1. YAZARLAR

  2. Haksöz

  3. Müslüman Gençlikten Kamuoyuna Açıklama

Müslüman Gençlikten Kamuoyuna Açıklama

Ocak 1992A+A-

Uzunca bir süredir, İstanbul'un hemen hemen tüm üniversitelerinde bir kısım sol görüşlü öğrenci ile Müslüman Gençlik arasında, basında 'duvar/pano kavgası' ve 'sağ-sol çatışması' şeklinde yaygınlaştırılmaya çalışan bir gerginlik yaşanmaktadır. Gerginlik süresince, gerek sol görüşlü öğrenci gruplarının ve gerekse basının olayları çarpıtarak yaygınlaştırma çabaları ibret verici boyutlar kazanmıştır. Gelişen olayların özeti şöyledir:

 


"Gerginlik; 4 Aralıkta Müslüman Gençliğin, Marmara Üniversitesinde, 5. yılına giren Filistin'in müslüman halkının şanlı İntifada'sını desteklemek çerçevesinde hazırlanan afişlerinin asılması sırasında, bir grup solcu öğrencinin 'bu duvarlar bizimdir, buraya afiş asamazsınız' tavrı ile karşılaşmaları üzerine patlak verdi. O gün, Müslüman Gençliğin çatışma çıkmasını engelleyici olgun tavırları sonucunda gerginlik uzun sürmezken; bu sefer 9 Aralık'ta Yıldız Üniversitesi'nde İntifada'yı destekleme çerçevesinde program düzenleyen Müslüman Gençliğe, afişlerdeki Rus emperyalizmini simgeleyen orak-çekicin 'emeği simgelediği ve dolayısıyla devrimci değerlere saldırıldığı ve buna ek olarak da 'bu duvarlar bizimdir' gibi bahanelerle bazı sol gruplarca saldırılmıştır. Sol görüşlü öğrenci gruplarının kendi dışındakilere ifade özgürlüğü tanımama yönündeki itici tavırları, meseleye kesin çözüm bulunmasını engellemiş ve gerginlik ertesi güne (10 Aralık'a) taşınmıştır. Bu sefer aynı gruplar, ellerinde demir, sopa vs. aletlerle Müslüman öğrencilere saldırmış ve afişleri yırtmak istemişlerdir. Yine aynı kişiler, üniversitenin girişlerini ve yemekhanenin kapılarını tutup müslümanlara kimlik sorup, içeriye girmelerine engel olmak istemişlerdir. Bunun üzerine çıkan çatışmada, müslüman gençlik karşısında direnemeyen sol görüşlü öğrenciler okulu, ancak polis kordonu altında terk edebilmişlerdir. Bu gelişmelerden sonra, karşı grupların temsilcileri ile görüşülerek olayların durdurulması ve diğer birimlere sıçratılmaması konusunda ilke anlaşmasına varılmıştır.

Ancak, bazı solcu gruplar, olayı İstanbul'un benzer olayların yaşanmadığı diğer üniversitelerine taşımışlar ve her yanda gerginlik ortamı yaratmışlardır. 11 Aralık'ta İ.Ü. Edebiyat Fakültesi'nde ve İTÜ'de, 12 ve 13 Aralık'ta İ.Ü. SBF'de, Y.Ü.'deki olayları çarpıta­rak anlatmış ve baştan sona İslam'a, İslami değerlere ve müslüman kimliğine yönelik çirkin saldırılarda ve iftiralarda bulundukları afişlerle gerginliği her yere yaymak ve özellikle tırmandırmak istemişlerdir. Müslüman Gençliğin olayların tırmanmasını istemeyen ve sürekli yapıcı tavrını istismar etmişler ve saldırılarını sürdürmüşlerdir. 16 Aralık'ta yine Y.Ü.'de, sol görüşlü öğrenciler, molotof kokteyl teriyle yemekhanedeki müslümanlara saldırmışlar ve biri ağır sekiz müslüman öğrencinin yanarak yaralanmalarına sebebiyet vermişlerdir. 17 Aralık'ta Y.Ü.'de müslüman öğrencilerin, YÜ'deki saldırıyı teşhir etmek amacıyla düzenledikleri foruma müdahale etmek isteyen sol gruplar, müslümanların kararlı tavırları nedeni ile geri adım atmak durumunda kalmışlardır. 18 Aralık'ta İ.Ü. Edebiyat Fakültesi'nde bir kısım solcu öğrenciler, çirkin iftiralarla ve saldırılarla dolu bir afiş asmakla kalmamışlar, aynı zamanda müslüman öğrencilerin astıkları afişi yırtmak için saldırmışlar; fakat püskürtülerek kantin dışına atılmışlardır. 19 Aralık'ta bu sefer, Mimar Sinan'da farklı fraksiyonlardan öğrencilerin oluşturduğu 30 kişilik bir solcu grup, 7 müslüman öğrenciye saldırmış, fakat yine püskürtülmüşlerdir. Bu olay sonrasında 7 müslüman öğrenci polis tarafından gözaltına alınmıştır. Bir gün sonra (20 Aralık'ta) Mimar Sinan olayı Edebiyat Fakültesi'ne taşınmış, yaşanan gerginlik fiili bir çatışmaya dönüşmeden sona ermiştir.

Bu süreçte, kendilerini 'sosyalist' ve 'devrimci' olarak tanımlayan bir grup öğrencinin tavırlarından; gerginliği özellikle tırmandırmak istedikleri ve her an saldırmaya hazır oldukları anlaşılıyordu. Her fırsatta müslümanların kimliklerine ve İslami değerlere saldırmaları, olayların bittiği sanılan bir anda insanları diri diri yakmayı hedefleyen bir gözü dönmüşlükle gerçekleştirdikleri saldırılar ve bu süreçte pek çok defalar saldırıda bulunmama sözü vermelerine rağmen verdikleri sözün ömrünün bir kaç saatten fazla olmayışı; olayları yakından izleyenlere, olaylar süresince sol görüşlü öğrenci gruplarının tavırları ve amaçları hakkında bir fikir verecektir.

Sol grupların, gerginliğin tırmanmasından hedeflediklerini iki başlıkta toplamak mümkündür: Birincisi, Müslüman Gençliği -ona, hedeflerine ulaşmalarını sağlayacak ve bu noktada kendilerini meşrulaştıracak bir nitelik yükleyerek (gerici, faşist vb.)- karşı safta konumlandırmak ve buna bağlı olarak genel öğrenci kitlesi içinde İslam karşıtlığı temelinde yükselen laik bir cephe açmak ve bu şekilde, içinde bulundukları marjinal konumdan ve tıkanıklıktan yeni bir muhatap kitle bularak kurtulma çabasıdır. Bunun delillerini; gerek bildirilerinde ve gerekse saldırılarından sonra sınıflara girerek yaptıkları propaganda konuşmalarında öne çıkardıkları laik-kemalist söylemde bulabiliriz, ikinci nokta, kendi içinde pek çok farklı anlayıştan/fraksiyondan oluşan sol görüşlü öğrencilerin, kendi aralarında grup rekabetine girerek birbirlerine karşı solun bölünmüşlük problemini çözme girişiminde inisiyatif elde etme çabalarıdır. Bu olaylar süresince, çeşitli sol fraksiyonların her birinin; kendi içlerindeki rekabete dayalı olarak, Müslüman Gençliği bir saldırı nesnesi olarak gördükleri ve bildiri ve afişlerini bu amaca hizmet edici bir tarzda kullandıkları görülebilir.

Bu doğrultuda söz konusu grupların sergiledikleri tavırlara değinmek önemli ve ilgi çekici olacaktır:

Sol görüşlü öğrenci grupları, bir taraftan Yıldız'da müslümanları diri diri yakmayı hedefleyen saldırılar yapar ve yemekhaneyi savaş alanına çevirirken diğer taraftan yemekhaneye yardım kampanyası açma yüzsüzlüğüne girişebiliyorlardı. Yine aynı insanlar, saldırılarından sonra ellerinde içi molotof kokteyli dolu çantalar ile sınıflara girip müslümanların ne kadar bağnaz, saldırgan ve tahakküm düşkünü oldukları iftirasını atabilecek pişkinlikteydiler.

Adeta 'parmaklarının uçlarıyla dokundukları her şeyi sahiplenme' güdüsüyle hareket eden bu gruplar; bir taraftan kendileri dışında hiç bir kimsenin üniversitelerde faaliyet yapmasına izin vermemek için ellerinden geleni artlarına koymazken ve bunun pratiklerini de çeşitli üniversitelerde sergilerken, diğer taraftan müslümanların üniversitelerde kendilerine ve diğer laik kesimlere hayat hakkı tanımayacaklarını iddia edebiliyorlardı. Müslümanların; okula başörtüsü takmayan hiç bir bayanı almayacağı, namaz kılmayanı döveceği, Ramazan'da oruç tutmayanı dövecekleri -hatta öldürecekleri- gibi iftiralarda bulunmalarının yanı sıra, örnek olay olarak ön plana çıkartmak istedikleri ve Müslümanlarla hiç bir alakasının olmadığını kendilerinin de çok iyi bildiği 1987 yılındaki Şirin Tekin'in öldürülmesi olayını müslüman­ların üzerine yıkmaya çalışmışlardır. Aynı insanlar propaganda ile yalanı birbirine karıştırmalarının ürünü olan, 'Besmele' ile başlayan ve 'ayet' süsü verilmiş tümüyle yalan ve saptırıcı ifadelerin yer aldığı bildiriler dağıtma terbiyesizliğinde de bulunabildiler.

Tüm öğrenci kitlesinin çok dar bir kesimini oluşturdukları ve hiç kimse tarafından istenmedikleri halde; kendilerini, öğrenci kitlesinin temsilcisi olarak gösterip Müslüman Gençliğe 'öğrenciler sizi okulda istemiyorlar' şeklindeki sözlerle, kendi dışında faaliyet gösteren gruplara izin vermeme tavırlarını -öğrenci kitlesini kullanarak- ifade ediyorlardı.

Olaylar süresince belirginleşen diğer bir nokta da; bu insanların, üniversitelerde, kendi dışlarındaki grupların yapacağı her tür faaliyette kendilerini izin alınması gereken bir merci olarak gördükleri bir yanılsama içinde olduklarıdır.

12 Eylül darbesinin ardından yoğun bir özeleştiri sürecine giren ve birbirini 'kemalizmin kuyrukçuluğunu yapmakla eleştiren ve bu durumdan kurtulmaya çalışan çeşitli sol gruplar; bugün yine laik-kemalist bir söylem geliştirme cabası içine girmişlerdir. Bugün ise, kendilerinin ne tür bir kimlik problemi ile karşı karşıya olduklarını unutup; Müslüman Gençliği, kimliklerini netleştirmeye ve rüştlerini ispat etmeye çağırabilecek bir dar görüşlülük ve yüzeysellik örneği sergilemektedirler Bilinmesi gereken bir husus, bu isteğe cevap vermesi gerekenlerin; Müslüman Gençlik değil, her fırsatta düzen karşıtı, emperyalizm karşıtı olduğunu haykıran, fakat özellikli müslümanlara karşı geliştirdikleri politikaları; egemen laik-kemalist rejimin ve son tahlildi Batı emperyalizmi yanında yer alanların olduğudur.

Yine bu gruplar, gerginliğin sona erdirilmesi için sergilenen her tür yapıcı davranışı ömrü bir kaç saatten fazla olmayan 'ahid/söz verme'lerle sekteye uğratarak nasıl bir 'devrimci ahlak' içerisinde bulunduklarını göstermislerdir.

Müslüman Gençlik, ne düzenin yasalarındaki kalıba sığan bir örgüt, ne de siyasi fraksiyon anlamında bir gruptur. Ama müslüman olmanın verdiği ciddiyet, disiplin ve doğal örgütlülüğe ve yine İslam'ın dünya görüşünde bütünleşmekten kaynaklanan tevhidi ve devrimci nitelikli bir homojenliğe sahiptir

Müslüman Gençlik, mevcut emperyalizm Siyonizm, ulus devletler ve TC rejimine karşı mücadelesinden sapmama ve provokatif ortamlara çekilmeme azmi ve kararlılığındadır Ama bu tutum, İslam'a, müslümanlara Kur'an'a, peygambere ve kutsal değerlere yönelik en küçük bir fiili saldırı ya da aynı anlam, gelen sataşma, karalama, çarpıtma, alay, hakaret ve iftirayı misliyle karşılamayı da içerir Müslümanlar ne ve kimden gelirse gelsin İslam'a ve kutsal değerlere yönelik hiç bir saldırıya sessiz kalmayacaklardır.

Bu olaylar süresince de Müslüman Gençliğin tavrı; “Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez. Çünkü Allah, adalet yapanları sever. Allah sizi, ancak sizinle din hakkında savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için yardım eden kimseler dost olmaktan men eder. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır.” (Mümtehine/8 9) ayetleri kapsamında olmuştur. Hiç bir zaman saldırgan olmamış, fakat değerlerine yapılan her tür saldırıya gerektiği tarz ve şekilde karşılık vermiştir.

Müslüman Gençlik, gerginlik yaratıcı ve ya gerginliği tırmandırıcı her türlü davranışta uzak durmaya çalışmıştır. Aynı şekilde, düzene, polise yarayan ve ideolojik misyonu olan tüm öğrencilerin genel öğrenci kitlesinden yalıtılmasından başka bir faydası olmayan kavgalara girmekten her zaman uzak durmuştu Zaman zaman muhatabının, bu tavrı bir zayıflık olarak addetmesine yol açma riskine rağmen; hiç bir an, saldırgan pozisyonunda olmamıştır. Tersine, sürekli gerginliği bitirmeyi amaçlayan bir tavır sergilemiştir.

Hayatın her alanında olduğu gibi üniversitelerde de, düşünce sahibi herkesin ve her kesimin, kendi faaliyetini yapma hakkına sahip olduğu inancı ile hareket eden Müslüman Gençlik; kimse üzerinde tahakküm kurma gibi bir amaca ve arzuya sahip değildir ve hiç bir zaman da olmamıştır. Aynı şekilde, kendi üzerinde de hiç bir gücün tahakküm kurmasına da izin vermeyecektir.

MÜSLÜMAN GENÇLİK

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR