1. YAZARLAR

  2. Mustafa Özel

  3. Modernizm ve Modernistlik

Modernizm ve Modernistlik

Ağustos 1993A+A-

1- Modernizmin en ayırt edici özellikleri nelerdir? Modernizm batılı olmayan toplumlara telkin mi edilmiştir, yoksa bu toplumlar modernleşmeyi kaçınılmaz bir süreç olarak mı algılamışlardır?

Modernlik, tıpkı kültür gibi, tarif ve tasviri ciltler doldurabilecek bir kavram. Yaklaşık bir ifadeyle; kapitalizm, sanayileşme ve demokrasinin eşzamanlı olarak ortaya çıkıp, birbirlerine tepkide bulundukları, birbirlerini güçlendirip ikmal ettikleri ve biribirlerini denetledikleri döneme "modern dönem" (ve bunun gerçekleştiği bölgeye "modern bölge") diyebiliriz. Modernliğin temel ilkesi "ilerleme" inancıdır. İnsanlık boyuna ilerlemekte ve mükemmelleşmektedir, insanlar her geçen gün daha akıllı kavrayışlı, güçlü hale gelmektedirler. İnsanoğlunun bilgisi belki henüz her şeyin sırrını çözebilecek seviyede değildir ama, günü gelince her şey ayan beyan olacaktır.

İlerleme (progress/terakki) fikri yeni bir şey midir? Düşünce tarihçileri umumiyetle 17. yüzyılın ötesine gitmiyorlar. Rasyonalizm, Aydınlanma, Pozitivizm August Comte'a göre, antikler "insanoğlunun geçmişten geleceğe sürekli ilerleme halinde oldukları" düşüncesinden bihaberdirler. İlerleme fikri hakkında 20. yüzyılda yazılan en alimane eserin (Idea of Progress) yazarı J.B. Bury bile Yunan ve Roma düşüncesinin ilerleme fikrini ihtiva etmediğini düşünmektedir; evvela, uzun bir tarihsel geçmiş şuurları yoktur; ikincisi, tarihsel bozulma, yani altın çağdan bu yana sürekli bir tereddi içine girme anlayışının kurbanlarıdırlar; üçüncüsü, insanlık tarihini çizgisel değil de çevrimsel bir biçimde algılamaktadırlar. Collingwood, Idea of History'sinde, ilerleme kavramı şöyle dursun, eski Yunanlıların hakiki bir zaman ve tarih anlayışına sahip olmadıklarını söylemektedir. Velhasıl, "ilerleme", Avrupa'nın yakın zamanlarda geliştirdiği bir anlayıştır ve modern olmak "ilerlemeci" olmaktır.

Oysa, güneş altında yeni bir şey yok. "Altın çağ" ne kadar eski bir efsane ise, ilerleme de o kadar kadim bir anlayış. Xnephones, M.Ö. 6. yüzyılın sonlarında şunları yazıyordu: "Tanrılar başlangıçta insanlara her şeyi göstermediler, ama insanlar kendi araştırmaları sayesinde zamanla neyin daha iyi olduğunu bulurlar." Ludwig Edelstein'a göre, Xnephones Batı tarihinde ilerleme fikrini dile getiren ilk düşünürdür. M. Finley ise, İnsanoğlunun çağlar boyunca "terakki" fikrini Homer'e kadar götürüyor. (Robert Nisbet, History of the Idea of Progress)

Yeni olan ilerleme fikri değil, sadece Avrupalıların ilerlemeye ehil oldukları, dolayısıyla sadece onların "modern" olabilecekleri fikridir. Renan, 19.yüzyılın ikinci yarısında şöyle diyordu: "Sami ırkı tamamen olumsuz vasıflara sahiptir. Ne mitolojisi vardır, ne destanları, ne bilimi, ne felsefesi ne kurgusal eserleri (roman), ne plastik sanatları, ne de medeni hayatı; vahdet bir yana, her şeylerinde karmaşıklık, incelik veya duygu eksikliği vardır."

Avrupalılar 19. yüzyılın ikinci yarısında kendilerine adeta yeni bir tarih yazıp, Asya-Afrika kökenlerini resmen inkar ettiler. Böylece, medeni, modern, ilerlemeci tek toplum oldukları inancını pekiştirdiler. Medeni toplumun, medeni olmayan dünyayı ıslah etme mecburiyeti vardır! Okuma yazması olmayan toplumların incelenmesi ve zamanla Medeniyetin kıyısına iliştirilmesi için "Antropoloji" disiplini; yazısı olup da "taşlaşmış" bulunan toplumların (Hind, Çin, İslam Dünyası) incelenmesi ve Medeniyet'e dahil edilmesi için de "Oryantalizm" disiplini geliştirildi.

Silah gücüyle ele geçirilen ülkelerin ahalilerine, Medeniyet modeli olarak öncelikle fatih ulus gösterildi: Hind'de "İngilizleşme", Hindi Çin'de "Fransızlaşma" yaygınlaştı. Sonra "Avrupalılaşma" sahneye çıktı. Fatihlerin hepsi Avrupalıydı. Yirminci yüzyılda ABD hegomonik güç haline gelince, "Batılılaşma" icat edildi. Akabinde Rusya ve Japonya devreye girince, daha cazip, daha rahatsız edici bir kavram geliştirildi: "Modernleşme". Bütün bu kelimeler hep aynı manaya gelmektedir: "Medenileşme". Ve medeniyet kavramının kendisi tarihsel bir üründür, belirli bir medeniyetin ürünü. İnsanın ve toplumun durumunda kesintisiz bir ilerleme olduğu fikrine dayanan iyimser ve teoloji dışı bir fikri esas alan bir medeniyet.

2- Müslümanların modernleşme karşısında geliştirdikleri eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu eleştiriler (Örneğin, teknoloji konusundaki yaklaşımlar) realiteye tekabül ediyor mu? Sizce bu eleştirilerin ne kadarı Batı'nın kendi içinde modernliğe karşı geliştirdiği eleştirilerden veya içine kapanan gelenekçi tutumun çözümsüz tepkiselliğinden etkilenmiş, ne kadarı Kur'an merkezli bir cevap çözümlemesine yönelebilmiştir?

(İkinci soru üçüncü soru ile birlikte cevaplandırılmıştır.)

3- İslam Ülkeleri'nde ve Üçüncü Dünya'da modernizm olgusuna duyulan zihinsel ve davranışsal yakınlık modernist tutumun oluşmasına neden olmuştur. Seyyid Ahmet Han veya Cemalettin Afgani örneklerinden hareketle İslam dünyasındaki düşünürlerin modernizme yönelik tavırları arasındaki farklılığı nasıl değerlendiriyorsunuz? Ve bu farklılığı aynı kategoride vasıflandırabilir miyiz?

Müslümanlar modernleşme ile "üretken olma"yı umumiyetle birbirine karıştıragelmişlerdir. Elbette modernliğin temel ilkesi olan ilerlemecilik "üretkenciliği" gerekli kılar. Ancak bu, bizzat gaye haline getirilmiş bir üretkenlik arayışıdır. Modern insanın çalışması, mesela kendisinin ve çocuklarının geçimi için değildir; adeta kendisi, yapmakta olduğu iş içindir. Weber'e göre, modern girişimci, işletmesi için yaşar, "işletmesi onun hayatı için vazgeçilmezdir." Kanaatimce 19. yüzyılın Müslüman düşünürleri modernliğin tabiatını anlayabilmiş değildiler; anlamaları da mümkün değildi. Ya meselenin üretkenlikle bağlantılı tarafına bakıyor ve modernliği yüceltiyorlardı; böylece ilerlemeciliği de ellerinde olmadan meşrulaştırıyorlardı. Ya muhafazakar bir tavır içinde modernlikle beraber üretken olmayı da bir tarafa itiyorlardı.

Üzücü olan, yüzyıl önceki düşünürlerimizde bağışlanabilir olan böyle bir fikri zaafın bugün hala sürdürülüyor olmasıdır. Bu konular üzerinde birçok makale ve kitabı bulunan bir Müslüman yazar, bir dergi spotundaki "Müslümanlar siyasi açıdan üstün olmak için, iktisaden de güçlü olmak zorundadırlar" ifadesini görünce, "çok ilerlemeci bir tavır" demişti. Oysa, her türlü güç arayışını, bu anlamda ilerlemeyi "ilerlemecilik" saymak ve modernliğin bir rüknü kabul edip bir yana atmak akıl kan değildir.

(Teknoloji meselesi, Afgani ve diğer "modernistler" meselesi, sahih bir İslami alternatif meselesi... kabul edersiniz ki 2-3 daktilo sayfasını aşmaması istenilen bir soruşturmada ele alınamaz.)

4- Modernlik ve modernleşmeye karşı İslam dünyasında nasıl sahih bir alternatif oluşturulabilir?

Modernliğe karşı sahih bir alternatif oluşturmak, öncelikle yukarıda değindiğim iki tavırdan uzaklaşmakla mümkün olabilir. Ne "ilerlemeci" felsefeyi paylaşan bir İslam söz konusu edilebilir, ne de hayata karşı topyekün pasifliği savunan bir sözde ilerleme düşmanlığı Müslümanın tutturması gereken istikamet olabilir.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR