tiyatro salonunun ortasına ve locaya, her birinde 25 kilo TNT bulunan iki büyük bidon yerleştirilmişti. Ayrıca eylemcilerin üzerinde her biri 2 kilo ağırlığında 25 bombalı kemer bulduk. Binada yaptığımız aramada, savunma tipi F-1, savunma tipi 16 el bombası ile RPG-5 roketatar mühimmatıyla el yapımı 89 adet el bombası bulduk"1 Bu açıklamanın ortaya koyduğu gerçek, eylemcilerin bombaları kendi istekleriyle patlatmadıklarıdır. Rus televizyonlarının yayınladıkları görüntülerde ise oldukları yere yığılmış ve bombaları patlatmaya dahi fırsat verilmemiş eylemcilerin cansız bedenleri vardı. Ancak, yine FSB yetkilileri 15 dakika boyunca Çeçenlerle çatıştıklarını ve eylemcilerin lideri Movsar Barayev'in bu çatışma sonucu öldüğünü açıklamışlardı. Öyleyse, televizyonların geçtiği görüntüler, Rusların göstermek istediği şekilde hazırlanmış bir düzenekten ibaretti. Bununla, hem eylemcilerin bombaları patlatmasına imkan bulamayacakları kadar hızlı bir şekilde başarılı bir operasyon yaptıkları izlenimini verecek hem de Müslümanlara eylemcilerin çaresizlik içinde can verdikleri ve bu tür eylemlere girişecek olanlara karşılaşacakları sonları göstermiş olacaklardı. Ama operasyonları o kadar cani ve küstahçaydı ki, katlettikleri Rus sivillerinin cesetlerini dahi toplayamamış ve kameralardan kaçıramamışlardı. Rus gazetelerine göre, Moskova hastanelerinde 550'den fazla rehine tedavi görüyor ve baskın sırasında 100 kişiden fazla insanın kayıp olduğu anlaşılıyordu.

Bir Rus Geleneği: Kimyasal Saldırı

Baskında kullanılan zehirli gazın ne olduğu bir türlü anlaşılamadı. Bu konuda tedavi edecek olan doktorlar dahi bilgilendirilmedi. Kimyasal silah uzmanı Rus Lev Fedorov, Moskova'nın Echo Radyosu'na yaptığı açıklamada "Yetkililerin açıklama yapmamasına şaşırmadım. Kullanılan kimyasalın ne olduğunu tam olarak hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Çünkü, bu ülkede devlet, insanlardan daha önemlidir" diyordu. Fedorov'un sözlerini doğrulayan diğer bir kanıt yine büyük bir ihtimalle nükleer deneme yaparken kaza geçiren, ya da vurulan -burası da açıklık kazanmadı- Kursk Denizaltısı'nın 118 Rus askeriyle birlikte ölüme terk edilmesiydi. Devlet itibarını ve ciddiyetini korumak adına kendi askerlerini dahi gözünü kırpmadan ölüme terkeden bir devlet, dünya medyasının çok uzağındaki Çeçenistan'da neler yapmazdı ki? Nitekim binlerce Çeçen'in kimyasal ve biyolojik silahlarla katledildiği artık tartışma götürmez bir hakikattir ve Ruslar tiyatro baskınıyla bunu açıkça kanıtlamışlardır. Rus hükümetinin 1997'de kabul ettiği 'Kimyasal ve Biyolojik Silahsızlaşma Antlaşması'na rağmen bu tür silahları elinde tuttuğu ve birçok yerde kullandığı açıktır. Ruslar dünya kamuoyunun baskısından kurtulmak için kullandıkları gazın, kimyasal silah sınıfına girmeyen "fentanil" içerikli bir gaz olduğunu açıkladılar. Ancak, kimyasal silah uzmanları, bu gazın panzehirinin piyasada dahi kolaylıkla bulunabildiğini ve Rusların yalan söylediklerini belirttiler. Viyanalı uzman doktor Peter Locatin, fentanil içerikli gazın etkisinin 'Narcanti' ismiyle piyasaya sunulan Naloxon ilacının hastaya şırıngayla verilmesi halinde birkaç dakikada geçeceğini söyleyerek, Rusların dünya kamuoyunu yanılttığını açıkça belirtmiş oluyordu.2 Hastaneye kaldırılan rehinelerin medyayla görüşmeleri yasaklanmıştı. Ancak taburcu olan hastaların anlattıkları, durumun vehametini ortaya koymaya yetiyordu. Bulgar Vesselin Nedkov, Bulgar radyosuna verdiği demeçte: "Bilincim açıldığında doktorlardan duyduğum ilk şey, salona sarin gazı yayıldığıydı. Doğru mu, bilmiyorum. İnsanlar kendilerini kötü hissediyorlardı, şiddetli kusmalar söz konusuydu, yayılan her neyse rengi siyahtı." derken bir başka hasta Yevgenie Yakasava, gazın, etkisini göstermeye başlamasıyla teker teker devrilmeye başladıklarını söyleyerek "İnsanlar sinekler gibi düşüyorlardı" diyordu.3

ABD ve Batı'nın Tavrı

ABD, rehine krizinin başlamasının hemen ardından Rusya ile temasa geçip yardım önerdi. Beyaz Saray sözcüsü Ari Fleischer, ABD Başkanı George Bush'un Putin'i arayarak iş birliği teklif ettiğini açıklıyordu. Fleischer, "Bush Rusya'nın her ne ihtiyacı olursa Birleşik Devletler'in Rusya'ya yardıma hazır olduğunu" söylüyordu. Bu yardımı da gecikmedi. Bir Alman radyosu, baskın sırasında kullanılan gazın ABD tarafından verildiğini duyurdu. Aynı gaz, ABD tarafından Vietnam'da da kullanılmıştı. Baskın sonrasında telaşlanan ABD yönetimi, Rusya'nın kullandığı gazı açıklamasını istedi ve Ruslar yukarıda da belirtilen ve sonra bitim adamlarınca yalanlanan gazı kullandığını açıkladılar. ABD Başkanı'nın Rus operasyonu ardından ilk tepkisi 'terörü kınamak' oldu, ancak kullanılan gaz ile ilgili sorulara cevap vermedi. Putin'i telefonla arayarak kutlayan ikinci kişi ise Ariel Şaron oldu. Şaron, Putin'i terörizmle mücadelede gösterdiği başarı ve kararlılıktan dolayı övdü. Üçüncü kutlama ise Kanada'dan geldi. Kanada Başbakanı Chretien, Rusların müdahalesinin başarılı olduğunu ve müdahale edilmese idi çok daha fazla kişinin ölebileceğini söyleyerek, Putin'e destek çıktı.4

Batı'dan tek çatlak ses Almanya'dan geldi. Alman hükümet sözcüsü Bela Anda, yaptığı açıklamada Rusya'dan Çeçenistan sorununa politik bir çözüm bulmasını istedi.

Eylemin Dünya Çeçen Kongresi'ne Etkisi

Müslümanların gerçekleştirdiği her eylemin ardından, komplo teorileri geliştirmeye çalışan ve eylemleri Müslümanların öz gücü ve kararlılığıyla değil, bir emperyalist gücün tezgahladığını ileri süren çevreler, bu olaydan sonra da, aynı söylemlerle olayı izah etmeye çalıştılar. Eylemin, tiyatro baskınının yapıldığı tarihten bir gün sonra Danimarka'da yapılacak olan Dünya Çeçen Kongresi'nin alacağı karartan sabote etmeye ve dünyada Çeçenleri terörist olarak göstermeye yönelik olduğunu ileri sürdüler. Filistin'de yapılan katliamlar karşısında İsrail'e terörist deme basiretini gösteremeyen bu çevreler, rahatlıkla eylemi gerçekleştirenler için terörist ifadesini kullanabilmiştir, içlerinden en insaflı olanları, 11 Eylül saldırılarında olduğu gibi hiç olmazsa "saldırıların ardında yatan öfkeyi anlamaya" çaba sarfetmişlerdir. Gerçek ve adil bir barışın direnmeden, zulme karşı savaşmadan kazanılmayacağı ve sömürgeci güçlerin barış masasına oturtturulamayacağı gerçeğinden bihaber bu kimselere göre Allah rızasını kazanmak için mücadele edenler dünya siyasetini anlamaktan aciz, suçluluk içinde, başı önünde; sözüm ona barış görüşmeleri yapanlar ise dünya siyasetini bilen, entelektüel devlet adamlarıdır.

Çeçen Kongresi'ne giden yolda Liechtenstein görüşmeleri olmuştu. Brezinski, Rusları Hasbulatov, Rıbkin ve Ahmet Zakayev'in katıldığı görüşmeler sonunda herhangi bir netice alınamamıştı. Bu görüşmeler üzerine Çeçenistan Devlet Güvenlik Komitesi Askeri Komite Başkanı sıfatıyla Kavkaz-Center'e bir açıklama yapan Şamil Basayev şunları söylemişti:5 "...O buluşmaları görüşme saymıyoruz. Zakayev'in resmi statüsüne rağmen bu sadece şahısların buluşmasıdır. Bu şahısların Kafkasya'da barışı sağlama konusundaki iradelerini memnuniyetle karşılıyoruz. Ama maalesef, görüşmelere katılanlar, savaşı herhangi bedele karşılık durdurmak için savaşmadığımızı anlayamıyorlar. İnancımız, onurumuz, şerefimiz, hürriyet ve özgürlüğümüz, kendi kaderimizi belirleme hakkımızı kazanmak için bu savaşı sürdürüyoruz. Barış isteğini hoş karşılıyoruz ama demagoji yapmayı değil. Özel statüler, Putin'in başkanlık yönetimi, idari sınırlar tarzındaki tüm öneriler vatanımızda öldürülen 200 bin masum insanın hatırasına hakaret etmekten başka bir anlam taşımıyor."

Basayev, Çeçen Kongresi'ne Çeçenistan Devlet Başkanı Arslan Mashadov'un özel temsilcisi sıfatıyla katılan Zakayev için ise şunları söylüyor: "Zakayev, Rıbkin'in Mashadov'un güya Çeçenistan-İçkeriya Cumhuriyeti'nin Rusya'nın içerisinde olduğunu kabul ettiği yönündeki sözleri kınamak yerine Putin'in başkanlık yönetimini tartışıyor ve Rıbkin'in sözlerini destekliyor. Bu açıkça, Çeçenistan'daki birliklerimizi bölmeye yönelik bir provokasyondur." Şamil Basayev'in hedef aldığı Zakayev hakkında söyledikleri bunlardan ibaret değil. Tiyatro eyleminin ardından Kopenhag'da yaptığı açıklamada, Rus yönetimini suçlayarak, "Bu trajik olaydan Kremlin mesuldür" diyen Ahmet Zakayev, 30 Ekim'de, kongrenin yapıldığı otelde, Rusya'nın isteği üzerine tutuklandı. Rusya'nın tüm dünyadaki Çeçen örgütlerine ve onları destekleyen kişi ve kurumlara yönelik estirdiği terörden nasibini Zakayev de almıştı. Halbuki, Zakayev, 2001 yılında ılımlı lider olarak kabul görülüp Rusya'ya görüşmeler yapmak üzere davet edilmişti.6 Gözaltına alındıktan sonra Danimarka Mahkemesi tarafından hakkında 13 günlük ek gözaltı süresi kararı alınan Zakayev'in akibetinin ne olacağı henüz belli değil. Zakayev hakkında Basayev'in takındığı tavrın altında yatan sebep, Dünya Çeçen Kongresi'nin aldığı kararlarla da kendini belli etti. Kongre, Çeçenistan'da Dudayev zamanından bu yana bir şeriat devleti olmasına rağmen, sonuç bildirgesinde "Evrensel, demokratik ve İnsan hakları esasına dayalı, Çeçen halkının milli ve dini değerlerine uygun medeni bir devlet kurmak istiyoruz" ifadelerine yer veriyordu. Bildirgede ayrıca uluslararası organizasyonların -BM gibi- bölgede özel bir rol oynaması gerektiğine vurgu yapılmaktaydı.

"Şeriata uymayan hiçbir şeyin bizim politikamızda yeri yoktur"

Basayev'in kongrenin bu sonuç bildirgesinden 15 gün önce yaptığı açıklamaya dönecek olursak, Çeçenistan'daki güç dengelerinin ne olduğunu anlamamız kolaylaşacaktır. Basayev: "Soru sorulduğu anda bizim bakanımız düşmana karşı özürler sıralıyor, açıklamalar yapıyor. Yurt dışındaki bakanlarımız buradaki gerçeklerden uzaklar. Geçen son üç yılda ellerindeki silahlar ile anavatanlarını ve dinlerini korumaya çalışan halkımızın dünya görüşünde çok büyük ve önemli değişiklikler meydana geldi. Ve bizim o bakanlarımız bunu anlamıyorlar. Şeriata uymayan hiçbir şeyin bizim politikamızda yeri yoktur."

Basayev'in son cümlesinde özetlediği durum aslında ikinci Çeçen cihadının da parolasını oluşturmaktadır. Bilindiği gibi ikinci Çeçen cihadı 1999 yılının Ağustos ayında Şamil Basayev kuvvetlerinin Çeçenistan'ın doğu sınırından Dağıstan'a girmesiyle ateşlenmişti. Basayev 31 Ağustos 1999 günü Grozni'de dünya kamuoyuna şöyle sesleniyordu: "Bu savaş, Volga'dan Don'a kadar tüm Müslümanlar kurtuluncaya kadar sürecek. Bütün dünyayı alevler kaplasa da, bu cihada devam edeceğim. Dünyadaki tüm Müslümanlar uyanıyor. Savaş 20-25 yıl sürebilir. Tüm Rusya savaş alanı olacak. Nihai hedefimiz ise Kudüs'ün kurtarılmasıdır." Görüldüğü gibi, devam etmekte olan Çeçen cihadının temel saikini 'Kudüs kurtarılana kadar savaş' oluşturmaktadır.

Ulusal Mücadeleden İslami Direnişe

Rus güçleri ikinci kez Çeçenistan'a saldırmadan kısa bir süre önce kaleme aldığı ve Çeçenistan mücadelesini ulus temelinde değerlendirip desteklediği yazısında Kutlu, şöyle demektedir: "Mashadov, Rusya'nın Çeçenistan'a bulaşmamasını istemektedir. Bulaşırsa savaşı göze almaktadır. Kendi başına hareket eden ve şura adı verilen (Şamil Basayev'in başkanlığını yaptığı Şura Hareketi'ni kastediyor) örgütle de karşı karşıya gelmenin sonucunu bilmektedir. Ülkedeki olumsuzlukların ötesinde Şura Hareketi'nin Çeçenya'ya açtığı gaile karşısında Mashadov'un ve Çeçen halkının durumu gerçekten zor."7 Kutlu, Çeçenistan direnişinin ulusal kimliğinden sıyrılmasıyla Batı -ve doğal olarak ABD- nazarında meşruiyetini yitireceğini söylemekte ve Basayev'in Kudüs'ü kurtarma konusunda söylediği sözlerini ise tehlikeli hülyalar olarak nitelendirmektedir. Çeçenistan cihadını, birinci -ya da ulusal değerlerin ağırlıkta olduğu dönem de diyebiliriz- döneminden ayıran temel vasfını da işte bu hedef oluşturmaktadır.

Ortadoğulu Diktatörler ve Saddam'ı Tavrı

Tiyatro eyleminin ardından belki de en ilginç tavrı Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin koydu. Saddam, Irak devlet televizyonunda yaptığı açıklamada, Rusların yanında yer aldığını söyledi. Bir Amerikan saldırısı ile karşı karşıya oları Saddam, Halepçe'de yaptığı katliamı unutarak şöyle konuşuyordu: "Çeçenlerin eylemi, İslami kuralların dışındadır, eninde sonunda kaybedeceklerdir. Rus halkı sabırla bekleyip, sonunda neticeye varacaktır. Ancak, büyük ülkelerin başka ülkelere egemen olmaya çalışması da doğru değildir. Hristiyan olan Ruslar'dan Müslümanlara karşı bir baskı görmedik. Irak halkı ve devleti, şu ana kadar Rusya'dan bir kötülük görmemiştir. Ruslar her zaman Arap ve Müslümanlarla iyi ilişkiler kurmuşlardır. Ben Rusların kazanacağına inanıyorum. Çeçenler kaybedecektir." İslami hareketin evrensel mesajında, sömürgeci güçler kadar, yerel tağuti otoritelere karşı da tavır alınması gerektiği gerçeği, Saddam'ın bu tavrıyla çok daha net bir şekilde ortaya çıkıyordu.

Saddam, bu tavrıyla dünyanın 11 Eylül konjonktürü öncesindeki döneminde olduğu varsayımından hareket etmekte ve tam anlamıyla Ortadoğulu diktatörlere yakışan bir tavır sergilemektedir. Oysa ki dünyanın büyük güçlerinin neredeyse tamamının ülkelerinde İslamcı hareketlerle sorunları vardır. Çin'in Doğu Türkistan'la, Hindistan'ın Keşmir'le, Rusya'nın Çeçenistan'la olduğu gibi. Dolayısı ile bu güçler, kendi başın: ağrıtan bu hareketlere karşı uygulayacakları en sert saldırılarda dahi birbirlerinin açıklarını araştırmayacak yani karşılıklı olarak birbirlerini görmeyecekler. Rusya'nın pervasızlaşması, İsrail'in kimseyi umursamaması da bunu göstermektedir.

Küresel Kuşatmaya Karşı Tek Gerçek Direnişi İslami Mücadele Verebilir

11 Eylül saldırılarının ardından ABD'nin başını çektiği siyonist-haçlı ittifakı -bu tanımlama Üsame bin Ladin'e aittir ve gerçeklerden uzak olmadığı da açıktır- Filipinler'den Sudan'a, Yemen'den Filistin'e kadar İslam coğrafyasının neredeyse her köşesinde saldırılarını yoğunlaştırırken, tüm bu coğrafyalardaki yerel ulusal direnişler de İslami bir kimliğe bürünmüşlerdir. Bunun en güzel örneklerini yukarıda kısaca mücadele sürecine değindiğimiz Çeçenistan ve el Aksa intifadası ile Filistin vermektedir.

Tiyatro eylemiyle Çeçen mücahidler pek çok açıdan İslami mücadelenin evrensel mesajını berraklaştırmışlardır. Bu mesaj sadece sömürgeci güçlerin Müslümanların topraklarından çekilip gitmesi değil, aynı zamanda Kudüs'ün kurtuluşuna kadar giden, yani Siyonist çetenin dağıtılması anlamına gelen bir mesajı da barındırıyor. Herhangi bir sömürgeci güçten destek almadan, ya da böyle bir gücün politikalarıyla çakışmadan, öz gücüyle ayakta kalmaya çalışan uzun soluklu bir mücadele hattını çizmektedir. Eylemcilerin, tıpkı Filistin'de olduğu gibi, şehadeti arzulayan tavırları, "Biz sizin hayatı sevdiğinizden daha çok şehid olmayı arzuluyoruz" sözleri, Filistinli Andelib'ten Çeçenistanlı Movsar'a uzanan kalın bir hat olduğunu gösteriyor. İslami mücadele, küresel kuşatmaya karşı dünyanın her yerinde aynı söylemle ve aynı kararlılıkla cevap veriyor.

Dipnotlar:

1- Anadolu Ajansı, 31.10.2002

2- Anadolu'da Vakit Gazetesi, 03.11.2002

3- Vatan Gazetesi, 29.10.2002

4- Star Gazetesi, 29.10.2002

5- "Basayev: Demagoji değil barış", Ajans Kafkas, 14.10.2002

6- www.ntvmsnbc.com, 30.10.2002

7- Tarık Cemal Kutlu, "Vahhabilik Suçlaması ve Şura Hareketi", Sonbahar, 1999, sayı: 7

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR